Bu sene "kayıp" bir sene olabilir mi ?

Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com




Yüksek büyüme sağlamak, hele Türkiye gibi demografik faktörlerin büyüme üzerinde sadece 10 yıl kadar daha pozitif etki sağlamasının beklendiği bir ülke için, elzemdir. Ancak bu büyümenin kalıcı ve istikrarlı olması da şarttır. Yapısal politikalarla desteklenmeyen ve sadece para politikasının gevşetilmesine ve/veya yurtdışı kaynakların girişine dayalı bir büyümenin kalıcı olamayacağı açıktır. Nitekim, bugün geldiğimiz noktada, MB'nın değil büyümeyi desteklemek, aksine dizginlemek dışında bir politika izlemesi neredeyse imkansız hale gelmiştir. Aynı zamanda, soğuyan ekonomi ile birlikte, kürsel kriz ve sonrasında oldukça başarılı bir performans göstermiş olan kamu maliyesinin de bu dönemde ekonomiye destek verme imkanı oldukça azalmıştır. Her ne kadar bugüne kadar Maliye her zaman şapkadan bir tavşan çıkararak bütçe açığını kontrol altında tutmuş ise de, yapısal reformların yeteri ölçüde gerçekleştirilememiş olması nedeniyle, Bütçe'nin bu sene büyümeye destek vermesi çok zor gözükmektedir. (Bu seneki tavşanın (2B kanunu) ise kısa sürede beklendiği ölçüde bir nakit girişi sağlaması mümkün değil.) Gerek bütçenin daralan imkanları, gerekse de zam oranlarının ekonomideki diğer ücretlere yansımasının enflasyon üzerine getireceği yük nedeniyle de, memur toplu sözleşmesinde geçerli enflasyonun da altında bir artış oranı gündeme gelmiş bulunmaktadır.

Bilindiği gibi bu sene Hükümet'in büyüme hedefi %4, MB'nın enflasyon tahmini ise %6.5'tir. Bugün itibarıyle enflasyonun %11.1 ve sene sonu enflasyon beklentilerinin de %7.7 civarında seyrettiği bir ortamda MB'nın kurda herhangi bir artışa müsamaha gösterebilmesi mümkün değildir. Keza, soğuyan ekonomi ve bir miktar gerileyen enerji fiyatlarıyla cari açıkta oransal olarak bir miktar daralma görülse de, bu seneki açığın 60-65 milyar doların altına düşmesi de mümkün gözükmemektedir. Bu ise, mutlak rakam olarak bakıldığında, hiç ama hiç azımsanacak bir miktar değildir. Özellikle de, Avrupa'daki krizin artık uzun bir süre devam edeceği kesinleşmiş olduğu bir ortamda, finansman konusunda sıkışıklıklar yaşanması olasılığı yüksektir. Bu şartlar altında MB'nın herhangi bir zaman diliminde para politikasında kalıcı bir gevşemeye gideceğini düşünmek hayalcilik olur. Nitekim, "istisnai" gün uygulamasının artık "olağan" gün uygulamasına dönüşmüş olması ve piyasaya sağlanan fonlamanın kısıtlanması para politikasındaki sıkılaştırmanın artmakta olduğunu göstermektedir.
Kredi gelişmelerine baktığımızda ise, mali kesim hariç toplam TL kredilerin sene başından beri %7 civarında arttığı görülüyor. Tüketici kredileri ile ticari krediler arasında ise büyüme hızı bakımından önemli bir ayrışma dikkat çekmekte. İlk 19 haftada ticari kredilerdeki artış %11'e yaklaşırken, tüketici kredilerindeki artış ise sadece %3.8. Öte yandan, MB Başkanı Sn. Başçı da geçen hafta yaptığı bir açıklamada "kredi büyümesinin %10'lar mertebesine geldiğini, daha da aşağı gelmesinde fayda bulunduğunu" belirtti. Açıkçası, rakamlar henüz Başçı'yı teyit eder nitelikte olmasa da (TL krediler bugünkü hızda artmaya devam ederse, yıllık artış %20'yi buluyor), bu açıklamadan sıkı para politikası koşullarının "artarak" devam ettirileceği sonucu çıkartılabilir. Eğer, gerçekten de kredi artışı %10'lar seviyesine geriletilir ise (ki bu neredeyse kredilerde reel bir daralış anlamına gelir), ekonomik büyümenin %4'ün de oldukça altına düşmesi kaçınılmaz olur. Bu şartlar altında, bazı aktörlerin önümüzdeki dönemde ekonomide ortaya çıkabilecek riskleri iyi tartarak beklentilerini doğru bir şekilde ayarlamasında fayda var.
 

Tüm yazılarını göster