Çok-kültürlü yönetim ve Akbank danışmanları

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Yirmi yıl önce uluslararası rekabetin yapısını analiz etmeye çalışanlar; açıklamalarında şu cümleyi çok sık yineliyordu: "…dışa ve dünyaya açık gelişmeyi sürdüren kuruluşlar için önemli göstergelerden biri de çok-odaklı üretim aşamasını, çok-kültürlü yönetim aşamasına taşımalarıdır."

"Dışa açık gelişme" kavramı, merkez ülkede yapılan üretimin, dünyanın bütün ülkelerindeki pazarlarda satılabilmesini anlatılıyordu. "Dünyaya açık gelişme" kavramı da, başka kültürleri anlayarak, o kültürlerin değerlerine ve algılama biçimlerine yanıt veren iş ilişkilerinin geliştirilmesini açıklanıyordu.

Batının gelişmiş ülkelerindeki yönetim bilimcilerinin piyasaya sundukları kavramlar, ülkemizin önde gelen kuruluşların üst düzey toplantılarında seslendirildiğinde, hiç de sıcak karşılanmıyordu.

Akbank Danışma Kurulu'nda Dani Rodrik, Lubna Olayan, Lord Nicholas Stem ve Rodrigo de Rato gibi kendini kanıtlamış farklı kültürlerden insanların yer almasının medyada hak ettiği yeri bulması sevindirici bir gelişme olarak değerlendirilmeli. Listeye bir de bizim kültürümüzden gelse de, uluslararası eleklerin üstünde kalabilmiş uzman kişiliği ile Kemal Derviş eklenmezse, resmin bütününü görmek mümkün olmaz.

Akıllarını emanet etmezler

Ülkemizin önde gelen bir kuruluşunun, başka kültürlerden insanları yönetime almasının neden önemli bir gelişme olduğu gerekçeleriyle paylaşılmalı:

Birincisi, söz konusu kişilerin para, pul, şan şöhret bağımlılıkları yok. Bağımsız düşünebilen, bildikleri ve söyleyebildikleri arasındaki makası iyice kapatabilecek güce sahip olan insanlar, bize hoşumuza gideni değil, kendilerine göre doğru olanı söylerler.

İkincisi, söz konusu insanlar, hayatın örsünde dövülmüş, kendi alanlarında güçlerini kanıtlamış ve birikimlerini yararlı işlere dönüştürmüştür. Bu birikimden yararlanmak için onların eleştirilerini göze almak, özgüvenle ilgilidir. Akbank'ın uygulaması, kuruluşlarımızın dışa ve dünyaya açık gelişme için gerekli özgüven düzeyine eriştiklerinin göstergesi olarak önemlidir.

Üçüncüsü, dünyada olup bitenleri yukarıdan ve geniş ufuklardan görebilen, genel eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikeler hakkında fikri olan insanlar önemli zenginliklerden biridir. Çağımızın hayati önemde girdisi olan "iyi fikirlerin üretilmesinde" akıllarını hiçbir ideolojiye, inanca ve yaklaşıma emanet etmeden analiz yapacak olanları kurumların bünyesinde tutabilmek, kuruluşlarda geleceği güven altına alabilmenin en etkin yol ve yöntemi olarak görülmeli.

Dördüncüsü, sonuçlarını onaylamasak da, küreselleşme sürecini yarattığı eğilimlerin bir "erken uyarı mekanizması" işleterek, baskın hale gelmeden fırsatlarını ve tehlikelerini öngörmek gerekiyor. Alışkanlıkların, kültürel ön yargıların, kalıp düşüncelerin ve farkında olmadığımız ezberlerin aşılması, "…aykırı düşünceler üretenler ve söyleyebilenlerin" içimizde ve yakınımızda bulunmasına bağlı. Ezberlerimizi bozabilecek nitelikteki insanlarla birlikte çalışma, kendi "fikir zenginliğimizi" yaratmanın bir başka yolu olarak benimsenmeli.

Beşinci gerekçe de, azgelişmiş kültürlerin tutucu değerlerinin kırılması olmalı. Farklı açılardan bakarak, değişik yorumlar yapabilecek insanların katkısı, "…kol kırılır yen içinde kalır" gibi kasaba kültürü tuzağına yakalanmamızı önler; çok-kültürlü yönetim anlayışı bizi "…hayallerimizi hatıralarımızın önüne koyma noktasına" taşıyabilir.

İlkesiz gizlilik, çağdaş kuruluşların ve kurumları çürüten rutubettir. Aşırı değerlendirilmiş "ilkesiz gizlilik" kuruluş ve kurumları sessiz ölüme götürür.Çok-kültürlü yönetim anlayışına geçiş yapma, kasaba kültürü tuzaklarından biri olan ilkesiz gizliliğeğe abanmayı önlemesi bakımından da etkin bir araç olarak değerlendirilmeli.

Tartışmalıyız

Hukuk bilinci olmadan, yurttaşların kanunlar yürürlükte olduğu sürece ona uyma bilincini göstermeden demokrasinin olmayacağını tarih çok zengin örnekleri ile kanıtlıyor.

İş yaşamında da "emir-kumanda zincirine" aşırı vurgu yapan., amir-memur ilişkisine dayalı yönetim kurulları oluşturanlar da geleceği güven altına alamıyor.

Özgüveni olmayan yönetimler "…bindiğim at benden akıllı olmasın" anlayışından medet umuyor.

Oysa hayat, çok-odaklı üretim, çok-kültürlü yönetim ekseninde gelişiyor.

Akbank'ın tutumu, ne yapılması gerektiğini göstermesi bakımından önemli… Bu örnekleri yeteri kadar tartışmalıyız ki, içselleştirilmesi yaygınlaşsın, derinleşsin ve yoğunlaşsın…

Tüm yazılarını göster