8.5 yaşında ve fiziksel olarak oldukça ufak tefek olduğu için geçtiğimiz yıl bazı okul arkadaşları tarafından “bebek, cüce, ufaklık” gibi söylemlerle sözlü akran zorbalığına uğramış ve bu nedenle de kendi fiziksel özelliklerine ilişkin utanma ve okuldan duygusal olarak uzaklaşma sorunları yaşayan bir oğlum var. Bir anne olarak değiştiremeyeceği fiziksel özellikleri nedeniyle oğlumun o dönem yaşadığı sıkıntılarla mücadele etmek hem zihinsel hem de duygusal olarak benim için de oldukça yıpratıcıydı. Biz yine de şanslı taraftaydık çünkü ben hem çalıştığım iletişim alanı nedeniyle konu hakkında bilgi sahibiydim ve çocuğuma destek olacak iletişimi nasıl kuracağımı biliyordum hem de uzman bir çocuk psikoloğundan yardım alabildik.
Ancak her çocuk/genç etrafında böyle bir destek sistemi kuracak kadar şanslı olmuyor ve maruz kaldıkları zorbalık ruhlarında tamiri zor izler bırakabiliyor. Kendi deneyimlediğimiz bu tatsız olay dışında, gerek çevremden gerekse de sosyal medya platformlarından akran zorbalığı ile ilgili dinlediğim hikâyeler, konuya olan hassasiyetimi oldukça arttırmıştı. İşte tam böyle bir ruh halindeyken geçtiğimiz hafta Head & Shoulders ve Migros’un Toplum Gönüllüleri Vakfı ile birlikte hayata geçirdiği ‘Zorbalığı Kafandan At’ sosyal sorumluluk kampanyası ile ilgili bir bilgilendirme toplantısına davet edilince yeni bilgiler ve yol gösterici tavsiyeler öğrenebilirim düşüncesiyle toplantıya katıldım.
Sunuşları dinlerken P&G Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Dr. Onur Yaprak’ın verilere dayalı biçimde “dünya üzerinde uzun zamandır çocukların maruz kaldığı en büyük problemlerden biri olan akran zorbalığı gerek ebeveynler gerekse toplumun diğer üyeleri tarafından çok fazla göz ardı edildiğini” ifade ettiği cümleler bir kez daha içimi sızlattı. Çocuklarımızın bu denli etkisinde kaldığı akran zorbalığının ne olduğu, zorbalığın nasıl geliştiği ve ebeveynlerin ve yetkililerin zorbalığa nasıl müdahale etmesi gerektiği konularında büyük bilgi açığı olduğunu vurgulaması da soruna ilişkin acil çözümler geliştirilmesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyordu.
‘Zorbalığı Kafandan At’ projesinin akademik ve uygulamalı alt yapısını oluşturan New York Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Selçuk Şirin de akran zorbalığının özellikle son yıllarda çözülmesi gereken acil bir mesele haline geldiğinin altını çizdi. Akran zorbalığı konusun tüm dünyada son kırk yıldır akademik olarak araştırıldığını ancak Türkiye’de bu konu hakkında yapılan çalışmaların ise yakın bir dönemde başladığını gerçeğine gönderme yapması da ne kadar hızlı hareket etmemiz gerektiğini ortaya koyuyordu.
Şirin, şu anda öğrenciler arasında yapılan çalışmalar şiddetin birinci kaynağının “arkadaşlar” olduğunu ve bu kapsamda her 2 gençten 1’inin akran zorbalığına uğradığına ilişkin araştırma verilerini de paylaştı. Ve bu verilerin bizler için en korkutucu noktalarından birisi de ülkemizin maalesef OECD ülkeleri arasında da akran zorbalığı konusunda ilk üç içerisinde yer aldığını ortaya koymasıydı.
Toplum Gönüllüleri Vakfı Genel Müdürü Ayşe Kırımlı da proje kapsamında “proje kapsamında amacımız; çocuklarda farkındalık yaratarak akran zorbalığını azaltmak ve bu gibi durumlarda nasıl mücadele edeceklerini öğrenmelerini sağlamak” diyerek vakfın da bu konuyu önemsediğini ifade etti.
Prof. Dr. Selçuk Şirin ve uzman ekibi tarafından akran zorbalığı konusuna özel hazırlanan bilgilendirici ve destekleyici materyallerin de öğrenciler, öğretmenler, veliler ve genel kamuoyunun erişimine açık olduğu bilgisini de paylaşmak isterim.
Ama zorbalığı da bir kriz gibi düşünürsek “en iyi kriz yönetiminin kriz çıkarmamak” olduğunu da hatırlatmak isterim. O yüzden anne, baba ve eğitimciler olarak en önemli görevlerimizden bir tanesi çocuklarımıza ihtiyaçları olan sevgi güven, kabul ve duygusal desteği verip onlara başka çocukların fiziksel ve bireysel özelliklerine ve haklarına saygı duymaları gerektiğini bıkmadan usanmadan anlatmak olmalı. Zorbalık yoluna başvuranların da birer çocuk veya genç olduğunu ve onları o noktaya getiren sorunları yaratmamak gibi bir ödevimiz olduğu hiç unutmamak zorundayız.