Dacia, PSA, OSD ve Doğuş

Gültekin KARA OTOSTOP gultekin.kara@dunya.com



 

Geçtiğimiz hafta duyanların "işiniz iş", işin içindekilerin ise işiniz zor diyeceği bir tanıtım trafiğinin göbeğindeydik. Dört gecede üç farklı ülkede dört farklı şehirde kaldık. Üç farklı markanın yeni piyasaya süreceği modelleri kullandık.
Bu sırada da gündemden biraz uzak kalınca değerlendirmem gereken üç konuda birikiverdi.

Öncelikle Dacia…
Otomotiv sektörünün en önemli yöneticilerinden bir tanesi olan aynı zamanda Fransa'nın da çok önemli bir kanaat önderi konumundaki Louis Schweitzer'in 5 bin euroluk otomobil, söylemiyle hayata geçen Dacia, bugün yaklaşık 2 milyonluk satış adedine ulaştı bile. 5 bin eurodan başlayan macerada her geçen gün kalite ve fiyat da yukarı çıkıyor.
Otomobiller segmentlerindeki rakiplerinin marka algısı, malzeme kalitesi, sürüş dinamiği gibi konularda gerisinde kalsalar da fiyat/değer konusunda sınıflarının en üst noktalarında yer alıyor.
Son olarak Dokker ile farklı bir sınıfa giriş yapan Dacia, benim gözümde VW'nin Skoda'sı olma yolunda ilerliyor. Nasıl ki VW bünyesindeki markalar arasında premiumda Audi, volümde Volkswagen, bir alt sırada ise Skoda var ise (Seat'i saymıyorum çünkü beklenen ivmeyi yakalamayı başaramadı) Renault'da benzer bir yapılanmaya gidecek gibi.
Renault logolu ürünlerin konumlandırmalarını hafif çapraz bir şekilde yukarı doğru çekmeye başlayan Fransız üretici, boşalttığı kulvara da Dacia'yı sokmaya başladı. Dacia'nın alt sınıftan yukarı gelmesiyle birlikte de o bölgelerdeki eksikliklerin Lada ile kapanmasını beklediğimi söyleyebilirim.

Renault bunları yaparken, vatandaşı PSA ise oldukça zor günler yaşıyor. Elindeki iştirakleri satan, 8 bin gibi yüksek bir sayıda işçi ile yollarını ayıran, fabrika kapatan Peugeot ve Citroen'in üreticisi, bu adımları "Re organizasyon, yeniden yapılanma" diye tanımlasa da bu tanımlamanın beyhude bir iletişim çalışması olduğu da bir gerçek.
Çünkü PSA tarafında işler iyi gitmiyor. Grubun kalesi konumundaki Güney Avrupa'da yaşanan gerileme Peugeot Ailesi'nin kurduğu şirketi çok güç durumda bırakıyor. Grubun şu anda fabrikalarında boş kapasitenin yüzde 25'leri aştığı belirtiliken ki bu çok önemli bir oran bu kapasitenin nasıl tekrardan yüzde 100 seviyesine taşınacağı da önemli bir soru işareti.
Bu iki Fransız'dan ülkemize döner ve Otomotiv Sanayi Derneği'nin aylık rutin açıklamasını incelersek, karşımıza ehven-i şer bir durum çıkıyor.

Basın bültenlerinin olmazsa olmazı, kurumun en yetkili kişisinin yaptığı yorum kısmı incelendiğinde OSD Başkanı Kudret Önen'in, otomotiv sektörünün önemine vurgu yapan, düşüşlerden rahatsızlık hisseden, lakin bu düşüşün ne kadar süreceğine dair kesin bir tahmin de yapamayan sözleri bulunuyor. Önen'in, "bu şartlarda üreteceğimiz rakam da küçümsenemeyecek seviyededir" sözü bende bir mesaj algısı yaratıyor.
Çünkü, yılbaşında tüm ülkenin gündemine oturan yerli otomobil konusunda, çok ciddi çalışmalar yapan komisyonlardan henüz çok ciddi bir açıklama yapılmış değil. Yerliye talip olduklarını söyleyen sinyorlar da yaptıkları Türkiye ziyaretlerinde fazla ses çıkarmamaya dikkat eder vaziyetteler.

Dolayısıyla bu sessizliği ya da bu vurgudan yoksun mesajları ben zemin hazırlığı olarak görüyorum. Öyle ya durumlar böyle giderse sektörün yeniden eksiye dönmesi çok uzak bir ihtimal değil. Zira, başta Almanlar olmak üzere ellerindeki stokları eritebilmek için tişört misali 3 al 2 ödeli kampanyalarla, Türkiye'deki distribütörlerin ekmeğine yağ sürüyor. Euronun da gevşek seyretmesiyle birlikte daralan pazarda ithalatın payının muhtemelen artacak olması günah keçilerini de yeniden gündeme getirecektir.

Son olarak bir de ufak bir not:
Doğuş'un Volkswagen yatırımına ilişkin herhangi bir duman görünmese de özellikle ticari araçlarda attığı adımların, ateşe odun toplamak mahiyetinde olduğu da kulağımıza çalınmış durumda.

Tüm yazılarını göster