Durgunluğu nasıl aşmalı?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Ekonomide durgunluk olup olmadığını anlamak için öncelikle esnafa, küçük işletmelere ve vatandaşa kulak vermek gerekir. Koro halinde "durgunluk var" feryadı yükseliyorsa durup düşünme zamanıdır. Haydi diyelim bu ağız alışkanlığı haline geldi, her dönem durgunluktan söz ediliyor, o zaman daha somut göstergelere bakmak durumundayız. Neler mi bunlar?

Üretim yerinde sayıyor ya da geriliyorsa; protesto edilen senetler, karşılıksız çıkan çekler artıyorsa; vergi gelirleri, özellikle de alışverişe dayalı dolaylı vergiler gerileme eğilimine giriyorsa; ticari faaliyet eskisi kadar cazip görünmüyor, yeni şirket kuruluşları azalıyor, mevcutlar arasında kapananların sayısı artıyorsa; yapılan anketlerde vatandaş da, iş alemi de güvenini yitirmiş ve moralsiz görünüyorsa; dış ticaret hacminde çok ciddi bir daralmayla karşı karşıya kalınmışsa ve kısmen bunların toplamı olarak milli gelirdeki artış hız kesiyor, hatta durma ve gerileme noktasına geliyorsa... Ekonomide ciddi bir durgunluk söz konusu demektir.

Peki saydığımız bu durgunluk göstergelerinin bizde bulunmadığını söyleyebilir miyiz? Söyleyemiyoruz değil mi. Son olarak dün şirket ve ticaret unvanlı işyeri kuruluş ve kapanışıyla ilgili istatistikler açıklandı. Gözlenen, ticari faaliyete başlama eğiliminin büyük bir darbe aldığı. Kasım ayında kurulan şirket sayısı geçen yılın yüzde 37, ticaret unvanlı işyeri sayısı ise yüzde 28 altında kaldı. Kapananların sayısındaki artışlar daha düşük oranda, ama kurulanların sayısının daha hızlı gerilemesi, kurulan-kapanan dengesinin biraz daha bozulmasına yol açtı. Geçen yılın ilk on bir ayında kurulan her 100 şirkete karşılık 17 şirket kapanmıştı, sayı bu yıl 18'e çıktı. Yine geçen yıl kurulan ticaret unvanlı her 100 işyerine karşılık 47 işyeri kapanmıştı, sayı bu yıl 56'yı buldu. Resen kapatılanlar da eklendiğinde bu yılki sayı 81'e ulaşıyor.

Türk girişimcisi ticari faaliyetten köşe bucak kaçma eğiliminde. Elinde üç kuruş sermayesi bulunan bu dönemde yatırım yapıp sermayeden de olma kaygısı taşıyor, beklemeyi tercih ediyor. Çünkü görüyor ki tablo parlak değil, işler kesat.

Öyle olmasa, bütçede vergi gelirleri, özellikle de dolaylı vergiler gerileme eğilimine girer miydi? Maliye Bakanlığı geçen hafta kasım ayı verilerini açıkladı.

Vergi gelirleri ilk on ayda yüzde 13.3 artmıştı. Kasımda yüzde 6 gerileme oldu ve on bir aylık artış yüzde 11'e indi.

Aynı eğilim gelir vergisinde de görüldü. İlk on ayda yüzde 13.1 artan gelir vergisi, kasımda yüzde 6.4 geriledi, on bir aylık artış yüzde 11.1'e düştü. Kurumlar vergisinde ilk on ayda yüzde 27.2 olan artış kasımda yüzde 7.5'te kaldı. Böylece bu vergideki on bir aylık artış yüzde 21.2'ye geriledi.

Dahilde alınan KDV, on ayda yalnızca yüzde 2.2 artış göstermişti. Kasımdaki yüzde 21.1'lik hızlı düşüşten sonra on bir aylık değişim negatife döndü ve yüzde 0.2 oldu. İlk on ayda yüzde 10.4 artan özel tüketim vergisi de kasımda yüzde 8.9 geriledi, on bir aylık artış yüzde 8.3'e indi.

Halkın moralini yüksek tutmaya çalışmak iyi hoş da, morali bozulanların başında iş alemi geliyorsa iş biraz daha zorlaşıyor. Çünkü yatırım yapacak, risk üstlenecek ya da başka bir ifadeyle elini taşın altına koyacak olanlar onlar. Dolayısıyla, durumun ileri sürüldüğü kadar kötü olmadığı yolundaki görüşlere iş aleminin itibar etmesi söz konusu değil. Onları harekete sözle değil, ancak icraatla geçirmek mümkün olabilir çünkü.

Peki bu icraatlar neler olabilir? Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Yeni bir ekonomik model yaratmamız da söz konusu olamayacağına göre, dünyada ne yapılıyorsa bizim de aynı yoldan yürümemiz zorunlu görünüyor. Tüm dünya krizden çıkabilmek için enflasyon gibi bir hedefi tümden unuttu ve önceliğini krizi aşmaya verdi; bunun için de piyasalar paraya boğuluyor. Baksanıza IMF bile gelişmiş ülkelere daha çok harcama yapmalarını öneriyor. (Bize ise stand-by çerçevesinde para vereceğiz, diye harcamaları daha da kısmanız dayatılıyor.) Bu aşamada Türkiye'de de piyasaların rahatlatılması için sistememe para enjekte edilmesi yönünde öneriler dile getirilmeye başlandı. Tabii ki bunu söyleyenler ölçüsüz bir likidite bolluğu yaratılmasını önermiyor, ama cenderenin biraz gevşetilmesi gerektiğini ifade ediyorlar.  

Şu soruya gelecek samimi yanıtlar, önümüzdeki dönemde nasıl bir yol izlememiz gerektiğinin de ipuçlarını verecek: "İşsiz kalmayı mı tercih edersin, enflasyonun biraz yükselmesini mi?" 

Tüm yazılarını göster