Oyun endüstrisi, teknolojiyle birlikte hızla gelişen ve artık sadece bir “çocuk oyunu” olmaktan çok daha fazlasını ifade eden devasa bir sektör haline geldi.
Geçtiğimiz yıl, dünya genelinde 183,9 milyar dolarlık bir gelir elde eden bu endüstri, ekonominin önemli bir parçası olarak kendini kanıtladı. Oyunların sinema, müzik ve spor kadar popüler olduğu bir dönemde, her yaştan insanın bu dünyanın bir parçası olduğunu görmek şaşırtıcı değil. Büyük turnuvalar, yeni teknolojilerle donatılmış oyunlar ve büyüyen topluluklar, oyun sektörünün hem ticari hem de kültürel açıdan ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.
Geçen hafta sonu Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen Red Bull Home Ground etkinliğine katıldım. Bu etkinlik, “e-spor” olarak bilinen bu sektörün gelişiminin en güzel örneklerinden biriydi. Türkiye Finali’nde FUT Esports, BBL PCIFIC’i 3-2 yenerek şampiyon oldu ve Berlin’deki dünya şampiyonasına katılmaya hak kazandı.
Etkinliği izleme fırsatım oldu ve sadece maçların değil, katılımcıların coşkusu, cosplay kostümleri ve tezahüratları da inanılmazdı. Oyun dünyasının ne kadar büyük bir topluluk oluşturduğunu, bu topluluğun heyecanını ve kendini ifade etme biçimlerini görmek gerçekten etkileyiciydi. Artık oyun dünyası, teknolojiyle büyüyen ve herkesin bir parçası olabileceği bir kültür haline gelmiş durumda.
Red Bull Home Ground'un kazananı Fut Esports, Belin'deki dünya finalinde yarışacak.
Yapay zekanın yükselişi, sanki hiç durmayacak bir tren gibi. Artık akıllı asistanlardan, sosyal medya algoritmalarına kadar her yerde karşımıza çıkan bu teknoloji, farklı alanlara hızla entegre oluyor. Sierra gibi yapay zeka girişimleri, teknoloji dünyasında ses getirmeye devam ediyor. Müşteri hizmetlerini kişiselleştirmek için büyük şirketlerle çalışan Sierra, daha piyasaya gireli çok olmamışken 4.5 milyar dolarlık bir değerlemeye ulaştı. Yani Sierra, aslında devlerin henüz boş bıraktığı bir alanda hızla büyüyerek kendi markasını oluşturmuş durumda.
Bu, “Yapay zeka artık her yere girecek, bize iş kalmayacak mı?” kaygılarını da beraberinde getirse de, aslında iş dünyasında hızla yerleşen bir anlayış var: Herkese özgü bir müşteri deneyimi sunabilmek. Şirketler, Sierra gibi yapay zeka çözümleriyle müşterilerini daha iyi tanımayı, daha hızlı ve akıllıca hizmet vermeyi hedefliyor.
Artık mağazalarda “Şikayetiniz var mı?” diye soran değil, yüzünüzü veya ses tonunuzu analiz ederek anında çözüm üreten sistemler göreceğiz gibi duruyor. Bu da hem müşteri memnuniyetini artırmak hem de işletme süreçlerini daha verimli kılmak açısından büyük bir adım.
Facebook’un çatısı altında bulunan Meta, bir süredir kendi arama motorunu geliştirmekle meşgul. Artık Google ya da Microsoft gibi büyük arama devlerine bağımlı kalmak istemeyen Meta, kendi bünyesinde bir arama motoru oluşturarak, kullanıcılarına kendi dünyasında bilgi sunmayı amaçlıyor. Yeni arama motoru, Meta’nın uygulamalarında günlük hayatımıza daha da entegre olmasını sağlayacak gibi görünüyor. Bu projenin başında ise sekiz aydır hızla çalışan bir ekip var ve bu ekip, internetten sürekli veri çekerek Meta’nın “web indeksleme” çalışmalarını yürütüyor.
