Değirmenin suyunun nerden geldiğini biliyorlar mı?

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ tandogan2007@gmail.com

Emlakçının verdiği hayat dersi

Chicago'da ev arıyordum. Bir arkadaşım "Benim evi bulan emlakçıya gidelim," dedi; gittik.  Adam, elli küsur yaşlarında, polyester  pantolonu, Hawai tipi gömleği ile tipik bir  emlakçı idi.  Bizi kırk yıllık dostu gibi karşıladı. "Olur, size elimdeki evleri göstereyim" dedi. Emlakçının, son model, deri koltukları olan arabasına bindik. Ev aradığım bölgede dolaşmaya başladık. Bu arada emlakçı Küba purosunu  da yaktı. (Henüz sigara içme yasağı yoktu). Evleri dıştan gösteriyor, kirasını söylüyordu; beğenirsek bina içine girip geziyorduk. Arkadaşım "Ben bu yaz Türkiye'ye gideceğim. 3-4 ay kalacağım. Benim eve geçici bir kiracı bulur musun?" diye emlakçıya sordu. Emlakçı "Tabii, sana da bir geçici kiracı buluruz" dedi. Gezmemize devam ettik. Benim arkadaşın aklına takılmış olacak ki,  bir ara,  "Bana kiracı bulacaksın. Bunun için benden para alacak mısın?" diye sordu. Emlakçı, pahalı purosundan bir nefes alıp dumanını lüks arabasının penceresinden dışarıya üfledi. Sonra arkadaşıma döndü. "Tabi ki alacağım. Bu arabanın ve de bu puronun parası nerden geliyor sanıyorsun?" deyip gevrek gevrek güldü.

Şirketlerin amacı kâr etmektir

Yukarıdaki öyküdeki emlakçı bize çok güzel bir yaşam dersi vermişti. Birincisi, hiç bir şey parasız olmuyordu. İkincisi, bu para  için bir kaynağa, bir yerlerden para kazanmaya gerek vardı.

Ticari işletmelerdeki insanların bazen yukardaki iki gerçeği göz önüne almadıklarını görürüz. Adı üstünde, ticari işletmeler,  kâr amaçlı işletmelerdir. Her ne kadar şirketlerin halka dönük söylemlerinde  "sosyal sorumluluk, topluma hizmet"  ve benzeri bir sürü amaç  sıralansa da, ana amaç kâr etmektir. Nobel ödüllü iktisatçı Milton Friedman'ın söylediği gibi " İş dünyasının sosyal sorumluluğu, kârını yükseltmektir."

Şirketler, ekonominin kısıtlı kaynaklarını kullanırlar. Bu nedenle,  verimli çalışmak ve kâr etmek zorunlulukları vardır. Bir işletme ancak  kâr ederse ayakta kalacak ve çark o zaman dönecektir. Bu gerçeği unutan şirket, yaşamaz, unutulur. Şunu da belirtmem gerekir ki, ekonomik sorumluluk, yani kâr etmek , bir işletmenin birincil sorumluluğudur. Buna ek olarak şirketlerin, yasalara uymak gibi yasal sorumlulukları, etik değerlere saygı göstermek gibi etik sorumlulukları ve toplumsal yarar sağlamak gibi gönüllü sorumlukları da vardır. Kâr etmek uğruna bu sorumlukları ayak altına alamazlar. Zaten bu sorumluluklara dikkat etmek de şirketin ekonomik yararına hizmet eder.

Bu gerçeği herkes biliyor mu?

Ticari şirketlerin birinci sorumluluğunun kâr etmek olduğunu söyledik. Peki bu gerçeği şirketteki herkes bilir  mi? Şirketi kuran, cebinden para çıkan şirket sahibi bunu bilir. Hem de iyi bilir. Ancak kâr etmek için kurulan şirket öylesine büyür ki, bu işi tek kişi yapamaz. Şirkete yeni elamanlar alınır, işbölümü yapılarak yapılacak işler paylaşılır.  Ve bunların bir kısmı yönetici olur, bir kısmı bu yöneticilere bağlanır. Organizasyon şemasında insanlar kat kat bir yapıya yerleşir. Bu yapı içinde üst taraflara yakın olanlar, ya da işletmenin para alışverişini görenler ana denklemi çözerler. Ama organizasyon şemasında aşağılara doğru gidildikçe bu bilincin zayıfladığı görülecektir. Bazen alt katmanlardaki yöneticilerin bile işletmenin ancak kâr ederse ayakta kalabileceği gerçeğini kavrayamadığına tanık oluruz.

Bilmezlerse ne olur?

Çalışanlar işletmenin ana amacını bilmezlerse ne olur? Devekuşu misali, başlarını kuma gömerler. Kendi adacıklarında yaşarlar. Yaptıkları işin değerini bilmezler. Yaptığı işin ana amaca ne şekilde hizmet ettiği denklemini çözemezler. Bunun sonucu da saçmalarlar. Kendilerinin işletmeye ne kattığını sorgulamadan hep isterler. Attıkları taşın nereye gideceğini hesaplamadan çevreye sataşabilirler.  Kârı getirenin müşteri olduğunu anlamazlar. Müşteriye bu gözle bakıp, müşteri gözlüğünü takamazlar; müşterinin memnuniyetsizliği onları ırgalamaz.  Organizasyondaki her kişinin bu amaca hizmet ettiğini, bu nedenle onunla işbirliği yapmanın kendi menfaatine olduğunu kavrayamazlar. İşletme ancak kâr ederse, ayakta kalırsa işinin olacağını ve maaşının ödenebileceğini unuturlar; şımarık çocuklar gibi davranabilirler.

Ne yapmalı?

İşletmenin ayakta kalması için kâr etmesi gerekir. Ancak kâr ederse bu çark döner dedik. Bu gerçeğin  tüm çalışanlara iyice belletilmesi ve benimsetilmesi gerekir ki, çalışırken bunun gereğini yapsınlar. Bu konuda birinci görev her düzeydeki yöneticiye düşmektedir. Yöneticinin önce kendisi bu denklemi çözmelidir. Aşağıdaki soruları cevaplamalıdır: Bu değirmenin suyu nereden gelmektedir? İşletme nereden para kazanmaktadır? Benim bölümümün buna katkısı ne şekildedir ? Sonra da bunu tüm çalışanlarına açık ve net olarak anlatmalıdır.

Ticari işletmeler kâr üstüne kurulur. Personelin sabah gelip, kafalarına göre takıldığı, istedikleri biçimde çalıştıkları, ya da çalışmadıkları sosyal kulüpler değillerdir. Bir sorgulayın bakalım, çalışanlarınız bu denklemi çözmüş mü? Değirmenin suyunun nerden geldiğini biliyorlar mı?

Tüm yazılarını göster