Dolardaki 1 kuruşluk artış, reel sektöre 1.8 milyar yük demek

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

7 Haziran seçiminin en önemli özelliklerinden biri, önemsiz sayılabilecek birkaç olayla atlatılmasıydı. Şimdi, yeniden sandık hazırlığı var. Bakmayın bir yandan da koalisyon görüşmelerinin sürdürülüyor olmasına, bu görüşmeler biraz da dostlar alışverişte görsün, gibisinden yürütülüyor. Nihai hedef, öyle görünüyor ki, sandık. Bu konuyu geçtiğimiz günlerde detaylı olarak ele aldık, yeniden değinmeyi gerekli görmüyoruz.

Ama bu kez sandığa giderken ortam hiç de 7 Haziran öncesi gibi dingin olmayacak. Bu kesin. Güney sınırlarımız kaynıyor. Yalnızca sınırlarımız mı, sınır illerimiz de, Türkiye'deki birçok il de. Gidersek, seçime böyle bir atmosferde gideceğiz.
"Onlar vatan haini; hayır onlar daha da hain... Savaş çıkarmak istiyorlar, izin vermeyeceğiz... Tarafınızı seçin, ya demokrasiden yana olun ya terörden, yerinizi bilin..."

Tamtamlar çalınırken gidilecek seçimden ne beklenebilir ki. Bir kere adil bir seçim olur mu, tartışılacak. Hani olur ya Meclis bu kez dört değil de üç partiden oluşursa, asıl kıyamet o zaman kopacak. Ama bunlar kimin umurunda ki...
Bir köşeye sinmiş olan biteni korkulu gözlerle izleyen kedi gibi etrafı kolaçan eden para ne yapıyor bu ara... 
Kaçsam mı, kaçmasam mı, diye havayı kokluyor yabancıya ait olanı. 

Bir an önce borcumu ödesem mi, ödemesem mi, diye hesap yapıyor yerlinin cebindeki.
Aman olduğu yerde kalsın şimdilik diye düşünüyor, dar gelirli vatandaşın bir köşeye saklıdığı. 

Ve işler kesat, işler durgun; TL'deki değer yitirme olasılığı giderek güçleniyor ve bu gerçekleşiyor da. Hem iç koşullar, hem artık söylemekten bıkılan dış etkenler, TL'nin değer yitirme sürecini hızlandırıyor.

Dün şu satırlar yazılırken dolar 2.76'yı bulmuştu. Kur arttıkça neler olduğunu sıralamaya pek gerek yok. En son toplantısında Para Politikası Kurulu da bir kez daha dikkat çekmedi mi zaten kurdaki yüksek seyrin enflasyondaki düşüşü sekteye uğrattığına. Bir yandan petrol fiyatları düşüyor ama, bizim bu petrolü daha ucuza almamız, kur artışı yüzünden pek mümkün olamıyor.

Kur artışı enflasyon olarak döner bize; kötüdür, ama öldürmez. Kur artışının öldüreceği koşullar da doğar zaman içinde.

Finansal kesim dışındaki kuruluşların, yani reel sektörün döviz varlık ve yükümlülükleri arasındaki farkı gösteren net döviz pozisyonu, işte bu ölümcül sorunlardan biri. Nisan sonundaki duruma göre, reel sektör kuruluşlarının 102.8 milyar dolar döviz varlığı var. Ama buna karşılık yükümlülük 278.5 milyar dolar düzeyinde. Bir başka ifadeyle varlık-yükümlülük farkı 175.7 milyar dolar.

Reel sektör varlığının tümünü kullanıp yükümlülüğünü aşağı çekmek istese, yine de 176 milyara yakın bir döviz borcuyla karşı karşıya kalıyor.

Nisan sonunda dolar kuru 2.66 düzeyindeydi, dün ise 2.76'yı gördük. Yani dolar 10 kuruş arttı. Bu 10 kuruşluk artış, reel sektörün açık pozisyonunun TL karşılığında 17.6 milyar lira fark demek.

Şimdi biz doları koşar adım daha yukarılara taşıma "telaşı" içindeyiz adeta. Bu gidişle yakında 2.80'i de görürüz, daha yukarıları da. Aslında çok önce yazdığımız gibi doların TL karşısındaki düzeyi çok yüksek de sayılmaz. Sorun, düzeyde değil, bu düzeye çok kısa zamanda gelinmesinde. 

Ama siz yıllarca, uyguladığınız politikalar yüzünden özel sektörü dövizle borçlanmaya, döviz kredisi kullanmaya yöneltir, sonra da bu kez çok farklı politikalar uygulamaya koyarak dövizin hızla yükselmesine yol açarsanız, tökezlemeler başlar. 

Neyse ki henüz tökezleme aşamasında reel sektör. Devrilen yok. Çünkü bir devrilen olsa, otoyolda zincirleme kazaya dönüşür bu durum.

Tüm yazılarını göster