Dış ticarette gidişat kötü, yıllık açık 100 milyara dayandı

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Yıllık dış ticaret açığı 100 milyar dolar sınırını ilk kez 2011 yılının Ağustos ayında aştı. Yıllık açık, sekiz ay boyunca 100 milyar doların üstünde kaldı ve en yüksek düzeye 106.7 milyar dolarla 2011’in Ekim ayında ulaştı, 100 milyarın üstündeki son gerçekleşme de 101.9 milyar dolarla geçen yılın mart ayında görüldü. Daha sonra gerileme başladı. Bu gerileme 2012’nin Aralık ayına kadar sürdü ve söz konusu aydaki açık 84.1 milyar dolar oldu. 

2012’nin Aralık ayından sonra yıllık açık yeniden artmaya başladı. Ve nihayet ekim ayı sonunda 97 milyar dolarlık açığa ulaşıldı. Öyle anlaşılıyor ki, çok değil en fazla bir-iki ay sonra yıllık dış ticaret açığı yeniden 100 milyar dolar sınırının üstüne çıkacak.
Yıllıklandırılmış dış ticaret açığının geçen yılın aralık ayındaki 84.1 milyar dolardan bu yılın ekiminde 97 milyar dolara gelirken nasıl seyrettiğini ilgili tabloda koyu renkle gösteriyoruz. Dikkat çekmek istediğimiz düzenli artış, çok somut olarak gözlenebiliyor.
Yıllık ihracat ve ithalatta gidişatın nasıl olduğunu görmenin en kolay yolu grafikler. Yıllık ihracatı gösteren grafikte 2012’ye ilişkin çizginin yıl boyunca artış gösterdiği dikkati çekiyor. Oysa bu yıl genel olarak yatay bir eğilim var, son aylarda da bir gerileme söz konusu.

2012’ye 135.7 milyar dolarlık yıllık ihracatla başlanmış, bitiş 152.5 milyar dolar.
Bu yıla ise 153.6 milyar dolarlık ihracatla başlandı, ekim sonundaki düzey 150.9 milyar dolar. Yatay seyir bile korunamamış. 

İhracat böyle seyrederken ithalatta tam tersi bir tablo görüyoruz. Yıllık ithalat 2012’ye 241.4 milyar dolarla başlamıştı, yıl ise 239.5 milyar dolar düzeyinde kapatılmıştı. 
Yıllık ithalatta bu yılın başlangıcı 239.5 milyar dolarla yapıldı, ekim sonunda gelinen düzey ise 247.9 milyar dolar.

Yani ihracat ve ithalatta birbiriyle taban tabana zıt bir gelişme izlemekteyiz.  
Yıllık baza getirdiğimiz ihracat ve ithalatı 2012 başından bu yılın ekim ayı sonuna kadar tek grafikte izlediğimizde de bu ters yönlü gidiş çok belirgin bir şekilde kendini gösteriyor. Yani sonuç olarak, dış ticarette denge giderek bozuluyor. 

Kur artışı kısa vadede çare değil 

Türkiye’de yıllar boyu ihracatın artması için kurun daha yukarıda oluşması gerektiği görüşü dile getirildi. Kur, ihracat için elbette önemi yadsınamaz bir etken. Ama, kurun düşük kalması ihracatı sekteye uğratan bir durum muydu, yoksa ithalatı çok azdıran bir rol mü oynuyordu, bunu iyi hesaplayamadık. Bunu şimdi şimdi daha iyi anlıyoruz.
Kurun ihracatı tek başına artırmadığı gerçeğiyle yüz yüzeyiz. Son dönemlerde kur arttı da ne oldu; ihracat patlayıp gitti mi, tam tersine gerileme gözlüyoruz. Çünkü Türkiye’de üretim de, dolayısıyla ihracat da ithalata öylesine bağımlı hale geldi ki, kur artışı bir anda maliyetlerin yukarı gitmesi sonucunu doğuruyor. Dolayısıyla kur artışının getirisi mi var, kayba mı yol açıyor, kafalar karışıverdi.

