Cari açığın küçülmesine çok mu sevinmeli?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Cari işlemler dengesindeki yıllık açık, geçen yıl ağustosta 48.9 milyar dolarla rekor kırdı. Daha sonra ise küresel krizin etkisiyle ekonomi her yönden daralmaya başladı; ithalat azaldı, bağlı olarak ticaret açığı küçüldü, bu da cari açığın gerilemesiyle sonuçlandı ve önceki gün açıklanan verilere göre bu yılın nisan ayı itibariyle yıllık açık 26.7 milyar dolara indi. Yani, yıllık cari açıkta geçen yılın ağustos ayından bu yılın nisan ayına kadar geçen sekiz ayda yüzde 45 oranında 22.2 milyar dolarlık gerileme oldu.

Nisan itibariyle 26.7 milyara inen yıllık açık, kuşkusuz daha da azalacak. Hükümet, revize hedeflere göre bu yılın tümünde 11 milyar dolar açıkta kalınacağını bekliyor. Ekonominin iyice daraldığı ve cari dengenin fazla verdiğinin açıklandığı ocak ve şubat aylarında yapılan tahminlerde, yılın tümündeki açığın 11 milyarın da altında kalacağı dile getiriliyordu. Ocak ve şubat için cari fazla olarak açıklanan rakamlar revize edildi ve bu aylarda da açık verildiği ortaya çıktı. İlk dört ayın açığı 2.7 milyar dolar oldu. Geçen yılın aynı dönemindeki açık 17.5 milyar dolardı.

Vergi indirimlerinin de harekete geçirmesiyle kapasite kullanımı ve sanayi üretiminin görece bir canlanma yaşandığı ortada. Bu canlanmanın etkisiyle nisan sonrasında cari açığın biraz hız kazanması beklenebilir ve yıllık açık hükümetin öngörüsü olan 11 milyar doları bulabilir.

Bugünlerde, yılın ilk aylarında yapılan tahminlere göre daha yüksek bir açık bekleniyor olsa da, cari açık halen geçen yılın çok altında ve bu şekilde seyredecek. Peki, cari açığın hızla daralıyor olmasını nasıl değerlendirmek gerekir? Yaygın görüş doğrultusunda, bu daralmayı "hayırlı" bir gelişme olarak mı nitelemek gerekir, yoksa tam tersine, daralmanın bu boyuta ulaşması bazı sıkıntıların bir yansıması mıdır? 

İlk paragrafta cari açığın hangi etkenlerin devreye girmesi sonucu azaldığını belirttik. Dolayısıyla, cari açığın böylesine küçülüyor olması, ekonomideki daralmanın bir yansıması.

Şimdi aynı soruya yeniden yanıt bulmaya çalışalım: "Cari açığın böylesine küçülmesi, iyi bir gelişme midir?"

Bir yandan sanayi üretiminin artmasına sevineceğiz, ama bir yandan da cari açığın küçülmesinden mutluluk duyacağız. Cari açığı küçültenin daha az ithalat, daha az yatırım, daha az üretim olduğunu bildiğimiz halde… Bu demek değil ki, yıllık bazda 50 milyar dolara giden, GSYH'ye oranı rekor düzeylere çıkan açık verelim, kastımız makul açıklar elbette.

Cari açığın GSYH'ye oranı geçen yıl yüzde 5.6 düzeyinde gerçekleşti. Oran, bu yıl öyle anlaşılıyor ki yüzde 2 dolayına inecek. Bu, kesinlikle korkulacak, endişe duyulacak bir oran değil. Ayrıca, cari açık vermek, özünde "başkasının kaynağını kullanmak" demektir. Ama tabii ki, bu kaynağın "kalitesi" önemlidir. Verdiğimiz açık kadar dış kaynak sağlarken, bu kaynağı borç olarak mı aldığımız, yatırım mı çektiğimiz; borç almışsak bu borcun vadesi, faizi önem taşımaktadır. En önemli kaynak, elbette doğrudan yatırım. Ancak, şu da bir gerçek ki, son yıllarda doğrudan yatırım kalemindeki döviz girişinin neredeyse tümü, kamu ve özel sektöre ait tesislerin el değiştirmesiyle sağlandı. Yani, ortada yeni yatırım yok.

Cari açık vermenin, "başkasının kaynağını kullanmak" olduğunu belirttik. Ancak, biz son dönemde hem açık veriyor, hem "görünürde" başkasının kaynağını kullanamıyoruz. Dört ayda 2.7 milyar dolar açık verdik, bu açığı kapatacak finans kaleminde de 3.2 milyar dolarlık bir çıkış oldu. Dolayısıyla, bu iki kalemin toplamı kadar, yani 5.9 milyar dolarlık bir net hata noksan kalemi oluştu. Geçen yılın son üç ayında da Türkiye'ye kaynağı belirsiz 12.2 milyar dolar girmişti. Bir başka ifadeyle, son altı ayda "nereden geldiği belli olmayan" döviz girişi 18.1 milyar doları buldu. Bu tutarın bir kısmı varlık barışıyla geldi, ama büyük bölümü için kaynak tarifi yapılamıyor. Yani başkalarının kaynağını kullanmaya devam ediyoruz da, doğrusu kimin kaynağı olduğunu pek bilemiyoruz.  

Tüm yazılarını göster