e-oto mu, i-oto mu?

Gültekin KARA OTOSTOP gultekin.kara@dunya.com

Kitap okumak hobinin ötesinde bir olaydır benim için. O yüzden tüm sezonluk kıyafet alma işini 3 dakikada halleden ben, bir kitapçıda 3 saat geçirebilirim. Alırım, karıştırırım, hatta birkaç kez dalıp yarısını bitirdiğim bile oldu. Gözümün takıldığı tek yerdir kitap tezgahları.

Okuma alışkanlığımı ise National Geographic, Zagor, Teks, Mister No ve Ansiklopedilerden aldım. Zira, rahmetli babamın kütüphanesi benim yattığım odadaydı, okuma yazma bilmediğimden kitap karıştırmaya doğal olarak resimlilerden başlamış sonra da okuma öğrendiğimde resimsizlere terfi edip ilerletmiştim.

O dönem National Geographic, Türkiye'de Türkçe bulunmuyordu ama resimleri muhteşemdi. Hala da elime geçtiğince okuyorum. Geçen günlerde yine eski kitap satan bir tezgahta NG'nin eski sayılarına rastlayınca, hemen satın aldım. 2001 tarihli bir nüshasında otomotiv sektörü ve alternatif yakıt teknolojileri üzerine bir yazı yer alıyordu.

Resmen "Back to the Future" tadında bir yazıydı. İşin garibi üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen o yazıda yapılan kehanetlerin tutma oranı oldukça düşük kalmıştı. Ve daha da ilginci elektrikli otomobil konusunun kelimenin tam anlamıyla kulak ardı edilmesiydi.

Gerçekten de Renault Başkanı Carlos Ghosn sayesinde, elektrikli otomobil bir anda tüm otomotiv dünyasının gündemine oturdu. 10 yıl önce kayda değer bulunmayan bir sistem bugün geleceğin teknolojisi olarak lanse ediliyor.

Otomotiv gibi bugün yola çıkan bir aracın minimum 7-8 yıl önce tasarlandığı bir endüstride, geleceği yönlendirecek bir teknolojinin 10 yıl önce yok sayılıp bugün bir anda patlaması beni hep şaşırtan bir olgu olmuştu.

Evet, bu alanda yoğun bir iletişim yürütülse de e-otoda bayraktarlık yapan Renault gibi firmalar bile toplam pazardaki elektrikli payını maksimum yüzde 10 olarak tahmin ediyor. Araştırmalar bu oranın yüzde 2-10 aralığında dalgalanacağını söylüyor. Yani bütün fırtına maksimum yüzde 10'luk bir pazar için kopuyor.

Ama bana göre bu firmalar elektrik işini tüketicilere inovasyon alanındaki güçlerini kanıtlama ya da hatırlatma anlamında bir iletişim aracı olarak kullanıyor. E-otodan elde edilecek kazanç, sanki konvansiyonel bir araçtan elde edilecek kazancın yanına imaj karını da getirecekmiş gibi düşünülüyor. Buna bir de toplam filonun emisyon oranını düşürmek gibi kaygıları da eklemek gerekiyor.

Bu platform üzerindeki firmalar ise ikiye ayrılıyor. İlk grubu araçlarını seri üretim aşamasına getirip pazar bağlantılarını yapanlar oluşturuyor. İkinci grubu ise alesta bekleyenler...

Yani bir anlamda "başkası yapıyor ben de yaparım" demek için.

Dün okuduğum bir haber de bunu kanıtlar nitelikte. Tofaş, elektrikli Doblo'nun bizim de katıldığımızı fabrikadaki yaptırdığı test sürüşünden sonra, ilk trafik sürüşünü Haberturk Gazetesi ile birlikte gerçekleştirmiş.

Aradan geçen zaman içinde fabrikada aktarılan bilgilerle, üç ay sonra aktarılanlar arasında birkaç ufak teknik detay haricinde bir farklılık olmadığı ortaya çıkıyor. Aracın ne zaman ne de hangi şartlarda üretileceği hala belli değil. Zaten, açıklamalar da "Biz hazırız. Şartlar oluştuğunda buradayız" şeklinde özetlenebilir. Satıraralarına girersek bu açıklamadan, "En büyük rakibimiz-ben buradan Renault'yu anlıyorum- bu işi sahipleniyor ama bu teknoloji tek firmaya ait değil. Biz de yapabiliriz" mesajını çıkarmak da mümkün.

Bunu yapan sadece Tofaş değil, Ford da benzer bir şekilde bir yanda Connect'in elektrikli versiyonunu yapıyor, bir yandan da en yetkili ağızlarıyla "Elektrikli için henüz şartlar oluşmadı" mesajları veriyor. Japonlar ve Koreli'ler ise bu eli pas geçiyor.

Sonuç olarak Renault, önümüzdeki yıl bu otomobilleri satışa sunacak ve kelimenin tam anlamıyla pazarın boyutu ortaya çıkacak. Ama o güne kadar bence elektrikli otomobil sadece firmaların birbirine ve tüketicilere mesaj yolladığı iletişim aracı olmanın ötesine geçemeyecek.

Bir anlamda "e-oto"lar "i-oto" olarak kullanılacak.

Tüm yazılarını göster