Dede, baba, oğul ve torun

Hilmi DEVELİ EKONOMİDE SATIR ARASI hilmideveli@gmail.com

Bu kez de 70 yıllık bir aile işletmesinden bahsetmek istiyorum.

Haliç kıyısındaki yağ iskelesinde konuşlanmış yaklaşık 20 metrekarelik küçük dükkandan İstanbul'a yakın bir OSB'de 3 bin metrekare kapalı alanı olan bir fabrikaya giden bir öykü...

Dede bir demirci ustasıdır. Şirketi-Hayriye gemilerini tamirlerini yaparak iş yaşamını sürdürür.

Biricik oğlu ilkokulu bitirir yanında çırak olarak işe başlar.

Üç yıl sonra karpit kazanı alır böylelikle sac kesim ve kaynak işleminde teknolojisini yeniler. İşler çoğalır, baba ve oğula dükkan artık küçük gelir, bitişik dükkanı da katarlar.

Yıllar birbirini kovalar, İstanbul'un iyi ustaları arasında isimleri anılmaya başlarlar.

Bir süre sonra baba ( Dede) ölür, oğul tek başına kalmıştır.

Onun da çocukları eğitimlerinin yanı sıra dükkanda çalışmaya başlar.

İşlerin çokluğu nedeniyle zorunlu olarak üniversite eğitimlerini yarıda bırakırlar, her ikisi de zamanla ustalaşır.

Bu kez tamiratın dışında yeni imalat ve montaj teklifleri giderek artar.

Şehirde yeni kurulan bir sanayi sitesine taşınmak zorunda kalırlar.

İlk anahtar teslim projelerini alıp kendi alanlarında fabrika kuran baba ve oğullar unvanına sahip olurlar, yurt içinde ve dışında itibarları ve oluşturulan marka değeri gün geçtikçe artmaya başlar.
Bu kez de yurt dışından iş teklifleri gelmeye başlar, önceleri Alman ve İspanyol firmaların taşeronluğunu üstlenirler, bu süreçte yeni ürünler ve yeni teknolojiyle tanışırlar.

Kara sacdan paslanmaz çeliğe, teknik resim çiziminden bilgisayarlı tasarıma, ürün çeşitliliği ve sürekli ürün geliştirmeyle kendi alanlarında kaliteli üretim yapan firma konumuna gelirler.
İlaçtan gıdaya, boyadan kimyasallara kadar çok farklı sektörlerde deneyimleri giderek gelişir.
Bu kez de onlar babalarını yitirir.

40'lı yaşlardaki iki kardeş yeni siparişler için yurt içinde il il, yurt dışında Mısır, Suriye, Libya, Bulgaristan ve Yunanistan'da fabrika fabrika gezmeye başlarlar.

Bulundukları mekan da yeterli gelmez, yeni bir yer için arayışa girerler.

Bir danışmanın önerisiyle Trakya Bölgesi'ndeki bir OSB'ye taşınmaya karar verirler.
Arsa bulunur ve 3 bin metrekare kapalı alan ve idari binadan oluşan bir proje çizilir, inşaata başlanır.

Danışman, inşaat maliyetinin tamamının öz kaynaklardan karşılanmasını önerir.
Mevcut birikimlerinin bir bölümünü de işletme sermayesi olarak ayrılır, kağıt üzerinde bir sorun görünmemektedir.

Aldıkları işlerin büyükçe bölümü İstanbul ve yurtdışında olduğundan inşaatı kontrol edebilmek için yeterince zaman ayıramazlar.

İnşaatın kabası bitmek üzere iken proje de uygulama ve aplikasyon hatası olduğu fark edilir. Tezgahların yerleşeceği kanalların, çelik konstrüksiyonların (kolon ve kirişler) tümünün yerleri değişmesi gerekir, mühendislik hatası nedeniyle inşaat maliyetleri bir anda iki katına çıkar.
Beklenmedik bu durum işletme sermayesi için ayırdıkları fonu bitirmekle kalmaz üstelik borçlanırlar ve idari binayı tamamlayamadan yeni yerlerinde üretime başlarlar.

