Günümüzde, sokakta, evde, okulda, parkta; hemen her yerde bir elinde telefon, diğer elinde çocuğunun elini tutmuş bir ebeveyn görmek mümkün. Teknoloji sayesinde çocuklarımızın her anını, her başarısını, hatta her düşüşünü kaydedebiliyoruz. Ancak bu özel anları dijital dünyada paylaşmanın da bir bedeli var. Bu bedel, aslında teknolojinin derinliklerinde ve bu çağın etik kodlarında saklı.
Sosyal medyada iki tip ebeveyn var: Birincisi, beğeniler uğruna çocuklarının başına yumurta kıranlar. Diğeri, çocuklarının kimliğinin internetin derinliklerine gömülmemesi için çırpınanlar. Teknolojinin bu kadar ilerlediği bir dönemde, "sharenting" (ebeveynlerin çocuklarıyla ilgili paylaşımları) eleştiriliyor. Sadece çocuğunun özel hayatına müdahale etmekle kalmıyor, yapay zeka tabanlı teknolojilerle kötü niyetli kişilerin de ilgisini çekiyor.
Siz hiç çocukken verdiğiniz bir karardan pişman oldunuz mu? Tabii ki! Şimdi bir de bu kararınızın sonsuza kadar internet üzerinde kalacak olmasını düşünün. Zor, değil mi?
Evet, sosyal medya aynı zamanda bir hafıza kutusu. Ancak şöyle bir durum var: Çocuğumuzun dijital ayak izini oluştururken, onun da bir birey olduğunu unutmaya başladık. Kim bilir, belki 10 yıl sonra o paylaştığınız fotoğrafla ilgili "Neden bu fotoğrafı paylaştın?" diye çıkışırsa cevabınızın ne olacağını hiç düşündünüz mü?
Norton'un son araştırmasına göre, çocuk fotoğrafları kötü niyetli kişilerin en çok aradığı içerikler arasında. Durum böyleyken, fotoğraflarımızı ve dolayısıyla çocuklarımızı koruma yollarını öğrenmek şart.
Birçok ebeveyn, "Benim çocuğumun fotoğrafıyla kim ilgilenir ki?" diye düşünebilir. Ancak asıl mesele, fotoğrafların nerede, nasıl ve kimler tarafından kullanılacağı. Örneğin, Kıvanç Bey'in çocuğunun okulda kazandığı ödülü paylaştığı fotoğraf, hiç beklemediği bir yerde, hiç tanımadığı birinin elinde tekrar karşısına çıkabilir. Bu değerli anların internetin sonsuz arşivinde yer almasının potansiyel sonuçlarına ne kadar hazırız?
MEB'den Okullarda Telefon Kullanımına Yeni Yönetmelik
Milli Eğitim Bakanlığı, okullarda cep telefonu kullanımını ve öğrenci görüntülerinin paylaşılmasını sınırlayan yeni bir yönetmelik getirdi. Aslında bu yönetmelik, tam da bahsettiğimiz konuyu destekler nitelikte. Öğrencilerin gizliliğini koruma amacı taşıyan bu kararla, izinsiz paylaşımlar da yasaklanmış oldu. Öğrenci ve aile rızası olmadan yapılan paylaşımların yaptırımı da öğretmen için okul değiştirme kararına kadar gidebiliyor.
Birçok kişi için sosyal medya, aile ve arkadaşlarla iletişim kurmanın bir yolu. Ancak, çocukların fotoğraflarının paylaşıldığı bu platformlar, aynı zamanda onların kişisel ve duygusal gelişimleri üzerinde de etkili olabiliyor. Özellikle ergenlik döneminde, gençler için dijital kimlikleri ile gerçek kimlikleri arasında bir çatışma yaşanabiliyor.
Konuyla ilgili, Öğrenci ve Ebeveyn Danışmanı Murat Karcıoğlu’na görüşünü sordum.
Karcıoğlu, “Ebeveynler olarak çocuklarımızın mutlu anlarını paylaşma isteğimizi anlayışla karşılıyorum. Ancak bu paylaşımların, çocuğumuzun eğitim hayatında ve sosyal çevresinde ne gibi etkiler yaratabileceğini unutmamak gerekir. Bir fotoğraf, çocuğumuzun arkadaşları arasında alay konusu olabileceği gibi, özgüvenini de zedeleyebiliyor. Her paylaşım, çocuğumuzun dijital ayak izini büyütüyor ve bu iz, ilerleyen yıllarda onun karşısına çıkabiliyor. Çocuklarımızın güvenliği ve özel hayatının korunması, onların gelecekteki sosyal ve eğitim hayatlarını da doğrudan etkiliyor. Bu nedenle, bir anne-baba olarak, çocuğumuzun fotoğraflarını paylaşmadan önce iki kez düşünmeliyiz.” dedi.
Öyleyse, adeta bir ‘dijital denge’ bulmamız gerekiyor. Ebeveynler olarak, çocuklarımızın fotoğraflarını paylaşırken aşağıdaki konulara dikkat etmeliyiz:
Özel Hesaplar: Sosyal medya hesaplarınızı özel yaparak sadece sevdiklerinizin bu özel anlara tanık olmasını sağlayabilirsiniz. Konum Bilgileri: Konum bilgisi, çocuğunuzun tam olarak nerede olduğunu herkese gösterebilir. Dikkatli olmalısınız.
Yüz Tanıma Teknolojileri: Fotoğraflarınız bazen bir veriye dönüşebiliyor. Yüz tanıma teknolojisiyle analiz edilen fotoğraflarınıza dikkat etmelisiniz.
Kalıcı Paylaşımlardan Kaçının: Hikaye özelliklerini kullanarak 24 saat sonra silinen paylaşımlar yapmayı tercih edin.
Çocuğunuzun Rızasını Alın: Büyüdükçe, onun da bu konuda bir fikri olacaktır.
Sosyal medya hayatımıza renk katsa da, bu renklerin canlılığını korumak ve çocuklarımızın güvende olmasını sağlamak için dikkatli ve bilinçli olmamız gerekiyor. Sonuçta, çocuklarımızın dijital ayak izlerini onlar adına biz bırakıyoruz. Bu yüzden, onların geleceğini nasıl şekillendirdiğimiz konusunda dikkatli olmalıyız.