Değişime uymak yeterli mi?

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Bugün, dünyadan kopmayı bir rejim olarak tercih eden ülkeler hariç, herkes bütün kodları usulca ve oldukça hızlı bir şekilde değişen bir ekonomik ve sosyal etkileşim düzeni (kısaca ekosistem) içinde yaşıyor. Bu nedenle, değişime ayak uydurmayanın ayakta kalamayacağı söylenip duruyor. Yani tek başına değişmek, başarı göstergesi değil; daha ziyade sürdürülebilirliğin ön koşulu. Hele bizim gibi gelişmişlik ve refah açısından özlemleri ile arasında uzun bir mesafe olan ve değişime de çoğu zaman gecikerek uyum sağlayan toplumlarda daha aktif organizasyonlara ve etkin dinamiklere ihtiyaç var. Küresel rekabette var olmak ve hele bölgenin lider ülkesi konumuna yükselmek, eğitimde, teknolojide, katma değerli üretimde ve bunların hepsini içererek vizyonda ciddi bir sıçrama sağlamaktan geçer.

Sadece tüketim değil, üretim de etkilenecek

Aslında bu olağanüstü değişim, doğru değerlendirilebilirse, aynı zamanda bir fırsat. Süreci belirleyen hakim özellik, yani iletişim teknolojilerindeki ilerleme de başlangıçtaki haberleşme ve bilgi paylaşımında yoğunlaşan aşamaların ardından önce tüketim dinamiklerini büyük ölçüde belrlemeye başladı; giderek üretim düzeyini ve kalitesini, dolayısıyla büyüme dinamiklerini de etkilemeye başlıyor. Mevcut dünya ekonomik düzeninin yerleşik kurumları ve iş yapma biçimleri, bunların şekillendirdiği rekabet ve avantaj faktörleri de temelden değişiyor. Ortamın böyle çok boyutla dönüşmesi, hızlı uyum ve aktif katılım becerisi gösterenlere, eskiden çok daha güç olan sıçramayı kolaylaştırma ve çok daha uzun zaman gerektirecek mesafe kapatma sürecini önemli ölçüde kısaltma fırsatı sağlayacak.

İşte bu açıdan Türkiye'nin erken hamle yapanlar arasında bulunmadığını söyleyebiliriz. Ar-Ge bilinci ve tasarım etkinliğinde ancak son yıllarda artan çabalarımız henüz bizi hamle üstünlüğü konumuna taşımaya yeterli değil. Toplam işgücünün bileşimine baktığımızda gerek nitelikli uzman, gerekse yenilikçi personel sayısı yönünden de arka sıralarda yer alıyoruz. Ancak, iletişim teknolojisinin kullanımı ve tüketim dinamiklerinin belirlenmesinde etkisi yönünden dikkat çekici bir performansımız var. Üstelik bu potansiyelin katma değeri arttıracak bir üretim faktörü haline evrildiğini gösteren işaretlerin son bir yıl içinde arttığını görüyoruz. İstanbul'da Arı Teknokent'in Çekirdek Projesi adı altında açtığı yarışmaya gelen geniş katılım ve TTNet öncülüğünde başlatılan inisiyatif geçtiğimiz haftalardan aklımıza gelen son örnekler. Bu durum da sorunumuzun potansiyel yetersizliğinden ziyade kurumsal organizasyonda ve stratejik yönetimde olduğunu gösteriyor.

Önceliklerimiz ve bir karşılaştırma

Çoğu zaman yapısal zaaflarımızın ve hamle eksikliğimizin arka planında alışkanlıkların, zihinsel kodların, sosyal ve kültürel altyapının bulunduğunu vurgulamamız bundan. Onyıllar boyunca brüt fiziki üretim dışında seçici kriteri olmayan, onu da gereğince izleyip denetleyemeyen demode bir yapı içinde uygulanan teşvik sistemimizi, potansiyeli hareketlendirecek ve katma değere odaklanmayı özendirecek bir hale getirebilmek için son beş altı yıldır yapılan onca çalışmaya, bu arada mevcut üretim yapısının ayrıntılı envanterine ve analitik resmine ilişkin olarak elde edilen bulgulara rağmen yeni yapı taşlarını bir türlü ortaya koyamayışımızın temelinde de öncelik ve stratejileri oluşturup uygulama konusundaki deneyim ve zihinsel hazırlık noksanımızın önemli rol oynadığını söylemek yanlış olmaz.

Bu durumu anlamak ve toplumsal enerjimizin nasıl israf edildiğini görmek için, başta yazılı ve görsel medya olmak üzere kamuoyu oluşturma kanallarında nelerin hangi süreyle ne kadar yer tuttuğuna bakmak yeterli. Sözgelişi geçen hafta, ABD'den başlayan kısa dünya turu çerçevesinde Türkiye'ye gelen Çin Devlet Başkanı Yardımcısı Jinping, yakında Devlet Başkanı olacağı için her gittiği yerde gündemin baş sırasına oturuyor. Ziyaret, protokol amacının ötesine geçen, ülkeler ve şirketler arasında pek çok alanda stratejik işbirliği ve yatırım /ticaret anlaşmaları imzasını içeren kapsamlı bir programa uygun olarak gerçekleştirildi. Bu arada iki ülke parasının arasında takas (swap), yerli girdi ağırlıklı enerji yatırımı, nükleer santral ve ekipman temini konusunda işbirliği, 24 milyar dolara ulaşan ikili ticaret hacminin 2015'te 50, 2020'de 100 milyara çıkarılmasına ilişkin vizyon taahhüdü gibi alışılmış resmi ziyaret kapsamını aşan anlaşmalar imzalandı. Çin'e karşı büyük cari açık verirken,  Çin'in artan dış yatırımından yararlanamayışımız gibi dengesizlikler de konuşuldu. Normalde bir dizi inceleme, araştırma ve analize yol açması beklenen bu ziyaret, çoğu medya organında yarım sayfayı bulmayan yüzeysel bir haber olarak yer alabildi. Oysa bir yıla yaklaşan şike yargılaması boyunca, her gün sayfalar dolusu haber ve yoruma konu edilen ve hemen hiç önemli bir sonuca ya da çözüme götürmeyen polemik ve söz düellosu, toplumun, hatta aydın geçinenlerin birinci konusu olmaya devam ediyor. Üstelik futbol endüstrisinin ülkedeki toplam değeri, büyükçe bir enerji projesinin boyutunu aşamazkenÖ

Toplumsal önceliklerimiz ve tercihlerimiz aynı kaldıkça, ekonomide, teknolojide, eğitimde sıçrama yapmayı beklemek mucize olmaz mı?

Tüm yazılarını göster