2009 yılının başlarıydı. Orta Doğu’nun en büyük halka arzı ile açılan Al-Inma Bank’ın kuruluşunda yönetim danışmanlığı yapıyordum. Proje danışmanları IBM ve HP’nin dışındaki diğer firma Peppers & Rogers Group çalışanı olarak Riyad’a gittiğim dönemdi. THY dış hatlarda uçağa binerken yolculara gazete verirdi. Ben DÜNYA Gazetesi'ni tercih ederdim. Riyad’da plazalarda asansör görevlileri vardır, gideceğiniz katı size sorar ve butona basarlar. Genelde Pakistan, Hindistan ve Filipinli işçiler çoktur. Al Anoud Tower’da bir gün yukarı çıkarken görevli bana gazeteyi işaret ederek “Dünya” dedi. O zaman öğrenmiştim. Urduca “Dunya” bizdeki “Dünya” ile aynı anlamda bir kelimeydi ve Pakistan’da aynı isimde TV ve gazete vardı. Dünyanın aslında çok küçük olduğuna dair bu örnek aynı zamanda Dünya Gazetesi’nin evrenselliği noktasında da bana bir fikir vermişti. Bugün The Wall Street Journal, The Financial Times ekonomi gazeteciliğinde ne ise Türkiye’de Dünya Gazetesi de O’dur.
Yıllar sonra üniversite danışmanlığını yaptığım “Ekonomi ve Finans Kulübü” öğrencilerimle çeşitli sektör birliklerini ve finans dünyasının önde gelen kurumlarını ziyaret ettiğimizde “DÜNYA Gazetesi” de bizlere kapısını açmış ve ev sahipliği yapmıştı. 50 civarında öğrencimizi hiç sorgulamadan kabul etmişler ve Burcu Kösem liderliğinde en az iki saat hepsiyle ilgilenip ekonomi gazeteciliği hakkında bilgilendirmişlerdi. Rahmetli Nezih Demirkent’in kızı Didem Hanım bizleri kabul etmiş ve kulüp başkan ve başkan yardımcısı ile özel sohbet etmişti. Didem Hanımın benim gibi frankofon olduğunu ve kardeşimle aynı lise mezun olduğunu o günden sonra öğrenmiştim. Ve bugün o tanışmaların yarattığı dostlukların bir sonraki evresindeyim. Heyecanlıyım. Saint Joseph Lisesi’nden büyüğüm, Konsensüs Araştırma ve Danışmanlık kurucusu Murat Sarı ve kıymetli ağabeyi ve iyi bir iktisatçı Osman Sarı’nın haber siteleri haberboyu.com ile başlayan ekonomi yazarlığım Şalom Gazetesi ile 10 yıldır devam ediyor. Çok istisnai durumlar dışında ve akademik yayınlarım dışında başka da bir yerde yazmayı düşünmedim. Ekonomi gazeteciliğinde Endüstri Radyo’da “KOBİ’lerin Koçu, Finans Doktoru” programımla 2020 yılında “Ekonomi Gazetecileri Derneği” “En İyi Ekonomi Radyo Programı” ödülünü alınca fark ettim ki bundan sonrası varsa bu DÜNYA Gazetesi gibi alanında açık ara lider bir yer olmalıydı. Ve bugün o gün. Allah utandırmasın. Hayırlı olsun. Şalom Gazetesi yazarlığım gibi nice 10 yıllara kısmetse.
İlkyazımın konusu ne olmalı diye düşünürken geçmişten başlayan girişi gelecekle devam ettirmenin uygun olacağına karar verdim. Gerçi uzay zamanda malum izafiyet ile kim geçmişte kim gelecekte belli değil. Zaman eğilip bükülebilen bir kavram. Einstein kendisine karşı “İzafiyet Teorisi”ni eleştiren bildirileri için 100 yazara şöyle cevap vermişti: “Eğer haklı olsalardı bir kişi yeterdi.” 100 yıl sonra ilk karadelik fotosu sonrası haklılığı bir kez daha ortaya çıktı. Zaman eğilip bükülse de doğruların eğilip bükülmesi pek mümkün değil. Ekonomi de diğer bilimlerde olduğu gibi dogmaları kabul etmez. Sorgulamak yani epistemoloji bilimin doğasında var. Dünya dönüyor. Kâinatta her şey dönüyor. Galileo dogmaya yenilseydi bugün belki de dönmüyorduk.
İktisatta tek bir okul (ekol) yani tek bir anlayış yok. Keza hangi ekonomik modelin, hangi zamanda, hangi şartlarda beklenen sonuçları vereceği de muamma. Ama gelecekte iktisat tarihinde anılan farklı bir okul olacaksa, bu okul İstanbul’dan çıkmalı diye yıllardır dile getiriyorum. İstanbul’un kendine has bir iktisadi yönetim anlayışı ile bir “İstanbul Ekolü” olmalı diyorum. Nitekim ilk taslak manifestosunu “Fütüristik Manifesto” gibi Şalom Gazetesi'nde yayınlamıştım. Fransızların bir atasözü vardır. “Petrolümüz yok ama fikirlerimiz var” diye. Bugün dünya ekonomisinin geldiği noktada, eğer finans piyasalarında söz sahibi olan bir ekonomi olmak istiyorsanız, bu sadece sermayeden veya girişimcilik ya da inovasyondan geçmeyecektir. Keynes ve arkadaşları 1944’ten bu yana günümüze damga vurdular. Hayek ve Mises bilinirliğindeki Avusturya ekolü anlayışı olan neoliberal politikalar küreselleşme sonrasında daha çok ön plana geldi. Bu nedenle bir yerden başlamak lazım ki “Türkiye Ekonomi Modeli” zaman içindeki (gerekli) güncellemeleri ile kendine has kazanımları ile aslında buraya tekabül ederse çok önemli bir milat olur. Nitekim bunları yılbaşında akademisyenlerle, ekonomistlerle yapılan toplantıda da aynen dile getirmiştim. Ve gündem biraz farklı olsa da geleceği ve bu yüzyılı ıskalamamak adına “Uzay Ekonomisi” konusunda Türkiye’nin mutlaka atılım ve çalışma yapması gerektiğini de. Unutmamalı ki, Einstein İzafiyet Teorisini ortaya koyduğunda insanlık uzaya henüz çıkmamıştı. Yani uzay ekosisteminde yer almak için hemen ve illa oraya gitmek gerekmiyor. Astrobiyoloji, astrofizik ne ise astroekonomi de aslında o olmalı. Ancak talihsiz bir şekilde dünyada ve bizde finansal astroloji ile daha çok özdeşleştiriliyor. Heterodoks iktisat anlayışı dünyada günümüz gerçeklerine cevap veremeyen iktisat okullarına ve teorilerine karşı yükseliyor. Ancak ortodoks, heterodoks veya Keynesyen ya da Chicago İktisat Okulu hepsi “Kármán Hattı” yani atmosfer altını, uzay sınırının altını kapsıyor. Fakat diğer dünyalar oradan sonra başlıyor. Belli bir ışık yılı mesafeden dünyaya bakanlar varsa Adam Smith’i bile görüyor olabilir. Soru aslında şu olmalı. Biz ilerideki dünyalarda ne göreceğiz? Paul Krugman gibi “yıldızlararası ticaret teorisini” yazabilecek miyiz?