Ama işin ilginç yanı şu: Meta’nın bu veri toplama süreci, bazı yayıncıları rahatsız etmiş durumda. New York Times gibi büyük medya kuruluşları, Meta’nın web tarayıcısını engelleyerek bu verilerin çekilmesini istemiyor. Ancak Meta, bunu aşmak için bir yol bulmuş ve Reuters gibi haber ajanslarıyla veri lisans anlaşmaları yapmış. Yani Meta, rakipleriyle baş başa kalmak yerine kendi bağımsız arama motorunu geliştirerek, kullanıcıları için kendi ekosisteminde yeni bir bilgi kaynağı yaratmayı hedefliyor. Böylece, reklam gelirlerinin tamamını kendi çatısı altında toplamak isteyen Meta’nın, bu arama motoru hamlesi aslında daha büyük bir stratejinin parçası.
Gençleri anlamak her zaman zor olmuştur; bir gün Snapchat’te, ertesi gün TikTok’ta olan bu kitle, markalar için büyük bir gizem. Tam da bu noktada Cafeteria adlı bir uygulama devreye giriyor.
Cafeteria, gençlerin düşüncelerini ve trendlerini direkt olarak markalara ileten bir platform ve şimdiden 3 milyon dolarlık bir yatırım almış durumda. Bu uygulama, gençlerin kendi düşüncelerini rahatça ifade edebildiği ve markaların bu düşünceleri yakından takip edebildiği bir köprü kuruyor. Gençler, Cafeteria sayesinde markalara ne istediklerini, neyi beğendiklerini anlatırken, markalar da geleceğin tüketici taleplerini doğrudan bu kanaldan öğrenme fırsatı buluyor.
Cafeteria’nın yükselişi, geleneksel pazarlama anlayışını değiştiriyor ve genç tüketicilerle markalar arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlıyor. Eskiden “gençlerin kalbini çalmak” için dev reklam kampanyaları düzenlenirdi, şimdi ise onların fikirlerini alarak, bir nevi “onları dinlemek” daha önemli hale gelmiş durumda.
Cafeteria gibi platformlar, gençlerin sesi olup onları daha fazla markayla buluşturdukça, reklamcılıkta yeni bir dönemin başladığını görüyoruz.
İş dünyasında yapay zeka (AI), yalnızca günlük operasyonlarda değil, aynı zamanda insan kaynakları ve işe alım süreçlerinde de çığır açıyor. Artık adayları değerlendirme ve uygun pozisyona yerleştirme süreçlerinde geleneksel yöntemlerin ötesine geçen yapay zeka, objektifliği merkeze alarak cinsiyet, yaş veya etnik köken gibi unsurların yarattığı önyargıları ortadan kaldırma iddiasında.
Özellikle çok uluslu şirketler, yapay zeka çözümleri sayesinde işe alım süreçlerini daha çeşitli ve kapsayıcı hale getiriyor. Yani işe alımda artık sadece bir CV’ye bakmakla yetinilmiyor; adayın gerçekten pozisyona uygun olup olmadığını anlamak için yapay zeka ile desteklenen çok yönlü bir analiz yapılıyor. Hem zaman hem kaynak tasarrufu sağlayan bu sistemler, aynı zamanda en doğru adayı seçme şansını da artırıyor.
Harvard Business Review’un yayınladığı araştırmalara göre, şirketlerin %71’i yapay zeka araçlarıyla insan hatalarını en aza indirmeyi amaçlıyor. AI destekli video mülakat sistemleri, adayların yüz ifadelerini, ses tonlarını ve vücut dillerini analiz ederek daha adil ve kapsamlı geri bildirimler sağlıyor. Sosyal medya hesapları, blog yazıları ve diğer dijital içeriklerle de entegre çalışan bu sistemler, adayların dijital ayak izlerini tarayarak onlara dair daha geniş bir profil oluşturuyor.
Gilda&Partners IK Danışmanlık’ın kurucusu Jilda Bal, bu konuda şöyle diyor: “Yapay zeka artık hayatımızın kaçınılmaz bir parçası. İşe alımdan sürecin otomasyonuna kadar her alanda karşımıza çıkan bu teknoloji, hem şirketler hem de adaylar için yeni fırsatlar ve sorumluluklar yaratıyor.”
Artık dijital dünyadaki varlığımız, kariyer yollarımızı şekillendirirken, yapay zeka iş dünyasının ayrılmaz bir parçası olarak gelişmeye devam ediyor. Bu, iş dünyasının geleceği için kaçınılmaz bir dönüşüm sürecinin yalnızca başlangıcı.