Denizli'den ”hat-trick”

Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Ertuğrul Sağlam'ın görevi bırakmasından sonra Beşiktaş'ın teknik direktörü olan Mustafa Denizli galayı Ankara deplasmanında Gençlerbirliği maçıyla yaptı. Maç öncesi Denizli'nin takımı yeniden kurgulayacağına dair kuvvetli duyumlar alıyorduk ama Ankara'da sahaya çıkan Beşiktaş, bizde bile ilgi ve merak uyandırdı. Takdir edersiniz ki, "kurgulamak" ile "kurcalamak" birbirinden çok farklı iki eylem. Kadrolar açıklandığında; homurdananlar Mustafa Denizli'nin iyi giden takımı kurcaladığını, "hele bir izleyelim bakalım" düşüncesinde olanlar hocanın Beşiktaş'ı kurguladığını düşünüyorlardı. Sonunda görüldü ki, futbol "Kurcalama bozarsın!" basit mantığıyla çözümlenebilecek bir oyun değil.

"Hat-trick" kavramı temel olarak İngiltere'ye ve 1800'lü yılların ikinci yarısına dayanıyor. Önceleri devrin sihirbazlarının şapkadan tavşan çıkartarak yaptıkları numaraların adıydı hat-trick. Bu terimin kriket ve futbola sirayet etmesi ise daha sonra gerçekleşti.

Gençlerbirliği önünde Mustafa Denizli'nin şapkasından 3-4-3 dizilişini çıkardığını gördük, maç bitiminde ise tabelada Beşiktaş'ın üç golünü. 62'den tavşan yapıldığını biliyorduk da 3-4-3'ten yapılanını ilk kez görme fırsatı bulduk. Sakın ola, Denizli'ye "sihirbaz" yakıştırması yaptığım zannedilmesin. Bu illüzyonla ilk 13 dakikayı fırtına gibi geçiren Beşiktaş, 3-0 öne geçtikten sonra maçı rölantiye aldı, sıkmadan oynadı. "Buna da şükür" diyen Beşiktaşlılar'ı duyar gibiyim. Ertuğrul Sağlam döneminde çoğunlukla 1-0'dan sonra düşülen "skoru koruma" tuzağına bu kez düşülmemesi gerçekten güzel. Aksi halde maçın 1-1 bitmesi işte bile değildi. Zaten geçmiş dönemde Beşiktaş'ın bir türlü çözülemeyen tek farklı galibiyet serilerinin altında yatan sebeplerden biri de bu değil miydi? Başlama düdüğüyle birlikte 3-4-3 olan diziliş 3-0'lık skordan sonra 5-4-1'e dönüverdi. Bu da maçı izleyenler arasında "Beşiktaş ne oynuyor, nasıl oynuyor?" sorularının sorulmasına yol açtı. Kanatlardaki İbrahim Üzülmez ve Serdar Kurtuluş'un bek mevkilerini doldurmalarıyla Serdar-Toraman-Zapotocny-Üzülmez dörtlüsü oluştu ama bu dörtlünün arkasındaki süpürücü Sivok'la sistem düpedüz catenaccio (katenaçyo) olmuştu. Zaten bahsettiğim sorular da bu aşamadan sonra kafaları kurcalamaya başladı.

