Büyük Mustafa, küçük Batuhan

Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Açık söyleyeyim, beni bu yazıyı yazmaya iten spor sayfalarında -Mustafa Denizli'nin genç golcü Batuhan'ı Beşiktaş'ta istemediği yönünde- çıkan haberler oldu. Önceleri anlam verememekle birlikte söz konusu haberler farklı kaynaklardan ve ısrarla gelmeye başlayınca ister istemez doğruluk payı olduğunu düşündüm. Yoksa direkt olarak Mustafa Denizli'nin ağzından Batuhan Karadeniz ile ilgili görüşlerini dinlemiş değilim onu peşinen belirteyim.

Şu ana kadar A Milli formayı 1 kez giyen Batuhan Karadeniz, bu onuru 11 Ekim 2008 tarihinde Bosna-Hersek Milli Takımı'na karşı yaşamıştı. Bu satırların yazarı ise Batuhan'ın kırmızı-beyaz formayı gururla sırtına geçirmesinden tam bir ay önce (11 Eylül 2008-Belçika beraberliği sürpriz mi?) kendisi hakkında şu satırları kaleme almasından mütevellit ahkâm kesme hakkını bugüne kadar saklı tuttu:

"Belçika karşısında millilerimizin sergilediği hücum kısırlığı ve sağlam Belçika savunmasını aşmaktaki sıkıntımız, belki de Türk futbolu adına farklı bir tartışmayı başlatmayı gerektiriyor. Dünya futbolunda on yıl önceki önemini kaybetmiş olsa da kimi zaman tüm takımlar "pivot santrfor" ihtiyacı hissediyorlar. Biz Hakan Şükür'ün etkinliğini kaybetmesinden sonra bu dosyayı rafa kaldırdık ama Belçika önünde bu tip bir santrfora sahip olsak oyunun gidişatını değiştirebilirdik. Bu noktada Türk futboluna büyük hizmetleri dokunmuş Hakan Şükür'ün başarılarını yenileyebilecek hatta belki de onu geçebilecek potansiyel bir yıldız adayına, Batuhan Karadeniz'e dikkat çekmek isterim. U-21 takımıyla başarılı bir grafik çizen Batuhan, Wayne Rooney ve Theo Walcott'un 17 yaşlarında milli takım forması giydiği futbol dünyasında neden A Milli formayı giymesin? Bunun için hiçbir fizik eksiği bulunmayan genç golcünün önündeki tek problem mental olarak hazırlanması. Bu konuda hem Beşiktaş Kulübü'ne hem de milli takım teknik heyetine görev düşüyor. Oyun yapısı ve fizik özellikleri itibariyle Batuhan üzeri hiç düşünmeden çizilebilecek oyunculardan biri değil."

Bugün gelinen noktada üzülerek görüyorum ki, Mustafa Denizli, Batuhan isminin üzerini çizmiş. Elbette ki kendisi Beşiktaş futbol takımının teknik patronudur ve kendince haklı sebepleri vardır. Ama biz futbolseverlerin de "Türk futbolu" adına dile getirmemiz gereken haklı sebeplerimiz var.

Öncelikle şunu belirtmem gerek, Türk futbol tarihinden Batuhan Karadeniz kadar sübjektif değerlendirmelere maruz kalan çok az genç futbolcu gelip geçmiştir. Hatırlıyorum altyapıda 86 maç oynayıp 226 gol atınca, "Fizikli olduğu için yaşıtlarını rahatlıkla eziyor bu yüzden anormal istatistikleri var" yorumları yapılmıştı. Oysa Batuhan "genç irisi" olduğu kadar golcünün de irisiydi ve bu er geç anlaşılacaktı. Nitekim Süper Lig'de Eskişehirspor formasıyla düzenli forma şansı bulduğu ilk sene 14 maçta 8 gol atıp takımını ligde tutan oyunculardan birisi oldu. Acaba Süper Lig stoperleri de mi Batuhan karşısında eziliyordu? Cevap "evet" ise bu ne kadar Batuhan'ın problemiydi? Yetmedi kendisini bir de Avrupa Şampiyonu karşısında ispatlamak zorunda kaldı. Ali Sami Yen Stadı'ndaki İspanya maçında bitime 12 dakika kala oyuna dâhil oldu ve Pique-Marchena tandemine havadan nefes aldırmadı. Ama olmadı, yine yaranamadı. Eli maşalı futbol ulemalarının hık deyicileri bu kez Batuhan'ı en zayıf noktasından yani disiplin probleminden yakaladılar. Objektif olmak gerekirse çok da haksız sayılmazlardı.

