Doğrudan yatırım için 100 dolar geldi, kâr olarak 42 dolar çıktı

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Türkiye’ye ağırlıklı olarak portföy yatırımı, yani sıcak para geliyor; biraz da doğrudan yatırım gelsin” diye hayıflandığımız çok olur. Doğrudan yatırımın kalıcı olacağını, ülke ekonomisine büyük katkılar sağlayacağını varsayarız. Teoride böyledir elbette. Aslında son 10 yıla baktığımızda, doğrudan yatırım girişinin hiç de fena olmadığını görebiliriz. 2004-2013 dönemini kapsayan 10 yılda gayrimenkul satışı hariç, 105.6 milyar dolar sermaye girişi olmuş çünkü.

Yabancılar, söz konusu 10 yılda gayrimenkul alımı için de 23.9 milyar dolar getirmişler, diğer doğrudan yabancı sermaye girişi de 5 milyar dolar düzeyinde. Yabancı sermayenin bir de çıkış ayağı var tabii ki. 2004-2013 döneminde yurtdışına çıkan yerli sermaye de 20 milyar dolar.

Bugün bizim üstünde durmak istediğimiz, Türkiye’de yapılan doğrudan yatırımlar ve bu yatırımlarda da net sermaye girişi, yani 10 yılda 105.6 milyar dolar olan rakam.

Dedik ya, 10 yılda gelen 105.6 milyar dolar, fena rakam değilmiş gibi görünüyor. Ancak, detay önemli. Artık doğrudan yabancı sermaye de irdelenmeye ihtiyaç gösteriyor çünkü. Nedir doğrudan sermaye ya da doğrudan yatırım? Genelde bu sorunun yanıtı yabancı sermayenin gelip Türkiye’de sabit yatırım yapması olarak verilir. Ancak, bu yanıt kısmen doğru.

Çünkü artık biliniyor ki tüm dünyada yeşil alan yatırımı ya da boş alan yatırımı kavramları var. Yabancı bir şirket, Türkiye’ye gelip birkaç türlü yatırım yapabilir. Bu şirket, son 10 yılda çok yoğunlaşmış olan özelleştirme uygulamaları çerçevesinde bir kamu tesisini satın alabilir ya da ortak olabilir. Aynı şekilde özel sektöre ait bir şirketi alabilir veya ortağı olabilir. Bu tür yatırımlar, yeni vergi doğurmayan, yeni istihdam yaratmayan, yeni üretim sağlamayan sermaye girişleri. Yerli A şirketinin ya da kamunun elindeki tesis, yabancı B şirketine geçiyor, hepsi o!

İşte son yıllarda yaygınlaşan yeşil alan yatırımı ya da boş alan yatırımı kavramlarıyla sıfırdan yatırım kastediliyor. Hani bizim de zaman zaman “kazmanın toprağa vurulup yeni bir tesis kurulması” biçiminde özetlediğimiz yatırımlar. Ancak bu tür yatırımlarla yeni üretim olanağı doğuyor, yeni istihdam gündeme geliyor, vergi gelirine katkı söz konusu olabiliyor. Yoksa, mevcut tesislerin el değiştirmesi, ülkeye bir miktar döviz girmesinden başka işe yaramıyor.

Son 10 yıldaki 105.6 milyar dolarlık sermayenin ne kadarının yeşil alan ya da boş alan yatırımı için geldiğini, ne kadarının kamu veya özel sektöre ait şirketleri satın almak için getirildiğini bilmiyoruz. Bildiğimiz, ülkeye bu şekilde döviz geldiği…

“Fena mı, bu da bir kazanç, ülkeye döviz girmiş oluyor” denilebilir. Ama unutmayalım, şeytan ayrıntıda gizli!

O döviz ne kadar kalıyor ki!

On yılda doğrudan yatırım için gelen sermaye 105.6 milyar dolar. Ama bu dönemde kar transferi olarak çıkarılan para 23.8 milyar dolar. Yani bu 10 yılda getirilen her 100 doların 22.5 doları kar transferi olarak gitmiş.

Bu oran, her geçen yıl büyüyecek, bundan kaçış yok. Özelleştirme uygulamalarının, biraz da satacak pek bir şey kalmamasının etkisiyle hız keseceği ortada. Ama daha önce satılanlar için kar transferi devam edecek. Çünkü Türkiye’den kar transfer etmenin önünde hiçbir engel yok.

Hem zaten kar transferinde geçen yıl rekor kırıldı. 2013 yılında tam 4 milyar dolarlık kar transferi gerçekleştirildi. Bir başka ifadeyle, 2013’te giren 9.6 milyar dolara karşılık 4 milyar dolarlık çıkış oldu. Yani, kar transferinin girişe oranı yüzde 41.7’yi buldu.

Her ne kadar 2009 ve 2010 yıllarındaki oranlar daha yüksekse de, bu durumun o yıllardaki girişin 2004 hariç son 10 yılın en düşük girişi olmasından kaynaklandığını unutmamak gerek.

Eleştirenler haklı çıkıyor

Uzun süre “Doğrudan yatırım için gelen döviz çok iyidir. Türkiye’de uzun süre kalacaktır. Keşke portföy yatırımının yerini tümüyle doğrudan yatırım dövizi alsa” diye düşündük. Ancak, bu görüşe katılmayanlar da vardı ve eleştiriler, kar transferi noktasında yoğunlaşıyordu. Özellikle, bazı özelleştirmelerde fiyatın neredeyse üç beş yıllık kara eşit olduğu dile getiriliyor ve bu yüzden uygulama eleştiri konusu oluyordu.

İşte 10 yılın tablosu ortada. Ağırlıklı olarak üretime, istihdama, vergiye pek katkısı olmayan bir doğrudan yatırım ve üstelik getirdiğine göre giderek artan oranda kar transfer eden bir doğrudan yatırım söz konusu.

Yakın zamanda “portföy yatırımı mı, doğrudan yatırım mı” tartışması başlarsa hiç şaşırmayalım.

Tüm yazılarını göster