Davos'da duymadıklarımız

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Türkiye'nin gündemi genel olarak sığ ve siyasallaşmış durumda. Halkın da karşı yönde bir talebi yok. Kendine ne sunulursa onunla idare ediyor. Belki de bu gittikçe yaşama daha çok tinsel değerlerle bakmasının bir sonucu. Çünkü bireyler kendilerini ne kadar çok mutlak düşüncelere yatkın hissederse o kadar soru sorma gücünü yitirir. Nitekim Türkiye'de geçtiğimiz hafta Davos'da Başbakan'ın çıkışı konuşuldu. Kamuoyu, nerede ise Davos toplantısında sadece bu konu konuşuldu noktasına getirildi.

Halbuki Davos toplantısı Filistin sorunu üzerine yapılmadı. Bu yılki toplantı daha çok yaşanılan küresel kriz sonrası ülke ekonomilerinin özellikle de finansal yapılanmanın yeniden inşası ve krizin nasıl aşılacağı üzerine yoğunlaştı.

Nitekim bankacılar, ekonomi bürokratları ve uzmanlar işi daha da geniş boyutta ele alarak yeni bir finansal sistemin nasıl kurulabileceğinin felsefi temellerini oluşturmaya çalıştılar. Davos toplantıları için bu gerçekte yeni bir tartışmada değildir. 2007 yılı toplantısında ABD Merkez Bankası Başkan Yardımcısı R. Fergusen, finansal yeniliklerin genişlemesi ile risklerin sistemin tamamına yayılmasıyla, oluşabilecek sorunların ortadan kalkacağını ya da en azından hafifleyeceğini ifade etmişti. Bu görüşün karşısında ABD'li iktisatçı N. Roubini ise, kontrolsüz ve  regüle edilmemiş (düzenlenmemiş) finansal yeniliklerin ve rekabetin finansal sistemde yeni riskler yaratabileceğini iddia etmişti.

2008 yılına gelindiğinde ortaya çıkan yaklaşık 2.8 trilyon dolarlık finansal risk Roubini'yi haklı çıkardı. Finansal yenilikler ve finansal derinleşmenin artması küresel boyutta bir krizi engelleyemedi. Şimdi tartışılan, finansal sistemdeki bu kara deliği nasıl ortadan kaldırırız ve yeniden finansal piyasaları işler hale getiririz, sorusudur. Geçen hafta Davos'daki tartışmalarda kısa dönemde devletlerin finansal piyasalara müdahalesinin kaçınılmaz olduğu konusunda görüş birliğine varıldı. Mutabakat sağlanamayan nokta, orta vadede nasıl bir finansal sistemin kurulması gerektiğidir.

Buradaki asıl tereddüt, Japonya'da 1995 yılından bu yana yapılan tüm müdahalelere rağmen sistemin istenildiği gibi işlememesidir. Davos'da ortaya çıkan bu tartışma finansal krizin boyutlarının ve süresinin belirlenmesi açısından önemlidir. Çünkü bu tartışmalardan çıkacak ortak çözüm yolu, krizin atlatılmasında önemli bir aşama olacaktır.

Türkiye ne yazık ki, bu tartışmalarda yoktu. Kendisini doğrudan etkilemeyen sorunların ortasına atlayarak, önümüzdeki günlerde ağırlaşması muhtemel iktisadi krizin sonuçlarına karşı bir çözüm ortağı bulamadı. Hatta en yakın çözüm ortağı olarak gördüğü IMF ile bile anlaşamadı ya da anlaşmaktan kaçındı.

Davos toplantıları, Turgut Özal ile birlikte, sevsek de sevmesek de, Türkiye'nin tanıtımına ve iktisadi açılımına katkı sağlıyordu. Özellikle doğrudan ve portföy yatırımlarının Türkiye'ye akması için önemli bir platformdu. Nitekim bu sayede Ülkemiz sadece geçen yıl 16 milyar dolar civarında bir doğrudan yatırım çekti. Ancak şimdi hava tersine, negatife döndü. Davos'daki eski havayı yeniden yakalamak için Dışişleri ve ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığı'nın daha çok çalışması gerekecek.

Tüm yazılarını göster