Çaptan yana mütevazı politikacılar resmi geçidi

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Tamamladığımız hafta cereyan eden olaylara bakılınca, çaptan yana tevazu ile dikkati çeken politikacı bolluğu görülüyor. İlham Aliev'den başlayalım. Azerbaycan Ermeni protokollerinden rahatsız oldu. Anlayışla karşılanmalıdır. Topraklarının kocaman bir bölümü Ermeni işgali altındayken, en yakın bildiği ülkenin, düşmanıyla anlaşması memnun edici bir gelişme olarak değerlendirilemez. Ancak, hükümetimiz azami duyarlılığı gösterdi. Başbakanımız Bakü'ye gitti, Azeri parlamentosunda konuşarak endişeleri gidermeye çalıştı. Karabağ'da çözüme gidilmeden sınırın açılmayacağına dönük güvence verdi. Nitekim,Türk yetkililer, Karabağ'da çözüm konusundaki ısrarlarını sürdürüyorlar.

Şimdiye kadar sakin görünen Başkan Aliev, her nedense, bu hafta celallendi. Önce Rusya ile bir gaz anlaşması yaptığını açıkladı. Bakü-Ceyhan hattı yerine artık kuzey hatlarının geliştirilmesi vurgulanacaktı. Ardından, Türkiye'ye ucuz gaz verdiklerini, uzun süredir anlaşmaya varılamadığını ama fiyatın uluslararası düzeye getirileceğini belirtti. Nihayet, Türkiye'ye dönük nezaketsizlikler başladı. Şehitlik ve camiler dahil birçok yerdeki Türk bayrakları indirildi. Bu hareketlerin eleştirisine acaba nereden başlamalı? Türkiye iyi niyetle davranıyor, Azeri duyarlılıklarını gözden uzak tutmuyordu. Böyle sert çıkışlara neden gerek duyuldu? Şayet Azerbaycan petrol ve gazını dünya pazarlarına sadece Rusya'ya bağımlı kalmadan göndermek, opsiyon çokluğunun sağladığı güvenceden yararlanmak isteniyorsa, akıl Türkiye kanalının geliştirilmesini emrediyor. Ayrıca, Rusya'nın Ermeni işgaline vazgeçilmez katkısı nasıl bu kadar çabuk unutulur. Bayrak indirtmek gibi, kamuoyunda iz bırakacak eylemler hangi maksada hizmet eder? FIFA talimatı üzerine Türkiye-Ermenistan maçının yapılacağı stada Azeri bayraklarının girmesine izin verilmemesine karşı böyle bir misilleme akli bir tepki midir?

Dikkatimizi Sayın Aliev üzerinde yoğunlaştırarak Türkiye'yi ihmal etmeyelim, haksızlık yapmayalım. Ana muhalefet partimizin başkanı, başbakanın ziyaretine gelmesini, demokratik açılım konularını ele almalarını, olayın çekiminin yapılması şartına bağladı. Düşünebiliyor musunuz, başbakanımızın devletin sırrı niteliğindeki bilgileri Sayın Baykal'la paylaşırken, kameramanlar vs. bu tartışmalara ortak olacaklar. Çekim sonucu oluşacak film veya disketin muhafazası da ayrı bir sorun. Sayın Baykal tam ne olduğu anlaşılamayan gerekçelerle ülkenin en can alıcı meselesini ulusal bir mesele olarak ele almayı, partilerüstü bir yaklaşım sergilemeyi beceremedi. Öneriyi partizan bir oyuna dönüştürmeyi başardı. Bunun arkasından, Cumhurbaşkanının ana muhalefetin de Milli Güvenlik Kurulu'nda yer alması önerisi geldi. Milli Güvenlik Kurulu partizan bir kurum değildir. Başbakan ve ilgi alanlarına güvenlik konularının girdiği az sayıda bakan ile başta Genel kurmay Başkanı ve kuvvet komutanları olmak üzere ülkenin güvenlik bürokrasisinin biraraya geldiği bir tavsiye kararları oluşturma yapısıdır. Sayın Baykal, konuya hiç ilgi göstermemiştir. Halbuki, ana muhalefetin o kurulda mevcudiyeti kurulun da ulusal güvenlik işlevini güçlendirir.

Çaptan yana mütevazı bir politikacılar resmi geçidi karşısındayız. Çapı mütevazı olanlar ancak mütevazı politikalar üretebilirler. Bedelini de kendileri dahil hepimiz öderiz. Öyle değil mi?

Tüm yazılarını göster