Çaba, doları 1.92’de tutabilmek için mi?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın 2014 yılı para ve kur politikasını açıklarken dile getirdiği bir ifade, bir süredir zihinleri kurcalayan “Merkez Bankası yılsonu dolar kurunu 1.92’ye yakın bir düzeyde oluşturabilmek için atağa geçer mi” sorusuna yanıt gibi oldu. Başkan Başçı, yılsonuna kadar 3 milyar dolar döviz satacaklarını söyledi. Merkez Bankası her gün 450 milyon dolar tutarında döviz satacaktı. Dahası vardı… Günlük döviz satış tutarı, 30 Aralık Pazartesi ve 31 Aralık Salı günleri daha da yukarı çıkarılabilecekti.

Her ne kadar başlıkta “Çaba, doları 1.92’de tutabilmek için mi” diye soruyorsak da, belli ki karar çoktan verilmiş. Ağustos sonundaki meşhur açıklamada dile getirilen “Dolar yılı 1.92’den kapatırsa bu sürpriz olmasın” sözünün bir taahhüt gibi algılanması karşısında daha sonra 1.92 için “varsayım” denilerek bir yumuşatmaya gidilmeye çalışılmıştı. Ancak ne var ki, bu düzeyin kamuoyu tarafından olduğu kadar, Merkez Bankası tarafından da bir anlamda taahhüt gibi algılandığı açık. Hatta ağustos toplantısında reel sektöre “Bu kur düzeyinden pozisyon kapatmayın, sonra zarara uğrarsınız” şeklinde uyarıda da bulunulmadı mı? Yani adeta ortada bir taahhüt, bir güvence vardı.

Merkez Bankası Başkanı Başçı, dünkü toplantıda 1.92’nin hatırlatılması üzerine, arızi gelişmelerin sapmalara yol açabileceğini, bu düzeyin orta ve uzun vadeli projeksiyon olarak alınmaya devam edilebileceğini söyledi.

Erdem Başçı, 2013’ün böylesine çalkantılı geçeceğini göremediğini itiraf ederek “Yanılmışım, erken konuşmamak lazımmış” diyordu demesine ama, 1.92 konusunda yanıldığını söylemekten kaçınıyor ve orta ve uzun vadeye işaret ediyordu.

Orta ve uzun vade… Dolar kuru için kastedilen dönem nedir, bilmiyoruz. Hem, kim öle, kim kala!

Bu arada döviz satışının yılsonuna kadar olan dönemle sınırlı kalmayacağını da öğrenmiş olduk. Başçı’nın açıklamasına göre, ocak ayında da 3 milyar dolarlık döviz likiditesi sağlanacak.

Döviz satışında rekor

Merkez Bankası’nın brüt döviz rezervinin rekor düzeyde olduğu doğru. Ama bu rekor nasıl oluşmuş ve daha da önemlisi son yıllarda nasıl bir hareket var, ona bakmak gerekiyor.

Merkez Bankası, 2002 yılından bu yılın 20 Aralık gününe kadar olan yaklaşık 12 yıllık dönemde ihaleler yoluyla 65.4 milyar dolar almış. Bu dönemde ihaleler yoluyla satılan dövizin tutarı ise 29 milyar dolar. Ama önemli olan şu; bu 29 milyarın yıllara göre dağılımı nasıl? Son üç yılda, ihaleler yoluyla tam 27 milyar dolar satılmış. Yani 12 yıldaki satışın yüzde 93’ü son üç yılda yapılmış. 

Büyük fotoğrafa bakalım. Merkez Bankası son 12 yılda ihaleler ve müdahaleler yoluyla toplam net 56.4 milyar dolar almış. Biraz detaya inelim. 2002-2010 dönemini kapsayan 9 yılda net 81 milyar dolar alınırken, 2011-2013 dönemini kapsayan 3 yılda net 24 milyar dolar satılmış.

Yani son üç yılda Merkez Bankası’nın aslında rezerv kaybedecek bir politika izlemek durumunda olduğu çok açık. İyi de, izlenen politika bu yönde olduğu halde rezerv nasıl olmuş da artmış?

Yanıt, ihracat reeskont kredilerindeki net harekette gizli. TL cinsinden kullandırılan, ancak geri dönüşü döviz cinsinden olan ihracat reeskont kredilerinden rezerve son üç yılda yaklaşık 23 milyar dolarlık bir katkı sağlanmış. Önceki 9 yılın katkısı ise son dönemdekinin yanında adeta devede kulak; yalnızca 2.3 milyar dolar.

Yani Merkez Bankası son üç yılda döviz ihale ve müdahaleleri yoluyla net 24 milyar dolar kaybetmiş, ama ihracat reeskont kredilerindeki net geri dönüşler sayesinde elde edilen 23 milyar dolar sayesinde toplam net döviz kaybı yalnızca 1 milyar dolar olmuş.

2014, 2013’ten daha sakin geçer mi?

2013, Merkez Bankası Başkanı Başçı da dahil çoğumuz için beklenenin aksine çalkantılı geçti. Ama çalkantı var, çalkantı var… Eğer 2013 çalkantılı bir yılsa, olası gelişmelerini dikkate alarak 2014’ü nasıl tanımlayacağız ki…

2014, siyasi anlamda Cumhuriyet tarihinin en kritik yıllarından biri olacak, bu kesin. İlk kez denenecek bir yöntemle Cumhurbaşkanı seçimi gerçekleştirilecek. Öncesinde yerel seçimler, 2015’te bu iki seçimin şekil vereceği genel seçimler var. Bu seçimlerin etkisini ekonomide iliklerimize kadar hissedeceğiz.

Son günlerde başımızı döndüren yolsuzluk iddiaları arasında üstünde bile durma fırsatı bulamadık; FED’in tahvil alımını azaltma kararı söz kosunu. Azaltılan miktar, 2014’te daha da artarsa nasıl bir etki doğacak.

Bütün bunların sonucunu kestirmek hiç de kolay değil ve öyle görünüyor ki 2014’te 2013’ü mumla arabiliriz.  

Tüm yazılarını göster