Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN Global Compact), 2000 yılında hayatımıza girdiğinde üniversiteden yeni mezun olmuştum. Ve itiraf edeyim bizim kuşağımız sosyal ve çevresel konularda çok bilinçli yetiştirilmediği için de UN Global Compact’ın ortaya koyduğu “On İlke”ye göz atarak bu kadar büyük söylemlere gerek var mı diye düşünmüştüm.
Sonra köprünün altından çok sular aktı; bizler farkındalık geliştirmeye devam ederken dünya daha fazla sorunla mücadele etmeye başladı. Sorunları görüp hem kendimiz hem de gelecek kuşaklar için hiç de istemeyeceğimiz bir yöne gittiğimizi anladığım gün UN Global Compact ile önümüze konan yol haritasının değerini anladım. Çünkü eşit, şeffaf, hesap verebilir, gezegeni ve insanı koruyan bir sistem yaratabilmek için bizlerin, devletlerin dönüşümleri ne kadar hayati ise dünya çapındaki şirketlerin dönüşümleri de o kadar gerekliydi. İşte UN Gobal Compact’ın başarmaya çalıştığı temel mesele de buydu.
UN Global Compact, 2000 yılından bu yana dünya çapındaki şirketlerin stratejilerini ve operasyonlarını insan hakları, çalışma standartları, çevre ve yolsuzlukla mücadele alanlarındaki On İlke‘ye uyumlu hale getirmeleri için şirketleri destekleyip aynı zamanda Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına(SKA) ulaşılabilmesi için iş dünyasına liderlik ediyor.
UN Global Compact Türkiye de 2002’den beri Türkiye’de kurumsal sürdürülebilirlik gündemini belirlemede öncü rol oynuyor ve 2023 yılında dernekleşme sürecini tamamladı. “Küresel İlkeler Sözleşmesi İmzacıları Derneği”nin yönetim kurulu başkanlığı görevine ise iş-ekosistemine yaptığı katkıların yanı sıra sosyal ve çevresel konulara duyarlılığıyla da tanıdığımız Ahmet Cemal Dördüncü geldi.
Geçen hafta Ahmet Bey ile bu süreç üzerine sohbet etme fırsatı buldum. Dördüncü, UN Global Compact olarak stratejilerinin, daha fazla şirketin somut ve iddialı hedefler belirlemesini ve bu hedeflerdeki ilerlemeyi raporlamasını sağlamak olduğunu ifade etti.
Önümüzdeki dönemde iklim değişikliği ve çevre; sosyal sürdürülebilirlik alanında toplumsal cinsiyet eşitliği ve insan hakları; yönetişim ve sürdürülebilirliğin tüm iş süreçleri ve operasyonlarına dâhil edilmesini sağlayacak finansman, inovasyon ve raporlama konularına odaklanacaklarına vurgu yaptı.
Beni en çok mutlu eden haberi ise şirketlerin ilerleme kaydetmesi için hızlandırma programları, eğitimler, deneyim paylaşım grupları, etkinlikler ve yayınlar yoluyla onları destekleme çalışmalarını hızlandıracaklarını ifade etmesiydi.
Dördüncü, “Birleşmiş Milletler’ in 2030 yılı için koyduğu Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları'nda 8 yılı geride bıraktık ancak, olmamız gereken yerde değiliz. Son yayımlanan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları İlerleme Raporu’na göre SKA’ların sadece %15’inde kayda değer bir ilerleme kaydedildi. %48’inde ilerleme zayıf veya yetersiz; %37’sinde ise ilerleme ya durdu ya da daha da geriledi” şeklinde mevcut tabloyu özetledi. Ve 2030 yılında hayalini kurduğumuz daha sağlıklı, daha müreffeh, adil ve kaliteli yaşama ulaşabilmemiz için hızlanmamız gerektiğinin altını çizdi.
Ahmet Cemal Dördüncü, AB Yeşil Mutabakatı, Paris İklim Anlaşması gibi uluslararası alandaki gelişmelerin iş dünyasının dönüşümünü zorunlu kıldığını ve artık uluslararası rekabetin sürdürülebilirlik üzerinden şekillendiği bir döneme girdiğini hatırlatıp “Türk şirketleri eğer bu pazarda rekabetçiliğini korumak istiyorsa sürdürülebilirliğe odaklanmak ve bu dönüşümü hızlandırmak zorunda. Gerekli adımlar atılmazsa, Türk sanayisi daha yüksek üretim maliyetleri, finansmana erişimde engel ve rekabet gücünün azalması gibi sorunlarla karşı karşıya kalabilir.” uyarısında bulundu.
Sürdürülebilirlik dönüşümüne aklını ve kalbini vermiş bir akademisyen olarak başkanın yaptığı Türkiye’nin yeni yüzyılında adil ve sürdürülebilir bir dünya için harekete geçen sorumlu şirketleri UN Global Compact Türkiye’ye katılma ve elini taşın altına koyma çağrısını destekliyorum.
Yarın çok geç olmadan harekete geçelim.