Demokratikleşelim derken otoriterleşmeyelim

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Ülkemizde anayasa yapımı ve tadilatı zor işlerdendir. Siyasi rekabete geçildikten sonra anayasa yenileme askeri yönetimlerce gerçekleştirilmiştir. Anayasanın halkoylamasıyla kabulü sırasında vatandaşlar sadece anayasayı değil, askeri yönetimden sivil yönetime geçişi de oylamak durumunda bırakıldıklarından, sonucun askeri yönetimin sona ermesini onaylamak mı, anayasayı benimsemek mi olduğu pek anlaşılamamıştır. Fakat, bir husus kesindir. Anayasalar rejimin uzun vadeli temellerini oluşturmak yanında bir yandan geçmişte gerçekleşen tatsız olayların tekerrürünü önlemeyi, diğer yandan anayasayı hazırlayanların görevden ayrılmalarından sonra da iradelerinin süregelmesini amaçlayan bir yaklaşımla kaleme alınmışlardır. Bu yaklaşımın tabii sonucu, anayasanın çıktığından itibaren değiştirilmesi gerektiğine ilişkin tartışmaların başlamasıdır. Hafızanızı yoklayınız, 1961ve 1982'den kısa bir süre sonra anayasa tartışmalarının başladığını hatırlayacaksınız. Ancak, anayasaları değiştirmek yasa çıkarmak kadar kolay olmuyor. Dolayısıyla, muhtelif siyasi aktörlerin anayasanın acilen değiştirilmesi gerektiğine ilişkin talepleri genelde başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Anayasamız, seçilmiş iktidarlarla modernleşmeci devlet geleneğinin çatıştığı bir alandır. Anayasalar modernleşmeci devlet geleneğinin temsilcileri tarafından hazırlandıklarından, genellikle iktisaden liberal fakat sosyal bakımdan daha muhafazakar iktidarların her zaman şikayet ettiği belgeler olmuşlardır. Genç okuyucular bugün iktidarın şikayetlerine benzer şikayetlerin daha önceleri Demirel, hatta Özal hükümetleri tarafından yapılmış olduğunu hatırlamayabilirler. Ana muhalefet partimiz modernleşmeci devlet geleneğinin siyaset arenasındaki temsilcisidir. Siyasi rekabetin esas olduğu dönemlere nasıl uyum sağlayacağı konusuna yeterince kafa yorduğunu söylemek zordur. Seçmeni ikna ederek iktidar olmak gibi meşakkatli bir yola girmektense, siyasi mücadelesini modernleşmeci devlet geleneğini temsil eden devlet kurumlarına dayanarak yapmayı yeğ tutmuştur. Buna karşılık seçmen, ana muhalefetin ordunun siyasete müdahalesi konusundaki tavrına kuşkuyla yaklaşmakta, siyaset yoluyla aşmayacağı her konuyu Anayasa Mahkemesi'ne götürmesini onaylamadığını oylarıyla göstermektedir. Keza, ana muhalefetin seçmeni en yakından ilgilendiren konularla ilgilenmediği, bu konularda söyleyecek fazla bir sözü olmadığı da görülmektedir. Böyle bir yaklaşımın partiyi seçmenden uzaklaştırdığı gerçeğini umursadığı da pek söylenemez.

Zaman içinde modernleşmeci devlet geleneğini temsil eden kurumların sayısı azalmış, güçleri zayıflamıştır. Örneğin, eskiden üniversiteler de bu kategoride yer alırken, bugün dağınıktırlar. Bürokrasinin çoğunluğu seçimle gelenlerden talimat almayı kabullenmiştir. İktidar ise bürokrasi kadroları ehliyetleri meşkuk yandaşlarla doldurmaktadır. Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalar, ordunun siyaseti etkileme gücüne ciddi darbe vurmuştur. Şimdi de anayasa değişikliği yapılarak yargının gücünün kırılmasının tasarlandığı anlaşılıyor. Yargımızın çok sorunlu olduğu sır değil. Daha önce de dile getirdiğim gibi, bizde yargı devleti korumayı, hukukun üstünlüğünü korumaya yeğ tutmuştur. Ancak, hükümetin anayasayı değiştirme fikrinin başbakan tarafından gerekçelendirilmesini dinlediğiniz zaman, kafasında yargının denetlemediği bir iktidar anlayışı yattığı kolaylıkla sezilmektedir. Anayasamız ıslaha, hatta tamamen yenilenmeye ihtiyaç gösterse de, temel sıkıntının yargının iktidara tabi olmamasından kaynaklandığı söylenemez. Demokratikleşelim derken yeniden otoriterleşmenin içine yuvarlanmak gereksizdir.

Tüm yazılarını göster