Dünkü hesaplar dünde kaldı cancağızım, artık yenilerini yapmak lazım

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Mevlana'nın yüzyıllar önceki sözünü bugünün ekonomik durumuna uyarlamak istesek, herhalde başlıktaki gibi bir ifade çıkardı karşımıza. Ekonomide bu yıl için belirlediğimiz bir dizi hedefin daha yılın ilk çeyreği bitmeden geçerliliğini yitirdiğini, artık bu hedefleri revize etmek, bir başka ifadeyle Mevlana'nın sözündeki gibi yenilerini oluşturmak, yeni şeyler söylemek durumuna geldiğimizi görüyoruz.

En belirgin hayal kırıklığını turizm gelirlerinde, buna bağlı sıkıntıyı da cari işlemler dengesinde yaşayacağımız açık. Ankara'dan sonra İstanbul'da patlayan bombalar ve terör algısı turizmi çok fena vurdu. Kendimizi kandırmanın, kandırmaya çalışmanın alemi yok. Başkentinde ve en büyük kentinde bombalar patlayan bir ülkeyi mi tercih ederdik turistik seyahat için, yoksa çok daha dingin görünen başka ülkeleri mi... Gerçekçi olalım. Avrupa'da yaşayan biri olsak şu koşullarda Türkiye'ye mi giderdik, Akdeniz çanağındaki diğer ülkelere mi...

12 milyar dolar, büyük kayıp! 

Geçen yıl 26.4 milyar dolar olarak gerçekleşen turizm gelirinde bu yıl 27 milyar dolarlık bir hedefimiz vardı. "Vardı" diyoruz, çünkü artık öyle bir beklenti kalmadı. Yapılan son hesaplamalar, bu yılki turizm gelirinin başlangıçta öngörülenin 12 milyar dolar altında kalacağını gösteriyor. 27'nin 12'si... Yani turizmden beklediğimiz her 100 doların yaklaşık 45 doları gelmeyecek.

Turizmde 12 milyar dolarlık bir kayıp ortaya çıkarsa, cari açık 28.6 milyar dolara indirilemeyecek ve 40 milyar doların üstünde gerçekleşecek demektir. Bu tahmin, doğaldır ki cari işlemler dengesinin turizm dışındaki tüm kalemlerinin öngörülen düzeyde gerçekleştiği varsayımına dayanıyor.

Cari açığın turizm geliri eksildiği için 40 milyarın üstüne çıkmasının temel bir koşulu var; bu kadar açığı karşılayacak finansmanı bulmak. Doğrudan yatırım olur, portföy yatırımı olur ya da kredi bulunur. Finansman sağlanamazsa tabii ki açık 40 milyara çıkmaz. Ya da son dönemde olduğu gibi Merkez Bankası rezervine başvururuz. 

Suya atılan taş gibi...

Turizmden bir yıl içinde 12 milyar dolar daha az döviz sağlamak, yalnızca sektörü ilgilendiren bir durum değildir. Bu durum, suya atılan taş gibi halka halka yayılacak bir olumsuzluk yaratacak önemdedir.

Şu aşamada 12 milyar dolar olarak tahmin edilen, en iyimser ihtimalle 10 milyar dolara indirilebilecek gibi görünen, kötümser ihtimalle daha da yukarı çıkacağından endişe edilen turizmdeki bu gelir kaybı hepimizin, ama hepimizin sorunudur. 

Önce makro açıdan bakalım. Ülkeye daha az döviz girmesi, yani arzın azalması, döviz fiyatının artması demektir. Arzdaki azalmanın fiyatta artışa yol açmamasını sağlayacak çok daha baskın gelişmeler yaşanmadığı takdirde, bu kaçınılmazdır. Kaldı ki, muhtemel olumlu gelişmeler yaşanacaksa, döviz arzındaki bu azalma olmasaydı döviz kuru gerileyecekti, zaten bundan mahrum kalmak da bir dezavantajdır. 

