Dövizi damla damla biriktiriyor, oluk oluk savuruyoruz

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Pek farkında değiliz gibi, ama aslında dramatik bir durum yaşıyoruz. Hani dar gelirli bir aile dişinden tırnağından ayırır, kötü günler için üç beş kuruş koyar ya bir kenara... Bir gün hiç hesapta olmayan bir şekilde bu para evin haylaz oğlu tarafından alınıp harcanır ya anlamsız bir amaç uğruna... Ya da aile içindeki didişmeler yüzünden harcanıp tüketilir ya bu para... Biz de ülke olarak sanki biraz o durumdayız.

Didiniyor, uğraşıyor döviz biriktiriyoruz, rezervimizi artırmaya çaba gösteriyoruz. Zor günler için elimizde para olması iyi, bunu biliyoruz çünkü. Hem, yakın zamanda bu paraya ihtiyacımızın olacağının da farkındayız. O zor günlere ne kadar güçlü döviz mevcuduyla girersek o kadar rahat geçireceğiz o dönemi, görüyoruz bunu. 

Ama göremediğimiz başka şeyler olmalı ki, başlıyoruz içeride bir takım anlaşmazlıklar çıkarmaya. Bir ailede anne, baba ve çocuklar arasında anlaşmazlık varsa, ailede kavga gürültü eksik olmuyorsa, kim onlara komşu olmak ister ki... Hele hele bırakınız komşu olmayı, bu aile arada bir borç istemek durumunda kalıyorsa, kim borç verir ki... Borç verenler de, bu ailede işler kötü gidiyor, diye bir an önce paralarını alıp "başka ailelere", yani başka ülkelere yönelmez mi...

İşte bunları yaşıyoruz Türkiye olarak. Merkez Bankası'nın önceki gün açıkladığı ödemeler dengesi verileri ibretlik rakamlar içeriyor. İbretlik, çünkü mart ayında Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdık rezerv kaybı açısından. Yeteri kadar döviz girişi olmayınca tam 6 milyar 551 milyon dolar tutarında rezerv kullanıldı. Dedik ya, bu rakam, şimdiye kadar bir ayda gerçekleşen en büyük erimeye işaret ediyor.

Bu parayı kaybetmemiş olmayı herkes isterdi. Zaten bunun aksini söylemek mümkün değil.

Kime yaradı? 

O zaman soralım; ne uğruna kaybettik bu kadar milyar doları? Ya da soruyu değiştirelim; bu kadar milyar doları kaybetme karşılığında ne kazandık? Devam edelim sormaya; bir kazancımız olmuşsa eğer, kim kazançlı çıktı bundan?

Yangına körükle gitmek böyle olsa gerek. 2015, ABD'nin faiz artırarak uluslararası likiditeyi çekeceği bir yıl olmaya aday, bu biliniyor. Böyle bir yılı en az zararla kapatmaya çalışmak varken, biz tam tersini yapıyoruz.

Ama sorun yalnızca FED'in alacağı karar değil ki. Türkiye bir genel seçime gidiyor gitmesine ama, bir anlamda, Cumhuriyet tarihinde ilk kez siyasal sistemi oylanacak. Seçim sonucu başkanlığa kapı aralayacak mı, aralamayacak mı, bu tartışılıyor. Gündemin birinci sırasına bu oturmuş durumda.

Bitmedi... 2002'den bu yana yapılan seçimlerin sonucuna ve hükümet oluşumuna ilişkin hiç kuşku doğmamıştı. İlk kez bu seçim için kesin bir yargıda bulunulamıyor. AKP'nin Anayasa değişikliği bir yana, 276'ya ulaşmasının bile mümkün olamayacağı öne sürülüyor. Böyle bir sonuç, Türkiye'nin bir süre hükümetsiz kalması ve bu sürecin uzaması bir erken genel seçim demek.

AKP yine tek başına hükümet olduğunda ekonomi yönetimi değişecek. Yeni hükümetin uygulayacağı ekonomi politikasını kim şekillendirecek ve nasıl bir politika izlenecek, bu da bir bilinmezlik ve kaygı nedeni.
Böyle bir dönemdeyiz ve ekonomiyi çok yakından ve olumsuz bir şekilde etkileyen böylesine bir tablo karşısında daha dikkatli ve temkinli olmamız gerekirken, tam tersi adımlar atıyoruz. 

Aylardır faiz tartışması dinledik bu ülkede. Her ne kadar bu tartışma şimdilik dinmişse de, hiç sanmayın ki bu konu tümden rafa kaldırıldı; "faiz mi enflasyondan, enflasyon mu faizden" tartışması bitti. Bu tartışma raftan inecek, ısıtılacak ve ekonomi gündemine yine girecek. 

Bunları biz görüyoruz da yabancı görmüyor mu yani. Mart ayındaki 6.6 milyar dolar durup dururken mi gitti. 
Aylarca uğraş, didin, biriktir; sonra bir ayda uçup gitmesini seyretmek durumunda kal! Biz böyle davrandığımız sürece daha çoook döviz kaybederiz.   
 

Tüm yazılarını göster