CHP üzerine analiz

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Uzun tarihi  boyunca sadece kısa bir dönem sosyal demokrat bir parti olmayı düşünen -ve bu terminolojiyi sadece o dönemde yoğun biçimde kullanan- bir siyasi çizgi elbette ki Batı Avrupa anlamında bir sosyal demokrasi olamazdı ve ol(a)madı. Olsaydı bile, bu topraklarda Avrupa tarihinden gelen anlamıyla sosyal demokrasiye gecikmiş biçimde dönüşmeye çalışan bir oluşumu destekleyecek kitle tabanı var mıydı? Şüpheli. Genel akademik kanı da bu yönde: "İşçi sınıfı" başka, yani sendikalarıyla, belirgin siyasi tercihleriyle ve ideolojisiyle, işçi sınıfı mekanları ve işçi sınıfı kültürüyle, dayanışmasıyla, bir sosyolojik belirlenimin, ağırlığını koyan bir varlığın olması başka, ortada bir işçi kitlesinin olması başka. "Ortanın solu" başka, "merkez milliyetçi" bir parti olarak görülmek başka, "sosyal demokrasi" başka, genel olarak bir şekilde "sol" olmak başka. Peki bu parti -ki bilinen anlamda sosyal demokrat değil- bir şekilde "solcu" mu veya sol olma olasılığı var mı? Daha da ileri gidelim: Bu parti var olan veya olası bir kitlesel toplumsal muhalefetin öncüsü ve taşıyıcısı olabilir mi? Nedir bu partinin anlamı ve varoluş nedeni?

Cumhuriyetin kurucu partisi demeyin; bu çok eski bir konu ve CHP en azından 1960'lardan beri zaten defalarca gözle görülebilir biçimde değişti. Tam olarak çizgisini bilemesem de CHP çok ama çok önemli bir partidir ve yakın geleceğe de, uzak geleceğe de bu partinin alabileceği tutum ve yeniden yapılanma tarzı damga vuracaktır. Neden? Çünkü bu ülkede artık "sağ" denilen siyasi akımlar veridir, dengeye gelmiştir, hangi ideolojik çerçevede kendisini konsolide ettiği ve etmeye devam edeceği anlaşılmıştır. Dengeye gelemeyen, bu nedenle dinamizm taşıyan oluşum CHP'dir. Nasıl? Asıl sorumuz "neden" değil "nasıl".

Türkiye'de siyasi merkez de, merkezdeki temsili seçmen de zamana yayılan bir tarzda -ama artık belirginleşen bir eğilim olarak- net biçimde sağa kaymıştır. Bir neden dünyanın halidir; bir neden 12 Eylül 1980 etkisidir; bir neden sol denebilecek bölmelerin önemli bir bölümünün dahi sağa kaymış olmasıdır ve elbette çok daha belirgin nedenler de var. Hangi nedenlerden olursa olsun, 30, hatta 20 yıl öncesine göre "merkez" artık sağın kalbidir. "Ortanın solu", "merkez sol" vb tanımlar ancak ve ancak iyiden iyiye sağcılaşmış bir merkezin etrafındaki dalgalanmalara işaret eder. Doğrudur, yanlıştır; bunu bir tespit olarak öne sürüyorum.

Solun ve sağın tek bir ayracı vardır. Çalışan kitleleri temsil etmek, onların taleplerini şekillendirmek ve bazı durumlarda bu talepleri ileri götürmek genel anlamda solculuktur. Sosyal demokrasi çok ileri gitme eğilimi taşıyan bir sol dalganın yükseldiği dönemlerde düzenin sigortası rolünü her ülkede oynamıştır, evet. Ama değil sol dalganın, sol bir esintinin bile olmadığı durumlarda o sol esintiye dahi set çekmek, sınırlar çizmek ancak net biçimde sağcılıkla özdeşleştirilebilir. Sosyal demokrasi, demokratik sol veya içinde sol geçen herhangi bir etiketle bu tavrın ilgisi olamaz. Demek ki, CHP bir şekilde sol olacaksa ilk işi var olan ve var olabilecek muhalefetin büyük çoğunluğunun asgari müştereği olmayı denemektir. Bir kimlik sabitlemesine ihtiyaç var çünkü CHP'nin 10 yılı aşan krizi seçmen tercihleriyle açıklanamayacak kadar partiye özel, hem partinin ideolojik bunalımıyla, hem de parti içi dengeler ve kişilerle bağlantılı görünüyor.         

Türkiye'de seçmen davranışı iki ana eksende temsil edilebilir: Ekonomi ve ideoloji. Dönemden döneme vurgu birisinden diğerine kayabilir, o ayrı. Ama ikisi de var olmak zorunda ve zaten insanlar olup biteni sembolik bir anlam dünyasında kodlarlar. İster rafine bir entelektüellikle, ince eleyip sık dokuyarak, ister en yakınlarında üretilen yerel ideolojilerin etkisinden hiç çıkmadan "geldiği gibi" kodlasınlar sonuç aynıdır. Her iki eksene de birbirine yakın ağırlık vermek gerekir. Zihinleri ve kalpleri aynı anda kazanamayan bir hareket siyasi iktidara aday olamaz. Demek ki CHP kökten yenilik yapmak, çok büyük bir heyecan dalgası yaratmak zorundadır.