Döviz kurundaki yükselmenin nelere mal olacağını hepimiz biliyoruz da, çok özet olarak ifade edelim yine de... Bu durum döviz borçlusu şirketler için sorun yaratacaktır, ithal enflasyon baskısı hissedilmeye devam edilecektir, örneğin petrol fiyatlarındaki gerilemeyi akaryakıt alırken yaşayamayacağız demektir, bir yandan yüksek vergiler, bir yandan yüksek kur yüzünden ne ithal otomobil fiyatları ucuzlayacaktır, ne yeni teknolojik ithal ürünler, cep telefonları ya da bilgisayarlar...

Otomobildi, cep telefonuydu, bilgisayardı; bunlar da çok kullanılıyor ve her yıl milyarlarca dolarlık ithalata konu oluyorsa da, bunların yenilerinin edinilmesi biraz da keyfe keder. Ama tüketmekten vazgeçmemizin mümkün olmadığı akaryakıt var, sanayicinin kullandığı hammaddeler var, ara mallar var. Bunlardaki fiyat artışı suya atılan taş gibi her alana yayılacak ve etkileyecektir.

Sektörün yaşayacağı etki

Sözü edilen 12 milyar dolar, tabii ki tümüyle turistik tesislerin cebine girecek para değildir. Bu tutarın bir kısmı turizm işletmelerinin kasasına girecek paradaki eksilmedir, ama önemli bir kısmı turizmi besleyen ve buradan beslenen yan işletmeleri ilgilendirecektir.

Bir turizm işletmesi daha az dolulukla çalışırsa daha az yemek çıkaracak, bundan dolayı daha az malzeme alacak, bu malzemeleri tedarik edenler de daha az kazanç sağlamak durumunda kalacaklardır. 

Bu turizm işletmesinde çalışanların sayısı da daha az olacak, buraya malzeme tedarik edenlerin istihdamı da azalacaktır. 

Kimi tesisler bu yıl hiç açılmayacak, bu da belli. İşletme sahipleri gelişmelere göre önümüzdeki haftalarda bu konuyu netleştirecekler. 

Yani sorun çok büyüktür; atmayı çok iyi becerdiğimiz hamasi nutuklarla geçiştirilemeyecek kadar büyüktür. 

"Bu dövizin hepsi yurtiçinde kalıyor"

Antalya yöresindeki havayı almak için dün Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve aynı zamanda Aska Otelcilik Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Aslan'la konuştuk. Aslan'ın dikkat çektiği bir ayrıntı çok önemliydi:

"100 dolarlık bir sanayi ürünü, örneğin otomobil ihraç edilse, bu ihracat için belki 60-70 dolarlık ithalat yapılmıştır. Oysa turizmden elde edilen dövizin hepsi Türkiye'de kalır. Bu dövizi bir anlamda biz toplar, mal ve hizmet aldığımız işletmelere aktarmış oluruz. Onlarca, yüzlerce mal ve hizmet alırız. Şimdi bizde işler durursa, haliyle geçimi turizme bağlı olanlar da sıkıntıya girer, bu kaçınılmaz..."

Ramazan Aslan, yörede birçok turistik işletmenin bu yıl açılmayacağını, gidişatın öyle göründüğünü belirtti. Kapalı tesislerin de bir gideri olduğu ama bunun bilinebildiğini, ne var ki açık tesisler için gider tahmini yapmanın böyle dönemlerde çok zor olacağını vurgulayan Aslan, turist sayısında Antalya yöresi olarak yüzde 40'lık bir düşüş gözlendiğini sözlerine ekledi.

Aslan'ın söylediklerinden de anlaşılıyor ki, bu yıl hizmetler sektöründe çok belirgin bir istihdam kaybı da söz konusu olacak. Yani turizmdeki sıkıntı, önce tesisleri vuracak, vurmaya başladı bile, sonra domino taşları yıkılacak, bu tesisler sayesinde ayakta duran işletmeler zora girecek ve binlerce insan işsiz kalacak. 
 

Tüm yazılarını göster