Çaresizlik...

Faruk ŞÜYÜN ODAK kitap@dunya.com

Kitabımın adını "Beklemek ve Ummak"1 koyduğumda bu iki sözcüğe bir yenisinin eklenebileceğini düşünmemiştim doğrusu. Geçen yıllar, ilerleyen yaşlar mı neden oldu bilmiyorum, ama "çaresizlik" de gelip hayatıma yapıştı işte... Ve hâlâ bekleyen, hâlâ uman çaresiz insanların hayatlarını (ne yazık ki en başta kendiminki) daha çok düşünür oldum...

İşte Horace Mccoy'un yıllar önce okuduğum romanını yeniden elime aldım, Sydney Pollack'ın aynı adla çektiği filmi belki onuncu kez seyrettim:

1929 Bunalımı tüm ABD'yi sarsmıştır. Öyle ki insanlar yaşama tutunabilmek, geçimlerini sağlayabilmek, içinde bulundukları çukurdan çıkabilmek, keşfedilebilmek için, en insanlık dışı yolları bile denemektedirler.

"Biri Bizi Gözetliyor" tarzındaki televizyon şovlarına benzer bir mantıkla kurgulanmış, hatta onların "atası" denebilecek bir dans yarışmasıdır film boyunca izlediğimiz. Yönetmen Sydney Pollack, ABD kapitalizminin kendi toplumunu sürüklediği uçurumun olağanüstü bir tablosunu çizmektedir. Bin 500 dolar ödüllü yarışmanın koşulu, hiç durmadan dans edebilmektir... Jane Fonda, Michael Sarrazin, Suzannah York'un başrollerini paylaştıkları 1969 yapımı filmi her defasında gözyaşları içinde izlemişimdir...

Ancak, bu kez durum farklıdır, ağlamakta olduğum, kendi çaresizliğimdir...

İşte bir başka film... Ümitsiz insanların birbirlerine tutunmaları, hangi boyutlara kadar gidebilirin yanıtını araştırabileceğimiz iyi bir örnek... Bilmem kaçıncı kez yeniden seyrettim:

Fransız Devrimi'nin 200. yıl kutlamaları için restore edilmeye başlanan Paris'in en eski köprüsü Pont-Neuf, sokağa düşmüş alkolik bir sirk cambazı olan genç Alex'e ev sahipliği yapmaktadır. Başarısız bir ilişkinin ardından çektiği üzüntünün giderek körleştirdiği güzel ressam Michèle sokaklarda Alex'le karşılaşır.

Michèle, Alex, diğer bir evsiz olan Hans ile birlikte Pont-Neuf'te umarsız bir hayata başlar. Michèle'in görme duyusu giderek azalırken Alex'e olan bağı da artar. Alex de genç kıza fena halde tutulmuştur ve hastalığının tedavisi mümkün olduğu halde, bencilce de olsa kızın sokaktaki yaşamdan kopmasını istemez...

Yönetmen Leos Carax'ın 1991 tarihli filmi, sığınılacak köprüüstü veya altlarını, çaresizlikleri gözyaşlarına dönüştürmektedir...

Yaşamdaki ümitsizlikler, kalınmış çaresizlikler neler yaptırmıyor ki insana?! İşte filmde, ameliyatı gerçekleştirmeyi sağlayabilecek paraları nehre atmamış mıdır genç adam ya da kızın görme umudu ortaya çıkıp bu, duvar ilanları ile kentin dört bir yanında "gel ameliyat ol" çağrısına dönüştüğünde afişleri yırtmamış mıdır?!

Kızın gideceği korkusu ağır bastıkça çılgına dönüp yüreğindeki, beynindeki acıyı bir elini tabancayla vurup yaralayarak fiziksel olarak da hissetmeye vardırmamış mıdır?!

Bir kez daha ağladım "Köprüüstü Âşıkları"nı seyrederken. Ancak, bu kez durum farklıydı, ağlamakta olduğum, kendi çaresizliğimdi...

Çaresizlik ve razı olma... Çaresizlik ve isyan... Duygular ve koşullar hangi yöne giderse gitsin sonunda bu güzel, ama kısa hayata tutunmaya çalışıyor insan... Sanırım hayvansı bir içgüdüyle yapıyor bunu... Önceleri varolan, belirleyici olan beklemek ve ummak, zamanla çaresizliğe dönüşse de direniyor, son bölümde de kendi acınası haline gülüp geçmeyi öğreniyor...

Ben, beklemek ve ummakı çoktan bitirdim; çaresizliğin ise son demlerindeyim; gülüp geçmeyi öğrenip öğrenemeyeceğimi ise bilmiyorum...

"Köprüüstü Âşıkları" gibi bir gün "Elveda Paris, elveda çirkinlikler ve pislikler" diyerek ayrılabilecek miyim... Beni alıp uzaklara götürecek kum dolu bir mavna olacak mı?

Kim bilir?

1 Beklemek ve Ummak, Faruk Şüyün, Oğlak Yayınları

Tüm yazılarını göster