Büyüme yüzde 4'e düşer mi?

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com

Cuma günü Osman Saffet Arolat ve Hakan Güldağ ile konuştuk. Osman ağabey son gezilerinde kendisine "gerçekten de büyüme yüzde 4'e düşer mi?" sorusunun yöneltildiğini söyledi. Dün Uğur Gürses köşesinde CEO anketinden bahsetti. Yazısının başlığı: "CEO'lar: Bize bir şey olmaz" idi. Yeterince açık: Analistler, gözlemciler rakamlara bakıyor, bazen model bazlı, bazen daha pratik yollarla öngörmeye çalışıyor. Fakat işin içinde olanların, yani büyümeyi etkileyecek kararları alanların, gerçek aktörlerin ne düşündüğü çok önemli bir konu. Ne düşünüyorlar? Osman Saffet Arolat'a sorulan soru temsil yeteneği olan bir soru mu? CEO anketi bu soruyu destekliyor mu?

Sorunun en azından kısmen geçerli olduğunu varsayalım. Yani bazı sektörlerde bazı girişimciler kendi hallerine bırakılsalar büyüme, yatırım, daha fazla yatırım diyecekler mi? Öyleyse neden? Bu kadar durgunluk habercisi, bu kadar olumsuz gelişme, bu kadar uyarı, "yumuşak iniş gerektiği" sinyalleri kendi dinamiğinde durgunluk belirtileri hissetmeyen -en azından bir bölümü- bir girişimci kitlesine nasıl etki yapıyor?

Bazı yatırımcılar ve CEO'lar adaptif beklentilere sahip olabilir mi? Yani gelecek tahminlerini  geçmişe bakarak üretiyor olabilirler mi? Bunun doğru olduğunu hiç sanmam. Olsa olsa an itibariyle geçmiş dinamik sürüyorsa ve mesela siparişler 2012 birinci çeyreğin de hızlı geçeceğine işaret ediyorsa sorulan sorunun anlamı olabilir. Demek ki bu anekdot bize bazı sektörlerde bazı girişimcilerin acil durum sinyali almaktan çok uzak olduğunu söylüyor. Bu bir yanılsama mı? Lehman öncesinde bankacılık sektörü frene basmamıştı ve herhalde 2008 yazında birisi çıkıp "ani bir tersyüz olacak" deseydi inanan pek olmazdı. Fakat sonrasında talep bıçakla kesilir gibi kesildi ve mali sektör 15 gün içinde tavrını değiştirdi. Bu tip bir şok gelebilir mi?

Demek ki global düzeyde, en çok AB'de, olası olumsuz gelişmelere ve bize etkisine bir tasnif çerçevesinde bakmak lazım. İlk ayrım bu: Lehman ve sonrası tekrar eder mi, etmez mi? Eder diyorsak zaten kapıları pencereleri kapatmamız gerekiyor. Benim görüşüm "hayır, etmez" şeklinde. Şimdi ikinci bir ayrıma ihtiyacımız var: AB'nin/Euro alanının sorunu ikilidir ve dünya ekonomisiyle de o şekilde ilişkilenir. İlk olarak elde bir veri var: Euro alanı bir "yarı resesyon" veya teknik olarak resesyona giriyor. Buna "resesyon eşiği" diyelim. Bu durum 2012'de artık engellenemez çünkü alınan önlemler ya yetersiz, ikna edici değil, olsa bile uzun vadeli ya da zaten sonuçları itibariyle hemen gelecek bir resesyonu daha da derinleştirecek nitelikte. Demek ki Avrupa'da durgunluk geldi veya geliyor. Hatta bu yapıyla AB'nin büyük bölümü yıllar süren bir "büyümeye geri dönememe" sorunuyla karşı karşıya. İkinci olarak, AB mali kesiminin sorunu var. Bu sorun çözülse bile ilk sorun çözülmüş olmayacak. Fakat bu sorun çözülmeden ilk soruna nasıl el atılacağı zaten bir muamma.

Alan Blinder'in Financial Times yazısı açıkça söylüyor: Parasal genişlemeye gidemeyen, kuru devalüe edemeyen (çünkü EUR kullanıyorlar) periferi ülkeleri sadece mali genişlemeye gidebiliyorlardı çünkü para birliği böyle, eksik tasarlanmıştı. Burada da zaten son 30 yıldır artan botç stokları söz konusuydu ve fazla marj kalmamıştı. Çok açılanlar ilk dağılanlar oldu. Avrupa'nın çeperlerinde bir ödemeler dengesi krizi yaratan dinamiğin en fazla fayda sağlayan aktörüyse Almanya idi.

İkinci sorunu çözmek için Almanya'nın uzun dönemli mali uzlaşma karşılığında ECB'ye tahvil alımı izni vermesi gerekiyor. İlk sorunu çözmek için Almanya'nın varlığının dönüşmesi gerekiyor veya periferi ülkelerinin EUR alanını terk etmeleri gerekecek.

Peki Avrupa bankaları iflas etmez, sadece sınırlı etkileri olacak bir bilanço küçülmesi yoluyla sermaye yeterliliğini sağlamaya çalışırlarsa ne olur? Yani bize ne gibi etkisi olur? Etkisi olacaktır ama mali sektörün borç döndürme oranı yüzde 100'ün altına düşse bile büyük etki olmaz, olamaz. Çünkü zaten "büyüme yüzde 4'e düşerse" kimsenin bu kadar kaynağa ihtiyacı olmayacak. Ve evet "büyüme zaten ancak böyle yüzde 4'e" düşer. Kredilerin yüzde 20-25 büyüdüğü, ihracatın artmaya devam ettiği -şu anki manzara- bir ortamda nasıl yavaşlayabiliriz? Öte yandan, resesyon yoluyla gelecek dış ticaret etkisi sanıldığı kadar büyük olmayabilir ve zaten veri alınmalı çünkü Çin de yavaşlayacak ve önümüzdeki 2-3 yıl dünya ekonomisinin sıçrama yaparak eski trendine geri döneceği bir dönem olmayacak. Olan biten "normal iş çevrimi" değil.

Öte yandan büyük bir risk var. Risk büyümenin aşağı yukarı potansiyelin biraz altına, örneğin yüzde 4'e düşemeyip, sonrasında çok daha hızlı düşmesi riskidir. Nedeni ortada: AB'de sorun olmasaydı dahi bizim yavaşlamamız, cari açığı kalıcı biçimde kontrol altına almamız gerekiyordu. Evet, bir kez daha yeterince yavaşlayamazsak sonrasında ne olacak? Evet, "büyüme gerçekten de yüzde 4'e düşer mi?" bir soru. Bir de tersi var: "büyüme gerçekten de yüzde 4'e düşmezse ne olacak?"  

Tüm yazılarını göster