Devlet Baba’nın şefkatine ne oldu?

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ tandogan2007@gmail.com

Bir olay

Kasadaki kıza günaydın dediğimde karşılığını çok cılız bir günaydınla aldım. Sesi çok zayıf çıkmıştı. Hatta sesi tedirgindi demek daha doğru olurdu. Günlerden cumartesi idi. Bir profesör dostumuz yemeğe gelecekti. Ona hediye bir kitap almak üzere gelmiştim. Evden duş almadan, tıraş olmadan çıkmıştım. Kıyafetime de dikkat etmemiştim. Kızın sesindeki tedirginlik benim görünüşümdendir diye düşündüm.

Kitapçı dükkanı “L” biçimindeydi. Kasa, “L” nin iç köşesine yakın bir yere konmuştu. Ben ilgilendiğim kitaplara bakmak için “L”nin tabanın sağ uç noktasındaki bir bölüme gittim. Bu yerden kasiyer beni görmüyordu. Ben de kasiyeri görmüyorum. Kasiyer diyorum ama, dükkandaki tek kişi o idi. Koca dükkanda, sabahın bu erken saatinde bir bu kızcağız, bir de ben vardım.

Seçmek üzere kitaplara daldım. Bulunduğum yerden kapıyı görebiliyordum. Kapı açıldı, içeriye biri kadın üç polis memuru girdi. Ve üçü de yayıldı. Bana doğru gelmeye başladılar. Aynen filmlerdeki gibi yavaş yavaş ilerliyorlardı. Benim ise beynim çok hızlı çalışıyordu. Gördüğüm polisiye filmlerin de etkisinde senaryoyu hemen yazdım: Dükkandaki kız benden şüphelendi. Polisi aradı. Polisler şimdi beni yakalamaya geldiler. Acaba seçtiğim kitapları da yana koyup ellerimi havaya kaldırıp “Silahsızım; ateş etmeyin !!!” mi deseydim. Yoksa sakin sakin beklese miydim. İkinci seçeneği seçtim.
Polislere baktım bir daha. Gençtiler. Evet, kapıdan girince üçe ayrılmışlardı;bana doğru ilerliyorlardı, ama benimle ilgilenmiyorlardı. Kitaplara bakıyorlardı. Bana yanaştıklarında seslerini de duymaya başladım. Birbirlerine kitap gösteriyorlardı ve konuşuyorlardı. “Bunu okudun mu? Hayır okumadım ama okuma listemde. Şimdi başka bir kitap arıyorum. Bak burada ne buldum. Senin bana tavsiye ettiğin kitap, hatırladın mı?” Dehşet senaryosu birden çok hoş bir dinletiye dönüşmüştü. Polisler beni teslim almaya değil, kitap almaya gelmişlerdi.

Genç polislere yanaşarak “Günaydın” dedim. Günaydınıma günaydın ile karşılık verdiler. Ve büyük bir sevecenlikle “Siz kimsiniz allah aşkına?” diye sordum. Böyle bir soru beklemiyorlardı. “Polis memuruyuz” dediler. Belki daha otoriter sorsa idim, polis kimliklerini göstereceklerdi(!). Ama onun yerine bir soru ile karşılık verdiler “Neden sordunuz?”. Kendimi tanıttım. “Bir kitapçıda sabahın bu saatinde gençleri görmek çok hoşuma gitti. Hele bunlar polis memuru olunca daha büyük zevk duydum” dedim. “Hocam, polis okumaz mı diyorsunuz? Gördüğünüz gibi bizler de okuyoruz” diye sitem etti kadın olan polis memuru. “Yok” dedim, “Polislere karşı artık bir ön yargım yok. Yıllar önce başımdan kötü bir olay geçmişti. Yeşil bir alana kaçak otopark yapmak isteyenlere direndiğim için beni bu mafya bozuntuları dövmüştü. O sırada polislerle temasım oldu. O olay sonrasında polislerle proje yaptım, eğitim verdim. Polisleri yakından tanıma fırsatım oldu. Bizler 68 kuşağıyız. Polise çok sıcak bakmazdık. O dönemden kalan önyargılarımdan da bu vesile ile kurtuldum” dedim. “O proje sırasında profesyonel, çok kültürlü polislerle tanıştım. Hatta bir genç komiseri bilirim. Konuşmalarına Nietzsche’den alıntılar bile koyardı.” diye de ekledim. Bunun üzerine genç polis memurlarından birisi “Hocam, Nietzsche de çok maço birisi imiş.” diye karşı hamle yaptı. Nietzsche bilgim buna yetmediği için sadece gülümseme ile yetindim.

Kitapçıdan çıktığımda kafamdaki polis imajına değişik bir halka eklenmişti.

Bir yorum

Son günlerdeki toplum olaylarında bazı polislerin acımasız davranışlarını görünce yukardaki olayı hatırlıyorum. O kitapçıdaki genç polislerin ellerindeki copu yaşlı- genç, kadın-erkek gözetmeksizin, önüne gelene acımasızca vuracağını düşünemiyorum. Yine o polislerin, ellerindeki biber gazını, haşerelere sıkar gibi, korumasız insanlara sıkabileceğini kafamda şekillendiremiyorum. Yine o polislerin, ağaca, yeşile sahip çıkan gençlere düşmana saldırır gibi saldıracağına ihtimal vermiyorum.

Yine konuda olduğu gibi, işin başı ve sonu eğitime dayanıyor. Güvenlik güçlerinin iyi eğitilmesi gerekiyor. Çünkü bir ülkenin güvenlik güçleri, devlete ve adalete güvendeki en önemli yapı taşlarından birisidir. Düzeni korumak için kolluk kuvvetlerine belli yetkiler ve güç verilmiştir. Ancak kolluk kuvvetleri ellerindeki gücü, şefkatten yoksun kullanmamalıdır. Devletin gücünü temsil edenler, “Devlet Baba” kavramının ruhuna aykırı davranmamalıdırlar.

Tüm yazılarını göster