İşin esası, 3-4-3 formasyonunun geçişlere imkan tanıyan ancak bu geçişlerin başarılı biçimde gerçekleşmesiyle sahada sonuç veren bir sistem olmasında yatıyor. Hücuma artı bir olarak katılan süpürücü avantaj sağlarken, savunmada beşli bir blok oluşturmak mümkün oluyor. Son dönemde 4-3-3 ya da 4-3-2-1 sistemlerinin dünya futbolunda ağırlık kazanmasından sonra 3'lü savunmaya (daha doğrusu top rakipteyken beşli) yeniden bir dönüş var. Futbol filozofları bir dönem ön liberolarla rakiplerini kilitlemeyi başardılar. O dönemde en değerli yıldızlar da (Patirck Vieira gibi) bu bölgenin futbolcularıydı. Buna karşı hamle, kanatlara yakın oynayan yeni nesil forvetlerle (Cristiano Ronaldo, Robinho ya da Kaka gibi) verildi ve deyim yerindeyse golcüler ön liberoların hakimiyet bölgelerinden kaçırıldı. Şimdi ise hamle sırası yeniden savunmacı hocalarda. Liberolu bir üçlüyü kale önüne yerleştirip kanat oyuncularını takım savunmasında etkin biçimde kullanmak ve bir beşli oluşturmak. Evet, şimdilerde öne çıkmakta olan görüş bu. Böylelikle içe kat edip direkt gole giden bu yeni nesil forvetleri kademeli biçimde durdurmanın planları yapılıyor. Eğer bu düşünce somut bir başarıya ulaşırsa dünya futbolunda üçlü savunmaya dönüşü çok daha keskin çizgilerle izleyebileceğimizi düşünüyorum. Elbette ki bu anlayışın da bir antidotu var: Hücumcu bekler. Vakti zamanında 3-5-2'nin hakimiyetine son veren de onlar değil miydi?

Gençlerbirliği-Beşiktaş maçı özeline dönersek, kırmızı-siyahlıların maçın hiçbir döneminde iki beki Ergün ve Erkan'ı verimli kullanamadığını görüyoruz. Zaten Gençlerbirliği'nin topa çok sahip olmasına rağmen pozisyon kısırlığı çekmesi de bundan. Ancak Beşiktaş açısından değerlendirilmesi gereken, daha kaliteli kadrolara ve dolayısıyla hücumcu beklere karşı bu sistemin ne kadar randıman verebileceğidir. Mustafa Denizli'nin maç sonrasındaki açıklamalarından bu dizilişte ısrarcı olmayacağı, rakiplere göre taktik belirleyeceği anlaşılıyor ki, bu da Beşiktaş'ın yararına olur. 3-4-3 sistemini en son Rijkaard'ın Barcelona'sında izlemiştik ve o Barcelona ileride Ronaldinho, Eto ve Messi gibi bir üçlüye sahip olmasına rağmen zaman zaman çok ters sonuçlar da almıştı.

Yanal'ın 4-3-3'le intiharı

Hafta başından bu yana sonucu merakla beklenen Galatasaray-Trabzonspor karşılaşmasını sarı-kırmızılı ekip kolay kazandı. Mücadeleye hızlı ve istekli başlayan Karadeniz temsilcisi ise maçı henüz başlama düdüğü çalmadan taktik tahtasında kaybettiğini anladığında 3 puan çoktan uçup gitmişti.

Sarı-kırmızılıların mükemmele yakın bir hücum hattına sahip olduğunu, bu tehlikeli silahlara topla oynama fırsatı verildiğinde birden fazla gol üretebileceklerini "sağır sultan" bile biliyor sanırım. Maçın neticesini tayin eden gollerden biri kaleci hatasıyla rüzgarın azizliğini birleştiren, diğeri Servet'in elinden ağlara giden toplardan kaynaklanmış olabilir. Ancak Trabzonspor cephesince sorulması gereken soru "Bu iki gol olmasaydı 3 puanın sahibi değişir miydi?" sorusudur. Ersun Yanal maçla ilgili en önemli hatasını hafta içi taktik antrenmanlarda yapmış. Orta sahayı üçlü kurmak demek, kanatlarda savunma zafiyeti demek. Bu anlayışı özellikle Galatasaray gibi bir takıma karşı uygulamaya koyduğunuzda Arda ve Kewell dışında bu futbolculara bindirmelerle katılan Hakan ve Sabri'ye de oyun içinde potansiyel kullanım alanları bırakıyorsunuz. Nitekim Galatasaray da ilk yarıda bu bölgelerden rakibini oldukça yıprattı. Bordo-mavililerin teknik patronu Tayfun, Egemen, Song ve Cale'den kurduğu dörtlü defansın önüne Hüseyin'i, orta sahanın ortasına da Selçuk ve Serkan'ı monte ederek maça başladı. Ersun Yanal'ın sağda ve solda kullandığı Isaac ile Umut'tan ilk yarıda kanat forveti gibi oynamalarını, hücumda hedef santrfor Gökhan Ünal'ın yanına sokulup savunmada kanatlara yardım getirmelerini beklediği hemen göze çarpıyordu. Fakat bu beklenti bir türlü gerçekleşemedi. 4-3-3 oynamak elbette ki başlı başına mağlubiyetin temel sebebi değil. Üzerinde düşünülmesi gereken; taktik anlayışı ve silahları aşikar Galatasaray'a karşı 4-3-3 ile "bile bile lades" demiş olmak. Son iki maçında izlediğim İngiltere milli takımına da Fabio Capello gibi bir İtalyan'ın 4-3-3 oynatmış olması sürpriz değil. Rakip Kazakistan ve Beyaz Rusya olunca bu taktikle iki maçta 8 gol atmayı başardılar. Ama Hırvatistan'a karşı klasik 4-4-2 oynamalarını da çoktan not etmiştik.

