Cumhuriyeti kutluyoruz, gözlerimiz kapalı!..

Uğur CİVELEK ARKA PLAN dunyaweb@dunya.com

Türkiye Cumhuriyet rejiminin 89. yılını doldurmasını kutluyor. Fakat içimiz rahat değil; zira cumhuriyetin temsil ettiği değerleri yaşamak ve yaşatmak konusunda gerekli ve yeterli toplumsal bilince hâlâ sahip olamamışız. Geriye dönüp baktığımızda vicdanımız pek rahat değil, geleceğin afakı ise sanki kara bulutlarla kaplı. Öyle ki kutlamanın şekli bile siyasiler arasında sorun oluyor; buna sebep olan değer farklılıklar tartışılmıyor ve olması gereken çizgide herhangi bir uzlaşı aranmıyor... Belli ki toplumda okur-yazarlık oranı çok büyük oranda artmış, ancak cehalet ve dalaletle olan savaş kaybedilmiş... Bağımsızlık ve kendi geleceğini belirleme ilkesi ile çıkılan yol aşırıya kaçan oranda bağımlılığa dönüşmüş... "Ya İstiklal, ya ölüm" sloganının peşinden koşanların "Yurtta barış, dünyada barış" fikrini benimseyenlerin torunları pusulayı şaşırmış.

Dönüp sormak gerekiyor. Nerede hata yaptık? Öncelikle tam bağımsızlığı, sömürüye karşılığı ve aydınlanmayı temsil edecek cumhuriyet fikri yanlış olabilir mi? Vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek isteği hata sayılabilir mi?.. Toplumsal eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya çalışmak kötü mü?.. Ortak değerler ve idealler olmadan zor koşullar ile nasıl mücadele edilebilir, geleceğin ipotek altına girmesi engellenebilir?.. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki nüfus 89 yılda 9.5 milyondan 74 milyona ulaştı; maddi imkanlar artarken olmaz ise olmaz nitelikteki temel değerlerin yıpranarak yok olması önlenemedi.

Nerede hata yaptığımızı irdelerken geride bıraktığımız dönemi temel eğilimler açısından üç farklı döneme ayırmakta yarar var. 1923-1938 kuruluş dönemi, 1939-1945 İkinci Dünya Savaşı ve sonrası; her birinin kendine göre doğruları ve ileride temel değerlerden sapmaya neden olan uygulama yanlışları var. Tek seslilik, aynı ideale bağlı olduğu tartışılan farklı düşüncelerin bir araya gelemeyişi gibi faktörler ve artan toplumsal memnuniyetsizlik araçla amacın karışmasına sebep olmuş. Temel değerlerin güçlenerek var oluşunu sürdüreceği ortam yaratılamamış. İçerideki imkânsızlıklar ve dış koşullarda bu süreci desteklemiş.
1946 sonrasında ise Cumhuriyetin temel değerleri konusunda birbirimizi aldatmayı alışkanlık haline getirmişiz milli bayramları şeklen kutlamışız, fakat toplumsal birliği güçlendiren faktörleri ihmal etmişiz. Soğuk savaş döneminde ülkemizde uygulanacak politika setinin dışarıdan belirlenmesi, seçimlerde söz konusu politikaları uygulayacak taşeronların yarışması toplumun cumhuriyet idealini oluşturan temel değerlere ilişkin hassasiyetini azaltmış, devlete ve siyasilere yönelik güveni sarsmış. Bu çelişkiyi hatırlatan ve gündeme taşıyan gençlik ise bir anlamda darbelerle tasfiye edilmiş. Kanaat önderleri konumundaki iş dünyası, üniversiteler ve medya ise bu süreçte devşirilmiş, soğuk savaş sonrasında bir şeyleri düzelmesine izin verilmemiş. Kronikleşen ekonomik krizler ise geleceğimizi belirlemek isteyen dış güçlere olan bağımlılığı artırmış. Ortak değerler unutturulur iken farklılıklar ön plana çıkarılmış; önce zihnen bölünüp parçalanmaya demokrasi fikrinden uzaklaştırılmaya başlamışız. 1980 sonrasında değişim-dönüşüm denilerek tanıştırıldığımız, küreselleşme denilen kuralsızlık ise dışa bağımlılığı iyice artırırken, toplumsal farkındalığı iyice azaltmış. Medeni hukuku ülke genelinde yaşanır kılalım, Orta Çağ karanlığından kurtulalım derken tam tersi olmuş; aşiret bilinci başta siyasi partiler olmak üzere Cumhuriyetin temel kurumlarını etkisi altına almışÖ Cehaletle olan savaşı kaybetmek için her yanlış yapılınca, emperyalizmin kuralları çalışmış geleceği belirleme hakkı kaybedilmiş.
Evet Cumhuriyetimizin 89. yılını doldurmasını kutluyoruz. Ama gözlerimiz, vicdanımız ve aklımız kapalı!.. Eğer tersini yaparak farkındalığı artırmak üzere kral çıplak der ve mitingler yapmaya kalkar iseniz de suçlu oluyorsunuz. Durum böyle iken sormak gerekiyor. Biz neyi kutluyoruz? Bugünün etkili ve yetkili kesimleri, onların temsil ettiği maddi imkânlar ile cumhuriyetin idealleri arasında büyük ve uzlaşmaz bir çıkar çatışması var. Bu büyük farkı görmezden gelenlerin demokrasi merakı, cumhuriyet coşkuları ve inançları samimi olamaz. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüne sebep olan büyük hataları, 1980 sonrasında aynen tekrarlıyoruz. Sorunları ağırlaştırmak pahasına günü kurtarmanın o dönemdeki İdare-i Maslahattı, bizde öyle yapıyoruz. Hem Cumhuriyet Bayramı'nı kutluyoruz, hem de ömrünü kısaltmak adına yapılabilecek tüm yanlışları yapmakta bir sakınca görmüyoruz.

Evet, kuruluş dönemindeki tek seslilik 2000'li yıllarda yeniden geri döndü, fakat cumhuriyetin temel ilkeleri için aynı şey olamadı. Kuralsızlık ve ilkesiz açgözlülük orta gelir grubunu eriterek bindiği dalı kesmekte sakınca görmedi; çaresizlik büyüdü. Bugünkü ihtiyaçlarını karşılayamayan insan sayısı arttıkça farkındalık azaldı. Biz ise hâlâ Cumhuriyet Bayramı'nı kutluyoruz, fakat bunun ne anlama geldiğini ve neyi kutladığımızı bilmiyoruz artık. 1946'dan beri tüm politikalarını dış güçlerin belirlediği bir ülkede neler yaşanabilir ise onu yaşıyoruz!..

Tüm yazılarını göster