Gelir ve servet dağılımının adaletsizliğine -yeni bir gelişme değil- ağırlık verirken üretim, sermaye birikimi, teknolojik yenilenme, KOBİ desteği, dış pazarlarla ilgili strateji, kur politikası, optimal dışa açıklık derecesi, sanayi politikası ve iktisadiyatı ilgilendiren her şey CHP tarafından ikna edici tarzda yeniden kodlanmalı ve gerçekçi bir alternatif iktisat politikaları demetine dönüştürülmelidir. Bu olmazsa olmaz bir nokta. Ancak, zihinlere ve kalplere aynı anda hitap edilmesi zorunluluğu var ve sadece bu kadarı entelektüel bir alıştırma olmaktan öteye geçmez. Sadece iktisat politikası alternatifi oluşturmakla olmaz -ki başlı başına çok zor iştir- çünkü "sadece ekmekle yaşanmaz".

Diğer eksen ideoloji. İdeolojinin maddi olduğunu ve üretildiğini, mevcut ideolojik damarları besleyerek ve yeniden yapılandırarak yeniden üretildiğini biliyoruz. Bu, alfabe. Açık konuşalım: CHP'nin ideoloji alanındaki en önemli maddesi laikliği yeniden tanımlamak ve bu tanımı iktisadi programıyla harmanlayarak bir bileşim halinde yaygınlaştırmak, kabul ettirmektir. Bu kabul hem özgürlükçü, hem de sol olunduğu vurgusuyla el ele gitmek zorundadır. Bu kabulün kararlı bir dengeye yol açması ve tekrar bozulmaması da şarttır. Peki laiklik nedir? Kemalist laiklik en az üç şekilde yorumlanabilir. İlki Batı tipi, hem Avrupa hem de Amerika için ortak olan, sekülarizm yorumudur. Yani devlet ve din ayrılır. İkinci yorum, veya Kemalist laikliğin ikinci dozu, söz konusu laiklik anlayışını sekülarizmden ayıran ilk ayraçtır. Bu ayraç kontrol öğesidir ve doğrudan Osmanlı pratiğinin devamı niteliği taşıdığı da söylenebilir. Yani din devlet tarafından kontrol edilir ve devletin ihtiyaçlarına göre üzerinde durulur. Üçüncü ayraç Kemalizmin burjuva devrimi niteliğinin en önemli öğesidir: Din kamusal alanın kurucu vektörlerinden birisi olmaktan tamamen çıkarılır ve inananların iç dünyalarında bir yolculuğa, bir özel tercih ve psikolojik süreç olmaya yönlendirilir. Böylece dünyevilik ve siyasetle ilişkisi tamamen kesilir veya kesilmesi istenir. CHP, laikliği ilk boyuta, sekülarizm boyutuna indirgeyecekse, din ve devletin tamamen ayrılması temasında netleşmeli ve bunu kabul ettirmelidir. Sekülarizm olarak laiklik budur: Sekülarizmde devlet nötrdür, devlette din/diyanet işleri olmaz, zorunlu din dersi hiç olmaz. Sekülarizm bu kadardır çünkü sekülarizmin batıdaki ilk karşılığı olan, "Milli Kilise" türünden, "Türk İslamı" şeklinde yorumlanması artık mümkün değildir. İnananlar inanış yollarına göre dini yaşamı ve eğitimi devletin dışında, devletin maddi gücü ve imkanlarıyla alakasız biçimde örgütlemek durumundadırlar. Devlet bu işe karışmaz, kontrol etmez. Bu noktalar açıkça anlaşılmalı ve açıkça ifade edilmelidir. Sekülarizm olarak laiklik CHP'nin bir noktada Osmanlı-Türk Modernleşmesi ile ve pek çok noktada heterodoks İslam'la asgari müştereğidir ve olmazsa olmaz bir hat da budur.

Bu iki ana sütun üzerinde özgürlükçü bir katılımcılık ve kapitalizm koşullarında mümkün olabilecek azami eşitlikçilik yükselmelidir. Bunlar insanı modern insan yapan asgari rasyonalite normlarıdır ve bu kadarı aslında sadece minimal bir solculuğa işaret eder. CHP sosyalist bir parti değildir, hiç olmamıştır, asla olmaz ve olamaz. Batı Avrupa manasında sosyal demokrat bir parti olmasının da zamanı geçmiştir. Üstelik bunun istenilebilir olup olmadığı da ayrı konudur. Herhangi bir ana muhalefet partisi, eğer temsili demokrasiden bahsediyorsak ve bunun için gereken güç ağırlıklarını doğru hesaplıyorsak, koşullara uygun, esnek ama tutarlı biçimde seküler, modern, akılcı ve minimal seviyede sol bir parti olmalı ve halihazırda neredeyse herkesin değişik seviyelerde  duyduğu rahatsızlığı bir asgari amaca, yeni bir dengeye odaklamayı denemelidir.

Burada yazılanların yazarın kişisel tercihleriyle ilgisi yoktur. Bir analiz alıştırmasıdır.

Tüm yazılarını göster