Sürdürülebilir kalkınma amaçlarına ne zaman göz atsam özellikle ikinci amaç olan (SKA 2) “açlığa son” maddesi ruhumda derin bir sancı yaratıyor. Yapay zekâ çağında, teknolojik devrimin zirvesinde hala milyonlarca insan ve daha da acısı bir o kadar çocuk açlıkla mücadele ediyor. Ve biz yetişkinler, “2030’a kadar çözüm bulamayacağımız kesinleşti, biraz daha dayanın, inşallah 2050 yılına kadar dünyada açlığı yok etmeyi umuyoruz” cümlelerini kuruyoruz.
Sürdürülebilir Kalkınma Endeksi ilerleme raporunda dünya haritasına göz atıp açlığa sürdürülebilir kalkınma amacını seçtiğimizde, harita “önemli zorluklar/problemler devam ediyor” anlamına gelen turuncu ve kırmızı renklere boyanıyor. Yani, dünyanın hiçbir ülkesinde açlığa son verme amacı tam olarak başarılamamış durumda.
Hali hazırda durum böyle içler acısıyken dünya iklim krizi, sudaki ve karadaki yaşam eko-sistemlerinin giderek daha fazla zarar görmesi gibi nedenlerle bir gıda krizi yaşama riski ile de karşı karşıya.. Bu da açlıkla mücadelenin daha da zorlaşacağı anlamına geliyor.
Bir yandan SKA 2 hedeflerini hayata geçirmeye çalışan insanoğlu, diğer yandan gıda israfına devam ediyor. 800 milyondan fazla insan açlık ve yoksulluk sınırında yaşarken dünya çapında üretilen gıdanın üçte biri israf oluyor. Oysa israf olan gıdanın yüzde 25’i kurtarılabilse, 800 milyon insanı doyuracak gıda kurtarılmış olacak.
Tarladan tedarik zincirine, satış noktalarından evlere ve sofralarımıza ulaşıncaya kadar üretilen gıdanın boşa gitmesi, yok olması veya tüketilemeyecek duruma gelmesiyle oluşan gıda israfının boyutları maalesef dudak uçuklatıyor.
Geçtiğimiz günlerde bu önemli sorunu konuşmak için gıda bankacılığı ve istihdam ve kalkınma projeleri üzerine çalışmalar yürüten Temel İhtiyaç Derneği (TİDER) yönetim kurulu başkanı Hande Tibuk ile bir araya geldim.
TİDER, gıda bankacılığına geniş kapsamlı bir bakış açısı getirerek, yoksulluk ve israfla mücadeleyi bütünsel bir modelle ele alan ve somut çözümler üreten bir sivil toplum kuruluşu. Kurulmasına destek verdiği gıda bankalarının raflarında israftan kurtardığı, kullanılabilir durumdaki gıda, temizlik ürünü ve kıyafetlerin, yoksulluk sınırındaki ailelere ulaşmasını sağlıyor.
Hande Tibuk’tan aldığım son verilere göre, Türkiye’de yılda 18 milyon ton gıda israf oluyor, israfın Türkiye’ye yıllık maliyeti 414 milyar TL Tibuk, israfın durmasının önemine vurgu yaparken “gıda bankaları; kendilerine bağışlanmış gıda, giysi, temizlik malzemesi ve yakacak ürünlerini toplayan, ayrıştıran, depolayan ve ihtiyaç sahiplerine dağıtan bir sivil toplum örgütlenmesidir. Firmalar ve kişiler; ürünleri bu bankaya yatırır, ihtiyacı olanlar da bu ürünleri bankadan çeker” ifadeleriyle sistem hakkında bilgi verdi.
TİDER’in halen 38 ilde 70 destek market ile hizmet verdiğini, belediyeler ve kaymakamlıklar ile iş birliği yaptıklarını belirterek özellikle yerel yönetimlerin sistemin önemli birer paydaşı olduğunu ifade eden Tibuk, derneğin ihtiyaç sahiplerinden çalışmak isteyenlerin iş bulmalarına destek olmak üzere bir “DESTEK İK” projesi de geliştirdiğini söyledi. Bu sayede istihdam yolu ile de yoksulluk ve açlıkla mücadele amacı taşıdıklarını belirtti.
İsraf olan gıda, sadece açlık sorunu değil aynı zamanda üretimde ve lojistikte yakıt kayıpları, işlenen toprağın veriminin azalması, elektrik ve su kaynaklarının boşa harcanması, iş gücünün kaybedilmesi, sermaye kaybı gibi hayatın pek çok noktasında olumsuz etki yaratıyor.
Oysa hayatımızda yapacağımız değişikliklerle bilinçli gıda alışverişi ve bilinçli gıda tüketimi yaparak bu sorunlar mücadeleye ciddi katkılar sağlayabiliriz. Ve elbette hem bireyler hem de kurumlar ve markalar olarak TİDER gibi dernekler aracılığıyla gıda bankacılığı sistemlerine entegre olarak farklı nedenlerle israf olacak gıdaları kurtarmak ve açlıkla mücadele etmek mümkün.
2050’ye kadar çözeceğiz demek yerine bugün harekete geçmemiz gerekmiyor mu?