Döviz kurunda dönüm noktası mayıs ayı oldu

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Döviz kurundaki artışta dikkatlerimiz 17 Aralık operasyonu sonrası yaşanan hızlı artışa kayınca, asıl dönüşümün başladığı tarihi biraz ıskalar gibi olduk. Çünkü, döviz kurunda 2013’e damgasını vuran dönüşümün tarihi çok daha geriye, mayıs sonuna uzanıyor.

Aylık ortalama kur üzerinden yapılan hesaplama, dolar ve euro bazındaki asıl hareketin mayıstan sonra yaşandığını ortaya koyuyor. Grafikler, yön değişimini çok somut olarak gösteriyor zaten. Geçen yılın ilk beş ayını, 2012 ile hemen hemen aynı düzeyde geçmişiz. Ama haziranla birlikte gidişat değişiyor.

Durumu rakamlarla izah etmekte yarar var. Dolar, geçen yılın ilk beş ayının ortalamasında, 2012 ortalamasının yalnızca yüzde 0.2 üstünde. Yine ilk beş ayların kıyaslamasına göre euro da 2012’nin yalnızca yüzde 0.6 üstünde gerçekleşmiş.

İlk beş ay böyle geçiliyor, ancak sonraki yedi ayda durum hızla değişiyor. Dolar, haziran-aralık dönemini kapsayan yedi ayın ortalamasında, 2012’nin aynı döneminin yüzde 10.4 üstüne çıkıyor. Aynı şekilde euro da bu dönemde 2012’den yüzde 16.3 oranında daha yüksek gerçekleşiyor.

Ayrışmanın nedeni

“Mayıs sonunda ne oldu da bu ayrışma başladı” sorusuna siyasi bir yanıt vermek isteyenlerin söyleyeceği belli. Hem zaten aylardır söyleniyor da... “Gezi olayları da Gezi olayları...” Varsayalım doğru, Gezi olayları dövizdeki artışın fitilini ateşledi.

Peki Türkiye ekonomisi bir eylemle böylesine sarsılacak kadar zayıf halkalardan mı oluşuyordu, döviz rezervimiz kur artışlarını karşılama açısından çok güçlü değil miydi, niye döviz talep edenler rezerve biraz burun kıvırır gibi oldular?

Tamam, Gezi eylemleri istikrar algısını değiştirmiş olabilir. İyi de, mayısta çok daha önemli bir açıklama yapıldı, onu tümden görmezden mi geleceğiz? FED Başkanı Bernanke’nin (o dönemki) tahvil alımını azaltabileceklerine dönük açıklamasından söz ediyoruz tabii ki. Bu açıklamanın, bizim gibi gelişmekte olan tüm ülkeler gibi bizi de etkilemiş olabileceğini tümüyle göz ardı ederek, tüm suçu Gezi eylemlerine yıkmak, yıkmaya çalışmak biraz da gerçeklere sırtımızı dönmek olmuyor mu?

Haziran ayıyla birlikte iyice hızlanan kur artışından sonra gözler Merkez Bankası’na çevrildi ve Başkan Erdem Başçı’dan ağustos sonunda tarihi olarak nitelenen açıklama geldi. Başçı, çok iddialı bir çıkış yaptı, dolar için yılsonu gerçekleşmesinin 1.92 olabileceğini söyledi, dövizin belini kırabilecek güce sahip olduklarını dile getirdi.

Ama hani çok klasikleşmiş bir söz var ya, “Burası Ortadoğu, burası Türkiye” diye… “Dolar yılsonunda 1.92’ye inmez, 2 civarında bir kapanış olur” derken, bu sefer de 17 Aralık operasyonuyla uyandık. Dolar 2.20’ye yaklaştı, adeta ipin ucu kaçmıştı. Merkez Bankası döviz satarak bu gidişe dur demeye çalıştı, çalışıyor. Ama biliyoruz ki, Merkez Bankası’nın görünürdeki brüt rezervini satabilmesi söz konusu değil. Satılabilecek döviz 40-45 milyar dolar arasında. Üstelik bu dövizin de tümü satılamaz. Yani, döviz çıkışı sürerse, bir yandan da havuzu dolduracak giriş olmazsa ya da net anlamda çıkış yaşanırsa işimiz hiç de kolay görünmüyor. O durumda kurun çok daha yukarılara gitmesi kaçınılmaz olacak.

Bu arada, döviz kurunun geçen yıl hazirandan itibaren 2012 ile ayrışmasına yol açan etkenlerden biri de hiç kuşkusuz 2012’de kurun sabit seyretmiş olması. Niye hep 2013’ü “suçlu” görme eğiliminde olmak durumundayız ki? Enflasyonun yaşandığı bir dönemde TL değer kazanıyorsa, ki 2012’de öyle, demek ki ortada bir terslik var. Eğer TL 2012’de de en azından enflasyona paralel bir değer kaybı gösterseydi, 2013’le olan fark böylesine açılmayacaktı.

2014’e hızlı girdik

Eğer 2014 içinde kurda belirgin bir geri dönüş sağlayamazsak ve yılı başladığımız kurun üstüne koya koya devam ettirmek durumunda kalırsak, işimiz çok zor. İki oran verelim. Dolarda 2013 ortalaması ile 31 Aralık 2013 kuru arasında yüzde 12 fark var. Euroda ise bu fark yüzde 16 düzeyinde. Yani 31 Aralık kuru 2014 boyunca hiç artmasa ve sabit kalsa, yıl ortalaması bazında dolar yüzde 12, euro yüzde 16 artacak demektir.

Hele hele 2014’ün olası siyasi çalkantılarını da dikkate alırsak, yüzde 12 ve yüzde 16’lık oranları bile arayabiliriz. Nerede kaldı hedefler, makro dengeler!

Tüm yazılarını göster