Doğrudan dış yatırımlarda yeni tablo

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Her yıl Temmuz ayında bütün dünyada eş zamanlı olarak duyurulan Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü (UNCTAD)'nün Dünya Yatırım Raporu, geçen hafta YASED (Uluslararası Yatırımcılar Derneği) tarafından açıklandı. Ülkelerin küresel ekonomi içindeki göreli konumları ve büyüme dinamikleri ile bu bağlantı arasındaki ilişki yönünden her zaman anlamlı bir perspektif sunan rapor, bu defa hem kriz sonrası belirsizliklerin halen sürmesi ve hatta Avrupa merkezli yeni bir kriz dalgası ihtimalinin büyümesi, hem de Türkiye'nin siyasal istikrarını pekiştirdiği 12 Haziran seçimlerinin ertesinde çatısını şekillendirmekte olduğu yeni ekonomi stratejisi bağlamında dikkate alınması gereken önemli bir boyuta işaret etmesi nedeniyle daha da yararlı mesajlar içeriyor. Özellikle de, ciddi bir ekonomik daralmanın yaşandığı 2009 yılındaki küresel trendleri ve gelişmeleri irdeleyen geçen yıl raporunda dünya ve Türkiye açısından ortaya çıkan sonuçlar ile hızlı bir toparlama gösterdiğimiz, yeni yılın ilk çeyreğinde büyümede dünya şampiyonluğu ile zirveye ulaştığımız 2010 yılı tablosunun karşılaştırılması, önümüzdeki yol haritasının önceliklerinin gözden geçirilmesi ve sanayi/üretim politikalarında bazı rötuşlar yapılması için yarar sağlayabilir.

Küresel yatırımlar henüz toparlanamadı

Küresel doğrudan yatırım akımlarının 2010 yılındaki durumunu gösteren UNCTAD-2011 raporu, toplam tutarın kriz yılına oranla mütevazi bir artış ile (%5) ancak 1.24 trilyon dolara ulaştığını gösteriyor. Kriz öncesi düzeyin %15 gerisinde kalan yatırımlar, UNCTAD'ın tahminlerine göre, beklenmedik şoklar oluşmazsa, 2011 yılı sonunda bu düzeyi yakalayabilecek. 2007 yılındaki yaklaşık 2 trilyon dolarlık zirveye de, yine pozitif senaryo altında, 2013 yılında ulaşılabileceği öngörülüyor.

Ancak bu genel performansın sektörler, bölgeler, yatırım şekli ve kaynağı itibariyle ayrıntılarına bakıldığında ilginç ayrışmalar dikkat çekiyor. Sözgelişi krizdeki %37 düşüşün temel sebebi olan hizmetler sektöründeki yatırım girişi azalması 2010 yılında da devam ediyor; özellikle finansal hizmetlerde dramatik bir düşüş söz konusu. Buna karşılık imalat sanayiindeki girişler, toplam yatırımların neredeyse yarısı olacak düzeye yükselmiş. İmalat sanayiinde de elektronik ve metal gibi konjonktüre duyarlı sanayilerin değil de gıda, içecek hazır giyim ve otomobil gibi segmentlerin hızla toparlandığı görülüyor.

Öte yandan 2009'da %65 gibi keskin bir düşüş gösteren birleşme ve satınalma işlemleri, 2010'da %36 artmış; bu arada gelişmekte olan ülkelere yönelik birleşme ve satınalma akımı, iki katına yükselmiş. 2010 yılında biraz azalmakla birlikte son üç yıl boyunca sıfırdan yatırımlar, birleşme ve satınalma şeklindeki yatırım akımlarının iki ila dört katı büyüklüğünde.

Yatırım kaynağı olarak yeni özkaynak enjeksiyonu ve şirketlerarası borçlanmada, kriz konjonktürünün devam eden etkileri dolayısıyla, düşüş kaydedilirken küresel yatırımların yükselen karlarının yeniden yatırıma aktarılan tutarları iki katına çıkmış durumda. Özel sermaye yatırımları da yeniden artmaya başlamış olmakla birlikte 2007'deki zirve düzeyinin %70 gerisinde. Hükümetlerin kontrolüzdeki ülke refah fonları ise 2009'daki düzeyinden çok gerileyerek 10milyar dolar'a inmiş bulunuyor.

Değişimler ve yeni trendler

Yatırımların bölgesel dağılımında, 2010 yılındaki artışın aslan payını ABD'nin ve Doğu Asya ile Güneydoğu Asya'nın aldığı anlaşılıyor. Buna karşılık AB ülkelerine yönelik yatırımların büyük ölçüde, Güney Asya ve yoksul Afrika ya yönelik yatırımların ise az da olsa 2009'daki düzeyin gerisine düştüğü gözleniyor. Ancak Çin'e yönelik yatırım girişlerinin yüksek teknoloji ve hizmet alanlarına yoğunlaşırken, ucuz üretimin yeni cazibe merkezinin Vietnam ve Endonezya gibi ülkelere kayması şeklinde değişiklikler ortaya çıkıyor. Türkiye'nin de içinde yer aldığı Batı Asya bölgesi de performansı düşenlerden.

İlginç bir trend, Doğu, Güneydoğu ve Güney Asya ülkelerinin yurtdışı yatırımlarının % 20 oranında yükselerek 232 milyar dolara ulaşması. Bu yatırımların genellikle doğal kaynaklara ve gelişmiş ülkelerin sanayi kuruluşlarına yöneldiği görülüyor. Batı Asya'nın yani Ortadoğu'nun zengin fakat küçük ekonomileri ise sermaye çıkışlarında da çekingen. Latin Amerika ise hem yatırım girişlerinde, hem de ondan da fazla yatırım çıkışlarında aktif; bu açıdan başı Brezilya çekiyor.

En çarpıcı değişim ise son yıllarda küresel yatırımlar içindeki payı sürekli yükselen gelişmekte olan ülkelerin, 2010 yılında ilk defa % 50'yi aşarak (51,6) gelişmiş ülkelerden daha fazla doğrudan yatırım çekmeyi başarması olmuştur.

Türkiye'nin durumu

Türkiye ise durgunluk tehlikesini aşma ve büyüme yönünden gösterdiği çarpıcı performansı, henüz doğrudan yatırım girişlerinde 2009'da ortaya çıkan % 58'lik düşüşü telafi edecek benzer bir başarıyla tamamlayabilmiş değil. Her ne kadar küresel artışın biraz üzerinde (% 8) mütevazi bir yıllık artış ile 9,1 Milyar dolar dış yatırım girişi sağlanmışsa da, 2010'da büyük sıçrama yaparak sıralamada 5'incilik ila 20'ncilik arası sıralara yerleşen Brezilya, Singapur, Şili ve Endonezya'ya karşılık; 2007'de yükseldiği 15'inci sıradan 2009'da 30'unculuğa, 2010'da da biraz ilerleyerek 27'nciliğe gerilemiş bulunuyor.

Sermaye çıkışlarında ise 44'üncü sıradayız. Bazıları bunu olumlu görse de küreselleşme ve entegrasyon açısından şirketlerimizin geride kalması, genel performansı da etkiliyor.

2007'de % 1,4'e yükseltmeyi başardığımız küresel yatırımlar içindeki payımızın son iki yıldır % 0,7'ye gerilemesi, 2023 vizyon ve stratejisi kapsamında yatırım sermayesi kaynakları ile ilişkilerimize yeniden odaklanmamızı gerektiriyor.

Tüm yazılarını göster