ABD’nin yeni dönem politikaları konusunda kafalar karışık. Her gün farklı açılan yeni bir haber geliyor. Herkesin aklında aynı soru; “Trump seçim dönemindeki vaatlerini uygulayabilecek mi?”. Yoksa taç giyen baş akıllanacak ve bu vaadlerin bir kısmı rafa kalkacak ya da daha yumuşak mı uygulanacak?
Açıkçası bu konuda dünya ikiye ayrılmış durumda. Her analistin kendine özgü görüşleri var. Bu da işin doğası gereği böyle. Çünkü öngörülemez, popülist liderlerin ne yapacağı genelde kestirilemez. Hatta çoğu zaman kendilerinin de bu konularda net görüşleri olduğunu düşünmüyorum. Tamamen pragmatist bir çerçeveden dünyayı gördükleri için planlar da yolda değişiyor olabilir.
Bu hafta Trump ABD’nin yeni hazine bakanı olarak Scott Bessent’iaday gösterdi. Yellen’ın yerine müstakbel hazine bakanı diyebiliriz. Bu haberle Trump’ın ekonomiyle ilgili aksiyonlarının o kadar da sert olmayacağı mesajı alındı ve piyasada olumlu bir hava esti. Hemen arkasından Trump, Meksika ve Kanada’ya %25, Çin’e %10 tarife uygulayacağını açıkladı. Bu açıklamanın ardından algı hemen ters tarafa döndü. Yukarıda bahsettiğim oynaklığın ve öngörülemezliğin bu haftaki örneği işte. Muhtemelen önümüzdeki dönemde bunları çok daha fazla yaşayacağız.
Kısa süreli gelişmeler bu yönde olsa da açık bir şekilde ABD’nin Çin’e olan bağımlılığını yıllardır azaltmaya çalıştığını, bunun bir devlet politikası olduğunu, Trump’ın başlattığı sürecin Biden tarafından da devam ettiğini biliyoruz. İkinci Trump döneminde de bu politikanın devamını beklemeliyiz. Çin riskinin azaltılması ya da ortadan kaldırılması anlamına gelen “Derisking” önümüzdeki dönemin de moda tabirlerinden olmaya aday. Wall Street Journal bu konuyla ilgili bir haber yapmış ve hakikaten de son yıllarda verilerdeki değişim çok çarpıcı. Trump 2018’de Çin’le ticaret savaşlarını başlatıyor ve o tarihten sonra Çin’den ithal edilen ürünlerin hacmi hızla düşüyor. ABD’nin toplam ithalatı içinde Çin’in payı 2018 öncesi %22’lere yakınken 2023 itibarıyla bu oran %14’ün de altına gelmiş durumda.
Bu büyüklükte bir ekonomi için bu kadar kısa sürede bu derece bir değişim gerçek bir paradigma değişimini gösteriyor. 2022 itibarıyla ABD’nin ithalatındaki en büyük paya sahip ülke artık Çin değil Meksika. Çin’den ithal edilen malların payı düşerken ABD’nin toplam ithalatı hızla artıyor. 2017’de 2.3 trilyon dolar olan Ithalat 2023’de 3.1 trilyon dolara yükseliyor. Şu aradaki değişim bile bizim ihracatımızın 2-3 katı. Bazı yorumlarda Türkiye’nin ABD politikalarındaki önceliklerinden falan bahsedildiğini görüyorum. Şu veri önceliğimizin ne olabileceği konusunda bir fikir veriyordur umarım.
Yarı iletkenler, deri çantalar ve dizüstü bilgisayarlar ithalat düşüşünde en fazla darbe yiyen ürünler. Çipler konusundaki hassasiyet ve mücadele malum. Önümüzdeki yıllarda da mücadelenin önemli bir kısmı bu cephede gerçekleşecek. ABD’nin bu ürünlerdeki Çin’den ithalatı 2017-2023 arası %35 düşmüş durumda. Tabii yeni dönemin moda terimleri; near shoring, friend shoring’i anmadan geçemeyiz. Çin’den yapılan ithalat düşerken Meksika, Vietnam, Tayvan ve Malezya gibi ülkelerden yapılan ithalatın arttığını görüyoruz. Meksika ve Vietnam gibi ülkelerden yapılan ithalatın bir kısmının Çin menşeli olduğunu unutmamak lazım. Ticaret bir şekilde yolunu buluyor. 2023’de ABD’nin Hindistan, Güney Kore ve Vietnam’dan ithal ettiği akıllı telefon hacminde 2017’ye göre %42 artış gerçekleşmiş. Bu da Çin’den bu ülkelere kayan talebi gösteriyor. Youtube’ta bu alandaki üretim yavaşlaması nedeniyle Çin’de hayalet şehre dönmüş üretim merkezlerini görmeniz mümkün.
Her üründe de aynı ithalat azalışını görmüyoruz. Özellikle lityum piller, oyun konsolları gibi ithalat kalemlerinde hala Çin ana oyuncu. Bu ürünlerin ithalatının %70’inden fazlası hala Çin’den yapılıyor. Ayrıca bu ürünlere ilişkin toplam ithalatta da sürekli bir artış var.
Ticaret ve tedarik zinciri ilişkileri çok karmaşık. Fakat net olan bir konu varsa ABD’nin Çin’e karşı tutumu sertleşerek devam edecek gibi gözüküyor. Önümüzdeki dönem dünya ekonomisini şekillendirecek temel meseleler de bu alandan yükselecek.