Dijital tüketimler ve görünmeyen yükü: TikTok’un karbon ayak izinden ne öğreniyoruz?

Dijital dünya, fiziksel bir iz bırakmıyor gibi görünse de, aslında gezegenimizi sessizce ve hızla tüketiyor.

Prof. Dr. Çisil SOHODOL cisil.sohodol@dunya.com

Günlük yaşamımızın vazgeçilmezi haline gelen akıllı telefonlar, sosyal medya uygulamaları ve dijital platformların arkasında büyük bir teknoloji ordusu ve enerji yığını olduğunu çoğu zaman unutuyoruz. Teknoloji kullanımının sıfır emisyon anlamına geldiğini düşünüyorsanız, yeniden düşünmekte fayda var. Çünkü dijital dünya, fiziksel bir iz bırakmıyor gibi görünse de, aslında gezegenimizi sessizce ve hızla tüketiyor.

The Guardian'da yayınlanan ve Greenly tarafından yapılan tahminlere göre, kısa video uygulamasının ortalama bir kullanıcısı, her yıl benzinle çalışan bir araba ile fazladan 198 kilometre sürmeye eşdeğer sera gazı üretiyor. TikTok’un 2023 yılında yaklaşık 50 milyon ton karbon salımı yaptığı tahmin ediliyor. Bu rakam, Yunanistan gibi tüm bir ülkenin karbon salımına neredeyse eşit!

Düz mantıkla düşünürsek, dans videoları, yemek tarifleri ve komik skeçler paylaşırken gezegenimize bu kadar büyük bir zarar verdiğimize inanmak zor. Ancak dijital dünya böyle bir paradoks yaratıyor: Fiziksel bir fabrika bacası görmesek de, her bir TikTok videosu aslında devasa veri merkezlerinde enerji tüketiyor, elektrik şebekelerini yoruyor ve çevresel ayak izimizi büyütüyor.

İroninin zirvesi: Teknoloji doğa dostu mu?

Dijital tüketimin çevreye etkisi genellikle göz ardı ediliyor. Akıllı telefonlarımızla mesajlaşırken ya da TikTok videoları izlerken “en azından çevreye zarar vermiyorum” gibi bir rahatlama hissediyor olabiliriz. Çünkü dijital şeyler, fiziksel şeyler gibi bir varlık hissettirmiyor. Ama durum bu kadar basit değil. Aslında her bir TikTok videosu için kullanılan enerji, veri merkezlerinde devasa elektrik harcaması anlamına geliyor. Ve bu enerjinin çoğu fosil yakıtlardan geliyor.

Ayrıca, TikTok’un bu kadar büyük bir karbon ayak izi yaratması, sorunun sadece bireysel kullanımla ilgili olmadığını da gösteriyor. Platformun işletme modeli, milyarlarca kullanıcıya saniyeler içinde içerik ulaştırabilmek üzerine kurulu. Bunun için muazzam bir altyapıya, sonsuz bir enerjiye ve bir tüketim döngüsüne ihtiyaç var. Bu döngü, ekolojik dengenin sessiz bir düşmanı olarak çalışmaya devam ediyor.

Greenly'nin bulguları, Instagram'ın yaklaşık 2 milyar kullanıcıya sahip olmasına ve bu sayının TikTok'un mevcut kullanıcı tabanının neredeyse iki katı olmasına rağmen, TikTok'un emisyonlarının Instagram'ı geride bıraktığını gösteriyor. TikTok, Fortune’da yayınlanan açıklamasına göre gerçek rakamların iddialardan daha az olduğunu ifade etti, ancak bu açıklaması henüz bağımsız kaynaklar tarafından doğrulanmadı.

Bir videodan daha fazlası

Peki, bu durum bireyler olarak bizim ne yapmamız gerektiğini sorgulamamıza neden oluyor mu? Büyük ihtimalle hayır. TikTok ya da diğer sosyal medya platformları, bireysel olarak bırakılamayacak kadar bağımlılık yaratıyor. Ancak ironik bir şekilde, karbon ayak izimizi düşürmek için uçak seyahatlerinden, plastik kullanımından ya da fazla enerji tüketen ev aletlerinden vazgeçmeyi tartışıyoruz, ancak bir günün 2-3 saatini sosyal medyada harcamanın çevresel bedelini sorgulamıyoruz.

Düşünün: Bir TikTok, YouTube ya da Instagram videosu izlemek yerine telefonunuzu kapatıp bir kitap okumaya hazır mısınız? Ya da dijital minimalizme adım atıp, sadece en gerekli şeyler için telefon kullanmaya? Bu sorular basit gibi görünse de, gerçekte çoğu insanın rahatından vazgeçmek istemediğini biliyoruz. Ancak unutmamalıyız ki, gezegenimiz de bu rahatımızı sürdürecek sonsuz bir enerjiye sahip değil.

Teknoloji ve bilinç: Zamanın ruhunu değiştirmek

Sosyal medya platformlarının karbon ayak izi, dijital yaşamın çevresel etkileri konusunda bir uyarı olarak ele alınabilir. Bu durum, bireyler ve kurumlar olarak daha bilinçli tüketim alışkanlıkları benimsememiz gerektiğini hatırlatıyor. Sosyal medya platformlarının altyapılarında yenilenebilir enerjiye geçiş yapmasını talep etmek ya da karbon telafi programlarına daha tutkuyla dahil olmalarını sağlamak gibi sistemsel adımlar atılabilir. Ancak bireyler olarak, kendi tüketim döngülerimizi sorgulamak da en az bunun kadar önemli. Telefonunuzu bir saatliğine elinizden bırakmaya hazır mısınız? Belki de bir video yerine bir kuşun kanat çırpışını ya da rüzgarın ağaçlarda yarattığı sesi fark edebiliriz. Ne dersiniz, en güzel video doğanın kendisi değil mi?

Tüm yazılarını göster