Durgunluk tehdidi ve istikrar politikası

Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Muhtemelen farkına varmışsınızdır. Dünya ekonomisi yavaşlarken uygulanması doğru olacak  iktisat politikaları konusunda  bir tartışma var. Dün bizim gazetede de bu konuya ilişkin bir değerlendirme vardı.  Türkiye'de henüz bu konuda kayda değer bir tartışma yok. Ama bizim dışımızda bu mesele hem teorik hem de uygulama bağlamında yoğun olarak tartışılıyor. . Tartışmaların derininde ise farklı makroekonomik kurguların arasındaki geleneksel çekişmenin yattığı görülüyor.

Mesele şu. Kriz sonrasında yeniden durgunluk  tehdidi altında kalan ekonomilerde makroekonomik politika tasarımı nasıl olmalı? Harcamaları ve talebi kısıtlayıp, daha alt bir gelir düzeyinde dengelenmeyi hedefleyen istikrar politikaları mı uygulanmalı? Yoksa, olası bir resesyondan kaçınabilmek için, harcamaları arttıran, talebi büyüten, büyümeyi kışkırtan genişlemeci politikalar mı tercih edilmeli? 
                                                  *                        *                             *
Kısacası, son sıralarda ortaya çıkan yavaşlama eğilimi karşısında kemer sıkma politikalarını devreye sokmanın akıllı ve doğru bir tercih olup olmadığı tartışılıyor. Tartışmanın hem kuramsal boyutları hem de politika seçimine ilişkin pratik yönleri  var.

Meselenin kuramsal tarafında tarihin derinliklerinden gelen ve belli bir doz ideolojik çekişmeyi de temsil eden tezler var. Tezlerden birisi Keynesci makroekonomik kurguya  dayanıyor.  Buna göre durgunluk eğilimi gösteren ekonomilerde gevşek ve genişlemeci iktisat politikalarının seçilmesi gerekiyor. Ekonomide durgunluk eğilimi hakim olmaya başlarken  kemer sıkmaya kalkışmanın durgunluğu derinleştireceği, bunun da yeni bir krize davetiye çıkartma anlamına geleceği söyleniyor.

Piyasacı, parasalcı ya da  neo-klasik olarak tanımlanan makroekonomik kurgu da bunun tersini savunan tez olarak ortaya çıkıyor.  Adlarından anlaşılacağı gibi  tam bir piyasa tutkunu bunlar. Ekonominin işleyişinin ve dengelenmesinin sadece piyasa mekanizması çerçevesinde  yapılması gerektiğini savunuyorlar. Bu durumda,  koşullar ne olursa olsun, merkezi otoritenin ekonomiye müdahale etmesinin, yani iktisat politikalarını aktif biçimde kullanmasının, sorunu (durgunluk) çözmeyeceği gibi, sistemin işleyişini bozarak dengesizlikleri daha da büyüteceğini, işleri iyice içinden çıkılmaz hale getireceğini söylüyorlar. Kendisi  bir dengesizlik hali olan durgunluğun çözümünü piyasa işleyişine bırakıp, para politikasını da dengesizlik üretecek yönde kullanmaktan kaçınarak sorunu çözmenin mümkün olacağını savunuyorlar.
                                               *                       *                          *
Uygulamada ise bu iki görüşün de makbul sayıldığı örneklerin var olduğu görülüyor. Örneğin ABD'de Merkez Bankası tam bir Keynesci gibi davranıp, oldukça gevşek bir para politikası yürüterek durgunluk eğilimini kırmaya, büyümeyi kışkırtmaya çalışıyor. Buna karşılık siyasilerin seçimini yansıtan maliye politikası daha çekişmeli bir zeminde kurgulanıyor. İktidar  burada da Keynesci davranıp, daha gevşek ve genişlemeci bir maliye politikasından yana tavır koyarken, meclis çoğunluğuna sahip olan muhalefet de,  piyasacı-neo-klasik bir tutumu ısrarla sürdürerek, maliye politikasını kemer sıkma yönünde zorluyor.

Avrupa da durum biraz daha farklı. Avrupa Merkez bankası kriz süresince aktif bir Keynesci gibi davranmakta zorlandı. Avrupa deseninde çok farklı renklerin olması bugün dahi ABD'dekine benzer  bir para politikası izlenmesini engelliyor. Avrupa ekonomilerinde yaygın ve derin bir kamu borcu sorunu olması zaten uyumsuz olan maliye politikalarına harcamacı-genişlemeci bir gömlek giydirilmesini imkansız hale getirdi.  Kısacası, bu gün itibariyle en ağır durgunluk baskısı altında olan Avrupa durgunluğu daha da pekiştirecek şekilde kemer sıkıyor. Bunun iktisat politikaları seçiminde ciddi bir çelişkiyi yansıttığı söyleniyor.

Gördüğünüz gibi, dünya ekonomisi yeniden yavaşlayıp durgunlaşırken iktisat politikası seçişlerine ilişkin görüşler ve uygulamalar iki kampa ayrılmış durumda. Her iki tarafın da teorik silahşörleri var kuşkusuz. Bu bağlamda Keynescilerin elinin daha sağlam olduğunu söylemek mümkün. Bunun bir nedeni küresel kriz nedeniyle piyasacıların ciddi bir itibar kaybına uğramış olması. Kriz sürecinde ekonomilere hızla müdahale edilmesinin krizden beklenenden daha çabuk ve görece daha az hasarla çıkılmasını sağladığı yönünde yaygın bir düşünce var. Bu da  Keynescilere ciddi bir itibar kazandırmış durumda. Yani, neo-klasik dirence rağmen, şimdilik Keynescilerin borusu ötüyor.

Tüm yazılarını göster