Yıllar yılı adeta uyuşturucuya alıştırılmış bir bağımlı gibiyiz. Düşük kura bağımlı bir ekonomik yapı oluşmuş durumda. Görece düşük seyreden kur, Türk sanayisini bir anlamda hasta etti, yurtdışına bağımlı hale getirdi. Sonuç da ortada işte… Kur artarsa bu kısa vadede pek işe yaramıyor, hatta tam tersine olumsuz etkiler daha fazla baskın oluyor.
    
Çözüm, ancak uzun vadede

Yıllar içinde ortaya çıkan bu yapıyı bir anda değiştirip kur artışına olumlu anlamda duyarlı bir dış ticaret yapısı oluşturmak mümkün değil. Dedik ya, uyuşturucu bağımlısı olmuş gibiyiz. Tedavi de ancak uzun vadeli. İthal girdi bağımlılığından kurtulabildiğimiz ölçüde yüksek kura el ovuşturacak bir sanayiye kavuşabileceğiz. O da öyle bugünden yarına gerçekleştirilebilecek bir şey değil.

Türkiye’nin asıl sorunu zaten ucuz olduğu için nihai ürün ithal etmek değil. Sorunumuz, sanayinin ucuz ara malı tercih eder duruma gelmesi. Bu yüzden de, ara mal üreten sanayicinin beli bükülmüş durumda. 

Biz, ara mal ihtiyacımızı yurtiçinden karşılamaya başladığımız ya da bu karşılamanın oranını artırabildiğimiz ölçüde durumu düzeltme yolunda adım atmış olacağız.

Altının etkisi büyük

Bir yandan ihracat geriliyor, öbür taraftan ithalat artıyor; ama kabul etmek gerekir ki bunda altın dış ticareti de önemli rol oynuyor. Geçen yıl on ayda 11.5 milyar dolar olan altın ihracatı bu yıl 3.2 milyar dolarda kaldı. İhracatta yüzde 72 gibi çok yüksek oranda gerileme yaşanırken, ithalat yüzde 82 arttı. On aylık altın ithalatı 7.1 milyar dolardan 12.9 milyar dolara çıktı. 

Yani 2012’nin ilk on ayında altında net 4.5 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirilmişken, bu yıl net 9.7 milyar dolarlık ithalat yapıldı. Bir başka ifadeyle, 4.5 milyar dolarlık net ihracattan 9.7 milyar dolarlık net ithalata geçiş, dış ticaret dengesini toplamda 14.1 milyar dolar bozmuş oldu.

Altın ihracatının böylesine yüksek oranda gerilemesinde İran’a dönük ihracatın hız kesmiş olması önemli bir etki yaptı. İran’a geçen yıl on ayda 6.4 milyar dolarlık altın ihraç edilmişti, bu yılki ihracat ise 1.7 milyar dolarda kaldı.

Anlaşmaya fazla mı bel bağlanıyor? 

Bu arada İran’ın 5 artı 1 ülkeleriyle imzaladığı nükleer anlaşması ilk günlerde çok büyük heyecan yarattı; bu anlaşma sayesinde Türkiye’nin İran’a olan ihracatının müthiş bir ivme kazanacağı beklentisi doğdu. Ancak, şimdi daha makul değerlendirmeler yapılıyor. Bu anlaşmanın Türkiye’nin mutlaka yararına olacağından kimsenin kuşkusu yok; yok ama öyle ileri sürüldüğü gibi ihracattaki kötü gidişin de yalnızca bu anlaşmayla oluşacak gelişmeler sayesinde sihirli değnek değmişçesine düzeleceği de doğrusu pek beklenmiyor. Ama en azından, geçen yılki düzeye erişemese de İran’a olan altın ihracatının kıpırdayacağı beklentisi var.

Tüm yazılarını göster