Aldıkları siparişlerde istenilen standartlar üretimde, CNC'li sac kesme ve bükme tezgahları ve robotik kaynak sistemi gibi teknolojik tezgah ve sistemler gerektirdiğinden zorunlu olarak yeni yatırıma girişirler.

İşbaşı yapma zamanı bu kez, üniversiteyi bitiren torunlara gelmiştir.

Dede, baba, oğul ve torun süreci sürdürülür...

Biri uluslararası ilişkileri diğeri de iç piyasada müşteri ilişkilerini üstlenir.

Gerek yılların deneyimi gerekse kullandıkları yeni teknoloji ile kendi alanlarında yerli ve yabancı rakiplerine rekabette üstünlük sağlamaya başlarlar.

Uygun fiyat, kalite ve satış sonrası verdikleri servisle güvenilen marka haline gelirler.

Her şeyin iyi gittiği bir süreçte öngöremedikleri gelişmeler ardı ardına yaşanmaya başlar.

Tunus ve Mısır'da başlayan Arap Baharı, önce Libya ardından Suriye'de gelişen olaylar, Yunanistan, Bulgaristan ve İspanya'daki ekonomik krizin getirdiği sorunlar, teslim edilen ürünlerin ve gerçekleştirilen proje bedellerinin tahsilat süreçlerinde güçlüklerle karşılaşırlar Bu ülkelerde yaşanılan kaoslar yeni proje yatırımlarının ertelenmesine hem de tahsilatların ne zaman yapılacağını belirsizliğe sokması, şirketin finansman zorluklarıyla karşı karşıya kalmasına neden olur.

"Neden bu noktaya geldiniz?" diye sorduğumda, yanlışlıklarını şöyle sıraladılar:

"Kurumsallaşmayı, profesyonellerle çalışmayı hep erteledik.

Bir cıvata alımıyla, yemek işiyle, personel alımıyla, finansman yönetimiyle hatta muhasebeyle bile ilgilendik. Kısaca her işi bizler yapmaya kalktık.

Danışman seçiminde yanlışlık yapmışız, bizi yanılış ve eksik bilgilendirdi.

Sonradan varlığını öğrendiğimiz, iki yıl ödemesiz 5-7 yıl vadeli yatırım kredilerini kullanamadık, yılların birikimini, öz kaynağımızı boşu boşuna burada tükettik.

Fabrika inşaatında mühendise güvendik, yanlışlıkları fark etmekte geciktik.

Tek bir bankayla çalıştık, devlet desteklerinden fuarlar dışında hiç yararlanamadık.
"Peki, sonuçta neler yaptınız?" Soruma ise şu yanıtı verdiler: "Deden babadan kalan bizimde devam ettirdiğimiz itibarımız bizler için çok önemli bu nedenle ailece sıkıntıların üstesinden geleceğimize inandık. Öncelikle gayrimenkullerimizin tümünü sattık, önceleri zorumuza da gitse kiraya çıktık, tahsilat için başta yurt dışı olmak üzere bütün alacaklı olduğumuz firmaları ziyaret ederek ödeme planı yaptırdık.

Çalıştığımız banka, vergi ve prim borçlarımızı, malzeme aldığımız firmalarla bire bir görüşerek borçlarımızı yapılandırdık, işçilerimize olan borçlara da ödeme planı yaptık.

Bizler ve çocuklarımız başta olmak üzere şirketteki gereksiz tüm harcamalarımızı kıstık, her yönüyle tasarrufa başladık.

Görev tanımlarını ve sorumluluk alanlarını belirledik, eksik olduğumuz birimlerde uzmanlar aldık, işlerine karışmıyoruz ama denetimi de elden bırakmıyoruz.

Şirket stratejimizi yeni oluşturduk, bir yıl sonra tüm sıkıntılardan kurtulmayı hedefledik.

Tüm bu yaşadıklarımızdan sonra Karadenizli'nin dediği gibi 'Bu bize ders olsun' dedik."

Bana anlatılanlar özetle bunlar.

Kıssadan hisse çıkarılacak bir öykü.

Tüm yazılarını göster