Dutch Disease ve "heterodoks deney": modelin tamamen değişmesi

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Merkez bankasının giriştiği "deney" iki hafta önce yazdığım gibi "lokal belirsizlik" (dengenin tek olmaması) sonucunu vererek sonuçlanabilir ve sert bir faiz artışına neden olabilir mi? Bu bir olasılık. Peki para politikası, heterodoks da olsa, yıllarca süren bir dış açıkla büyüme/yetersiz tasarruf sendromunun sona ermesine hangi ölçüde yardım edebilir? 2007 yılında, en başta yazdığımı tekrar ederek cevap veriyorum. Son derece sınırlı ölçüde, ve temel politika aracı olarak değil. Çünkü sorun uzun vadeli ve aslında oldukça derinleşmiş durumda. 

Tarihi olarak 16. yüzyıl İspanya'sıyla ilişkilendirilen, ama ismi 1970'lerde konulmuş olan bir olgudan bahsedeceğim. Ticarete konu olan doğal kaynakların keşfi bazı durumlarda imalat sektöründe istenmeyen sonuçlara neden oldu ve bu olgu 1970'lerde doğal gaz fiyatlarını arttırarak Hollanda ekonomisini etkilediği için Hollanda(lı) Hastalığı (Dutch Disease) olarak adlandırılmaya başlandı. Hollanda hastalığının kilit değişkenler üzerindeki etkisi tabloda gösteriliyor.

Ticarete konu olan malların üretimi 

Ticarete konu olmayan malların üretimi 

Ticarete konu olan malların tüketimi 

Ticerete konu olmayan malların tüketimi 

Ticarete konu olan malların emek tahsisi 

Ticarete konu olmayan malların emek tahsisi 

Ticarete konu olmayan malların ticarete konu olan mallar cinsinden fiyatı 

Ücretlerin ticarete konu olan mallar cinsinden fiyatı 

Ticaret dengesi 

Kaynak: Mauricio Drelichman (2005:357) "The Curse of Moctezuma: American Silver and the Dutch Disease", Explorations in Economic History 42, 349-380

Kıymetli metallerin veya malların (altın, gümüş veya petrol) arzının aniden artmaya başlamasıyla hem ticarete konu olan malların, hem de ticarete konu olmayan malların tüketimi artıyor, çünkü refah artıyor. Ticarete konu olmayan mallar iç piyasada üretilmek durumunda olduğu için, işgücü ticarete konu olmayan mallar sektörüne kaymaya başlıyor. Ticarete konu olmayan sektörde işgücünün fiziki marjinal verimliliği düşerken, diğer sektörde artmaya başlıyor. Dengede işgücünün marjinal ürün değeri aynı olmak durumunda olduğundan ticarete konu olmayan malların ticarete konu olan mallar cinsinden fiyatı artıyor; döviz kuru reel olarak değerleniyor. Ticarete konu olan mallara olan talep olmayanlara olan talepten daha hızlı artıyor ve artan ithalat talebi dış ticaret açığını artırıyor. Oluşan yüksek ticaret açığı ülkeye giren kıymetli madenlerin devlet tarafından absorbe edilmeyen bölümüyle finanse ediliyor. Bu süreçte ihracat da artabilir ama bu, ticarete konu olan malların üretiminde kullanılan işgücünün azalmasına rağmen veya o sayede böyle oluyor. İstihdam azalması ticarete konu olan sektörde verimlilik artışı olarak yansıyor. Kıymetli maden girişi sürdükçe ve beklentiler bu yönde geliştikçe ülkede hem refah, hem de tüketim artıyor. Bu kadarıyla kalsaydı adına "hastalık" denmezdi. Üretim "yaparak öğrenmeye" dayalı bir süreç ve süreçteki kesinti ticarete konu olan sektörde know-how ve üretim yeteneklerinin kısmen kaybına yol açabilir. Sadece bu durumda söz konusu vakaya "hastalık" diyebiliriz.

Hastalığın en sağlam sendromu aşırı değerlenmiş döviz kurudur. Mekanizmanın yalnızca ülkeye giren kıymetli madenler sürekli gelirde  bir artışa yol açtığı zaman işleyebileceği unutulmamalı. Yani refah etkisinin kalıcı olduğunun düşünülmesi lazım. Sonunda "hastalık" ticarete konu olan malların üretiminde kalıcı bir düşüşe yol açtığı için (de) bu şekilde adlandırılıyor.

Max Corden uluslararası sermaye hareketlerinin serbest olmasının döviz kurunu verili bir parasal daralma için olması gerekenden daha fazla değerli hale getireceğini yazıyor. Kur bu durumda daha çabuk cevap verecektir ve "aşırı değerli" konuma daha çabuk geçecektir çünkü sermaye hareketleri mal hareketlerinin çok ötesinde bir hızla gerçekleşiyor ve beklentileri de hızla etkiliyor. Kur olacağından da fazla değerleniyor ve değerlenme büyük bir hızla gerçekleşebiliyor. Hollanda hastalığı verili bir para politikası için beklenebileceğinden daha çabuk biçimde ve daha yüksek oranda bir cari açığa yol açabiliyor. Geçici sermaye girişleri bile kamu borçlanma kağıtlarına olan talebi artırıp faizlerin düşüşünü hızlandırabilir ve düşen faiz ortamında yatırım talebi artabilir. Kamu otoritesi, Corden'in döviz kuru koruması dediği politikayı uygulayıp, doğrudan müdahale yoluyla veya bütçe fazlası vererek kurun aşırı değerlenmesini önlemeye çalışabilir -veya "heterodoks" deney yapabilir. Fakat sermaye girişi aşırı boyuttaysa bu önlemlere rağmen kur hala aşırı değerli kalabilir. İhracat yapan sektörlerin bu yolla korunmaya çalışılması sonuç vermeyebilir. Merkez Bankası aşırı yüklü döviz rezervi taşırken ve değerlenen kurla buradan zarar yazarken, kur fazla değerli, cari açık çok yüksek kalabilir.

Asıl soru ticarete konu olan malları üreten, ihracata yönelik sektörlerde verimlilik artışının kalıcı olup olmadığında düğümleniyor. "Sıcak para" çıkarsa veya kıymetli maden akışı biterse bu sektörler daha iyi durumda mı olacak, daha kötü durumda mı?

Tüm yazılarını göster