Bütçede ve dış yatırım girişinde durum

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Dikkat edenler bilecektir, bu köşede yaptığımız değerlendirmelerin çoğu, ele alınan konu ile ilgili ayrıntıların dışında, ülkenin temel ekonomik ve mali sorunlarına dair bir güncellemeyi de içeriyor. Bunun nedeni de pek çok göstergenin yüksek volatilite göstermesi, yani oldukça kısa süreler içinde büyük değişkenlikler ortaya koymasıdır. Buna karşılık yapısal ve kurumsal direncin ve esnekliğin artması açısından ihtiyaç duyulan uzun vadeli değişim hızı çok düşük. 2002-2007 arasında tatmin edici bir tempoda yürütülen sonra duraklayan reform sürecinin amaçlarından biri bu tabloyu tam tersine çevirmekti oysa. Kriz sonrasında göreceli olarak hızlı bir toparlanmayı başarmamıza ve halen avantajlı bir konumda bulunmamıza rağmen bu durumu kalıcı bir iyileşme yolunda yeterince kullanamadığımız için tamamlamamız geren ödev listesi hayli uzun.

İkiz açık tehlikesi

Sözünü ettiğimiz tablonun yeni bir göstergesi, bu yılın ilk yarısına ilişkin bütçe gerçekleşmelerinde ortaya çıktı. 2011'in ilk yarısında 2.9 milyar TL fazla veren bütçe, bu yıl Haziran sonunda 6.7 milyar TL açık verdi. Tam da büyümeden fedakarlık pahasına cari açıktaki kötüleşmeyi durdurduğumuza sevinirken, yıllardır özenle sürdürdüğümüz mali disiplinin dikişleri gevşedi. Bütçedeki gevşemenin sadece Haziran ayına yoğunlaşması şaşırtıcı olsa da, mevcut ekonomik yapıyı aynen sürdürdüğümüz sürece, büyümenin cari açık veya bütçe açığı ya da bunların bileşimi şeklindeki doğal bir açık düzeyi ile sağlanmasının kaçınılmaz olduğunu zaten biliyoruz.
Bütçe açığındaki ani yükselişin nedeni faiz dışı giderlerin geçen yıla göre yüzde 18 artarken bütçe gelirlerindeki artışın yüzde 11'de, vergi gelirlerindeki artışın ise yüzde 7'nin altında kalması. İç talebin ve özellikle ithalatın yavaşlaması, beklendiği gibi dolaylı vergi performansını düşürünce bu sonuç doğdu. İkinci altı ayda durumu düzeltmek için muhtemelen yine geçici nitelikte tedbirlere başvurulacak. Bu arada Gelir Vergisi'ndeki yüzde 16'ya varan artış, arızi değil gerçek bir mükellef veya beyan artışı niteliği taşıyorsa olumlu.

UNCTAD 2012 ve Türkiye

Aşina olduğumuz açıkların bir diğerini, tasarruf açığını telafi için kısa ve orta vadede en sağlıklı kaynak olan doğrudan dış yatırımlarda da geçen yıla oranla sağlanan artışa rağmen yükselen ülkeler içinde en başarılı ilk grup içinde değiliz. Temmuz'un ikinci haftasında her yıl olduğu gibi YASED (Uluslararası Yatırımcılar Derneği) tarafından açıklanan UNCTAD Dünya Yatırım Raporu, dünya çapında doğrudan yatırım akımının 1.5 trilyon doları aştığını, önümüzdeki iki yıl içinde de 2007'deki 2 trilyon dolarlık zirve düzeyine ulaşılabileceğini belirtiyor. Türkiye geçen iki yılda sırasıyla 8.4 ve 9 milyar dolara düşen dış yatırımları 2011'de 15.9 milyar dolara çıkararak ülkeler sıralamasında 29unculuktan 23üncülüğe yükselmiş ancak küresel yatırım toplamında olduğu gibi Türkiye'nin payı da 2007'deki 22 milyar doların oldukça gerisinde kalmış.

Ancak asıl önemli nokta şu ki geçen yıl olduğu gibi bu yıl da küresel dış yatırım toplamının yarıdan fazlası gelişmekte olan ve özellikle yükselen ekonomi olarak adlandırılan (bizim de içinde bulunduğumuz) ülkeler grubuna yönelmiş. Bu bağlamda, Çin'i bir yana bırakırsak, Brezilya 67, Rusya 53, Meksika 20, Endonezya 19 ve Şili 17 milyar dolar dış yatırım çekmeyi başarmış. Türkiye, dahil edildiği ve Asya ülkelerine oranla düşük performans gösteren Batı Asya kümesinde Suudi Arabistan'ın arkasında yer alıyor. Özellikle sıfırdan yatırımlar yatırım akışında satınalma ve birleşme operasyonlarından daha büyük yer tutarken, Türkiye'nin bu özellikte yeterince yatırım çekemediği görülüyor. Yıllık küresel yatırım akışından yüzde 1, gelişmekte olan ülkelere yönelen bölümden de yüzde 2 pay alabiliyoruz. En fazla dış yatırım çeken ilk 20 ülke arasında 9unun gelişmekte olan ülkeler olması, Türkiye'nin 140 milyar dolar ile 31inci olduğu dış yatırım stoku sıralamasında ilk 20nin 7sinin gelişmekte olanlar arasından çıkması hâlâ istediğimiz cazibeye ulaşamadığımız anlamına geliyor. Pozitif ayrışma için daha çok çabalamalıyız.

Ufuk kısa vadeyi aşmalı

UNCTAD raporunda dikkate değer diğer bulgular arasında büyüme özürlüsü ve kriz içindeki Batı Avrupa ülkelerinin hala bizden 2 ila 6 kat fazla dış yatırım çekmesi, ayrıca yükselen ülkelerden Çin, Hong Kong ve Rusya'nın aynı zamanda ciddi birer sermaye ihracatçısı oluşu da var. Önde gelen sermaye ihracatçısı ülkelerden ABD, Japonya, Çin ve Rusya'dan aldığımız yatırım talebinin sınırlı olması da özel bir ilgiyi hakediyor.
Ekonominin ve şirketler kesiminin ufku kısa vadeye kilitli kaldıkça, başka bir deyişle yatırım iklimi uzun vadeye yayılmış bir istikrar ve öngörülebilirlik kazanmadıkça güvenli politikalar geliştirilmesi de, bu politikaların arzulanan ölçüde etkili olması da kolay görünmüyor. Şirketler kesimi ile ilgili boyutu da, İSO ve TİM'in raporları ışığında haftaya ele almakta yarar var.

Tüm yazılarını göster