Tüm bunları uzun uzadıya anlatmaktaki amacım, taktik yapılanmada rakiplerin önemine vurgu yapmak. Bordo-mavili takım Kocaelispor'a, Hacettepe'ye, Ankaragücü ya da Denizli'ye karşı evinde 4-3-3 oynayabilir ama rakip Galatasaray olunca salt "oyununu rakibe kabul ettirmek" düşüncesi ham meyveler verebiliyor. Bilhassa Premier League'de çarpıcı şekilde gördüğümüz formasyon farkını Ersun Yanal'ın da benimsemesi Trabzonspor'un lehine olacaktır. En azından derbi maçlarda farklı bir anlayışın gerektiği aşikâr. Bordo-mavili takım evinde oynadığı Beşiktaş maçında savunmasını sağlam tutarak tehlikeleri en aza indirgemiş, ancak gol atmaya da muvaffak olamamıştı. Galatasaray'a karşı da gol kaydedemediler. Üstelik bu kez hücuma işlerlik kazandırmak adına defansif tedbirleri daha maçın başından terk edince belki de 6 haftada kalelerinde görmedikleri sayıdaki gol pozisyonuyla uğraşmak zorunda kaldılar. Kaleci Tolga'nın özellikle Galatasaray maçlarında yaşadığı bir fobisi var sanki. Buna Tayfun'un tek başına yetersiz kalan mücadelesi de eklenince Galatasaray'ın üstünlük sayılarına ulaşması zor olmadı. Serkan'ın sağ beke alınıp Colman'ın Selçuk'un yanına verilmesi çok doğru bir hamleydi ama maç başında bu kararın verilmesi Trabzonspor adına daha olumlu sonuçlar verebilirdi.

Sarı-kırmızılı cepheye geçecek olursak, ligin 7 haftalık kısa geçmişinde yerden yere vurulan Skibbe'nin yavaş yavaş takımın temel oyun anlayışını oturtmaya başladığını görüyoruz. Güçlü rakiplere karşı 4-2-3-1 sisteminden şaşmayan Alman teknik adam, kağıt üzerinde açık favori olduğu maçlara ise 4-1-2-1-2 ile başlıyor. Yukarıda Ersun Yanal'a dilimiz döndüğünce anlatmak istediğimiz nokta tam da bu. Tabii bu biraz da eldeki malzeme ile alakalı. Hani herkesin diline pelesenk olan "Büyük takım dediğin tek santrforla oynar mı hiç?" sorusu var ya, o soruya Galatasaray 6 haftada 5 gol yemiş Trabzon'a bir maçta 3 gol atarak en güzel cevabı verdi. Ah bir de "forvet" ile "santrfor" arasındaki ayrımı anlasak!

Maçla ilgili son notumuz Bünyamin Gezer ve yardımcılarıyla ilgili. Hakem hocaları tarafından oldukça beğenilen bir hakem olan Gezer'e görmeyeli nazar değmiş. Galatasaray-Trabzonspor karşılaşmasında (yardımcılarının da etkisiyle) çok hatalı kararlar verdi. Umalım ki, bir maçlık form düşüklüğü olsun. Ayrıca biraz da kilo problemi yaşıyor gibi. Tez elden vücut kütle indeksini hesaplasa ve önlem alsa fena olmaz.

Tüm yazılarını göster