Cari açığı sevmeyi öğrenebiliriz!

Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Her ne kadar geçen cuma günü yayınlanan ve beklentilerin çok üzerinde gelen %2.4'lük TÜFE artışıyla yıllık manşet enflasyon da 3 puana yakın bir artış göstererek %7.2'ye çıkmış ise de, Merkez Bankası'nın bu gelişmeye kısa vadede herhangi bir reaksiyon göstermesini beklemek yanlış olacaktır.  Nitekim, enflasyon açıklamasının ertesinde yayınlanan "Fiyat Gelişmeleri" raporunda MB enflasyondaki keskin artışa "kiraz ve erik ürünlerinin endekse oldukça yüksek fiyat düzeylerinden girmesi etkili olmuştur" şeklinde bir izahat getirmiş bulunuyor. Gerçekten de, bilindiği gibi bu sene olumsuz hava koşulları mevsimsel meyvelerin arzını hem azaltmış, hem de geciktirmiş bulunuyor. Yoksa, bu ay gıda fiyatlarında görülen artışın global gıda fiyatlarındaki genel artışla pek bir ilgisi yok. Bu yüksek aylık enflasyon rakamı sene sonu enflasyonunun bir puan daha artarak %8 civarına gelmesine sebep olacaktır. Bu da, Merkez'in son Enflasyon Raporu'nda sene sonu enflasyon tahmin aralığını %5.6-8.2'ye yükseltilmiş olduğunu ve bu sene diğer gelişmekte olan ülkelerde de enflasyon artışları görüldüğünü dikkate aldığımızda, Merkez Bankası'nı çok da rahatsız edecek bir gelişme değil. Öte yandan, Merkez'i enflasyon konusunda endişeye sevk edecek asıl veri üretim ve kapasite oranlarında görülecek bir sıçrama olur. Ancak, dün açıklanan Nisan ayına ait mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretim endeksi %0.6 azalış gösterdi. Bu endeks son 3 aydır gerilemekte. Kısacası, Merkez'in sadece bu ayki veriler ışığında herhangi bir politika revizyonuna gitmesini beklemek yanlış olur.

Bilindiği gibi MB'nı endişelendiren diğer husus cari denge açığı. Merkez "kendi araç seti imkanları dahilinde" cari açığın kontrolünü kredi hacmindeki gelişmeyi kontrol altına alarak sağlayabileceğini düşünüyor. Bunun için de senelik %25 kredi genişlemesi tahditi ortaya atılmıştı. Hoş, gelişmelere bakarsak bunu bir tahdit değil de, "temenni" olarak değerlendirebiliriz. Son rakamlar, sene başında %30'un altında olan yıllık kredi genişlemesinin %36'lara yükselmiş olduğunu göstermekte. Eğer bu sene sonunda %25 limiti içerisinde kalınmak isteniyorsa, Mayıs sonuna kadar 46 milyar TL kadar artmış olan TL kredi stoğunun bugünden sonra sadece 40 milyar TL artması gerekecek. Öte yandan, bence bugünlerde dillendirilen "seçimler nedeniyle iç talepin öne çekildiği ve seçim sonrasında kredi artış eğiliminin doğal olarak yavaşlayacağı" savı doğru bir sav değil. TL'nin değerli ve de reel faizlerin çok düşük olduğu bir ortamda, tüketicilerin kredi imkanlarını sonuna kadar kullanmak istemelerinden daha doğal bir şey olamaz. Faiz artırmadan (aksine azaltılarak) yapılan zorunlu karşılık artışlarının ise hiçbir işe yaramadığı ortada.

Peki, gerçekçi düşünürsek, MB ve/veya Hükümetin kısa vadede cari açık artışına karşı alabileceği önlemler var mı? İlk akla gelen önlem olan politika faizi artışı bence "out". Merkez sene başında faizleri indirme gerekçesini sıcak paranın cazibesini azaltmak olarak açıklamıştı. Bu konuda 6 ay içinde değişen hiçbir şey olmadı. Aksine, son dönemde ABD ekonomisinin zayıf seyri küresel likidite bolluğu ve dolayısıyla sıcak para girişi potansiyelinin aynen devam ettiğini gösteriyor. Öte yandan, aynı dönemde artan zorunlu karşılıklar nedeniyle banka kârları %20 oranında azaldı. Bunun üstüne gelecek faiz artışları kârlılığa daha da menfi tesir yapacaktır. Son olarak da, son dönemde Merkez üzerindeki etkisi bariz bir şekilde artmış olan Hükümet'in faiz artırımı konusunda ideolojik bir hassasiyeti olduğunu hatırladığımızda, artışın (en azından yeterli oranda) olamayacağını söyleyebiliriz.

İkinci tedbir olarak öne sürülen maliye politikasını sıkılaştırma ise cari açığı basit bir tasarruf açığı olarak görme yanılgısı üzerine kurulu. Milli hasılanın %70'ini oluşturan özel sektörün tüketim harcamalarını milli hasılanın %15'ini oluşturan kamu harcamalarında kısıntıya giderek dengelemek imkansız. Ayrıca, geçen hafta da belirttiğim gibi bütçenin fazla vererek piyasaya para bırakması ekonomik dışlama (crowding-out) olgusunu azaltarak reel faizlerin daha da düşmesini ve özel sektör talebinin canlı kalmasını sağlayacaktır.

Diğer bir önlem de, AB dışı ülkelerden olan ithalatta gümrük vergilerinin ve tarife-dışı engellerin artırılması olabilir. Ancak uluslararası ticaret anlaşmaları bu konuda yapılabilecekleri sınırlıyor. Ayrıca, gerek ihracatın önemli bir kısmının ara malı ithalatına dayanması, gerekse de ithal edilen çoğu ürünün iç üretiminin kısa sürede gerçekleştirilmesinin ekonomik olarak imkansızlığı da bu konuda önemli bir engel.

Geriye kalıyor özellikle dayanıklı tüketim malları ve otomobiller üzerindeki KDV ve ÖTV'nin, ayrıca da her türlü tüketici kredisi üzerindeki KKDF oranlarının ciddi şekilde artırılması önlemi. Neyse ki, Danıştay KKDF artışlarının geriye doğru uygulanamayacağı konusunda karar alarak Hükümet'in yeni artışlar konusunda elini rahatlattı. (Ümit ederim, bu karara itiraz ederek ikinci kere bir akılsızlık yapmazlar.) Bence, aslında içinde gizli bir kredilendirme barındırdığı için, KKDF'nin artık taksitlendirilmiş kredi kartı alışverişlerine de uygulanması gerekiyor.

Sonuçta, cari açık konusunda seçimin hemen akabinde kısa vadede uygulamaya geçirilebilecek yukarıda sıralanan tarzda çok taraflı önlemlerin alınması zaruri. Ancak gene de durum bana nedense Kubrick'in ünlü filminin adı "Nasıl atom bombasından endişelenmeyi bırakıp, onu sevmeyi öğrendim?"i hatırlatıyor. Tabii, bombayı sevmek bunun bir gün patlamayacağı anlamına gelmiyor!

Tüm yazılarını göster