Yurtdışı kamplarında antrenmanları gurbetçi genç kızları süzerek geçiren, takımı için hayati öneme sahip bir maçta boş arkadaşına pas vermeyip bir de üstüne "Kral yapmayacaksın, kral olacaksın" demeciyle tüy diken, Avrupa 17 Yaş Altı Futbol Şampiyonası Yarı Finali'nde penaltılara kalmış maçta kaleciye atacağı köşeyi gösterip penaltıyı kaçıran hep Batuhan Karadeniz'di. Sanıyorum bunlara Eskişehir'e giderken Mustafa Denizli'ye söylediği "Ben seneye dönerim ama siz burada olur musunuz bilmem" sözünü ve Fenerbahçe maçından bir gece evvel Eskişehirspor kampından kaçıp geceyi popüler bir mekânda geçirmesini de ekleyecek olursak anti-Batuhan'cı cephenin elinde ne kadar değerli kozlar olduğunu idrak edebiliriz.

Fakat sizce de 1991 doğumlu bir oyuncunun ipini çekmek için acele edilmiyor mu? Dahası Mustafa Denizli geçmişte 18 yaşının heyecanıyla hatalar yapmadan bu yolda yürüdüğünü iddia edebilir mi? Bakın Beşiktaş geçen sezon 32 maçta 11 gol atan Bobo'ya kıymet biçemiyor, 5 milyon Euro'yu beğenmiyor. Nobre deseniz, istatistik hanesinde 27 maç/10 gol yazıyor ama yıllık ücreti de neredeyse bir o kadar sıfır barındırıyor. İşin ilginci diğer yandan da Beşiktaş öz kaynaklarından yetişen ve 14 maçta attığı 8 golle Eskişehirspor'u düşmekten kurtaran Batuhan'a fellik fellik takım aranıyor. Kusura bakmayın ama Batuhan'ın olduğu takımda kiraya verilmesi gereken birileri varsa o isim ya Bobo olur ya Nobre. Arkasına Beşiktaş orta sahasını alıp 4-3-3'te hedef santrfor olan Batuhan, devamlı şans bulduğu bir sezonda sizce kaç gol atar ve değerini kaça katlar? Cevap vermek çok zor olmasa gerek.

Eğer sorun disiplin ise bu yolların tozunu yutmuş Yusuf Şimşek var Beşiktaş takımında. Sergen bir telefon kadar yakınınızda. Yetmedi mi? Batuhan'a Yusuf Tunaoğlu'nu anlatacak büyükleri var, George Best kimdir öğretecek ağabeyleri var teknik kadroda. Şampiyonluk her sezon Beşiktaş için şaşmaz bir hedeftir ama yarışmacı takımları seven Büyük Mustafa bir de büyük golcü hediye etsin siyah-beyazlılara… 60 yaşının olgunluğuyla...

Şengürbüz'ü uğurladık

Mesleğinin sessiz tanıklarındandı o. Şikâyetlerini içine atmayı seçen, memnuniyetini dostlarıyla paylaşmaktan zevk alan. Maç spikeriydi, bakmayın siz yıllarca spor haberlerini sunduğuna. Açık kanaldan verilen maçların bant reklam bombardımanına tutulup yetmiyormuş gibi bir de pozisyon arası reklam metinlerinin okunduğu karşılaşmalardan birinde dayanamayıp, "Bu kadar reklamın arasında maç anlatmak pek mümkün olmuyor sayın seyirciler" deyince kanal yönetiminin hışmına uğramıştı. Oysa o an her futbolseverin evinde televizyon başında haykırdığı sitemleri dillendirmekten başka da bir şey yapmamıştı. Belki de hümanist ve samimi oluşunun cezasıydı bu.

Duyduğu sürekli heyecan ve her program öncesi içine düştüğü tatlı telâşe de hep bu amatör meslek aşkı yüzündendi. Uzun yıllar spor haberlerinin ve Televole'nin tatlı sedası olarak dimağlarımızda yer etti. Bir gün bile yorulmadan yaptığı görevini eşinin rahatsızlığı sonrası bile elinin tersiyle itmedi. Yine koşar adım eşine moral vermeye, hastaneye gittiği bir sırada "ölüm" onu aramızdan aldı. 19 Temmuz Pazar günü Orhan Şengürbüz'ü sonsuzluğa uğurladık. Tıpkı onun gibi, "sade ama içten" bir sevgi seliyle…

Tüm yazılarını göster