Bu halk altınını değil vermek, koklatmaz bile!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Gazetecilikte yıllar geride kaldıkça bazı haberlere çok alışıyor ve tebessüm ediyor insan. Özellikle hemen her seçim öncesinde Karadeniz'de zengin petrol yatakları keşfettiğimizi kaç kez okumuşuzdur kim bilir. Ya da Güneydoğu'da zengin petrol yatakları bulduğumuzu. Öyle ya, etrafımızdaki tüm ülkeler petrol ve gaz zenginiyken, bizde bunlar niye olmasın ki... Ayrıca kimi zaman, "yabancı şirketler petrolü buluyor bulmasına ama daha sonra kuyuları kapatıyor" gibi çok yaratıcı değerlendirmeler de yapabiliyoruz.
Petrol keşfine benzeyen bir haber türü daha var; vatandaşın yastık altındaki altınını ve dövizini ekonomiye kazandırmak. Petrolle ilgili haberler genellikle "yaratıcı haberciliğin" bir sonucu. Ama altın ve döviz konusu daha farklı. Altın ve dövizle ilgili değerlendirmeler "yaratıcı haberciliğin" değil, daha çok "yaratıcı politikacılığın" bir sonucu olarak çıkıyor karşımıza.
Yastık altındaki dövizin ekonomiye kazandırılmasında anlaşılır bir yön var. Vatandaş dövizini satar mı, satmaz mı, o ayrı bir yön; ama eğer bu döviz yastık altından çıkarsa, ekonomiye anında giren bir kaynak niteliğine bürünür. Üstelik, bir de döviz sıkıntısı yaşanan bir dönemse bir dizi derde çare olur. Ama ülkede döviz sıkıntısı bulunmuyorsa, bu dövizin yastık altından çıkarılmasına uğraşmanın da pek bir anlamı yoktur.
Altınla ilgili durum ise daha farklı. Bugüne kadar zaman zaman dile getirilen bir görüş var. Vatandaşın yastık altında binlerce ton altını olduğu, bunun bir kısmının ekonomiye kazandırılması halinde bile ekonomide çok ciddi bir katkı oluşacağı görüşü savunulur. Bu görüş, son olarak İstanbul Altın ve Mücevher Zirvesi'nde dile getirildi. Görüşün sahibi Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı. Bakan Yazıcı, Türkiye'de yastık altı olarak tanımlanan ve yaklaşık 5-6 bin ton olduğu tahmin edilen tasarruf amaçlı altının ekonomik yapı içine girmesinin yollarının bulunması gerektiğini söyledi. Türkiye'nin toprak altındaki ve yastık altındaki altınlarının ekonomiye kazandırılmasının son derece önemli olduğunu vurgulayan Yazıcı, "Bu kaynakların verimli kullanılması ve sisteme katılması, ekonomimize uzun vadeli tasarruf gücü kazandıracak. Bunun sadece yüzde 10'u sisteme girse 28-30 milyar dolarlık bir kaynak sağlanmış olur" dedi.
Amaç, yastık altında fiziki olarak tutulan altını, kaydi altına çevirmek. İyi güzel de, tasarruf sahibi zaten isterse kaydi altını şimdi de alabilir. Bankacılık sistemi bir dizi uygulamayla bu konuda tasarruf sahibinin yanında zaten.
O kadar çok altın hesabı var ki... Ama vatandaş hala altını eline alıp evinin bir köşesinde saklamayı tercih ediyor.
Peki, ne yapılacak da vatandaş yastığının altında sakladığı altınıyla vedalaşacak ve bu altını bankacılık sistemine sokacak? Vatandaşın derdi mi, evindeki altının ekonomiye kazandırılması, o altının ekonomiye yarar sağlaması? O yararın nasıl oluşacağı da tartışmalı ya... Her ilacın yan etkisi olması gibi, fiili altından kaydi altına geçilmesi konusunu kuyumculara sorun bakalım, onlar ne diyor...
Tasarrufunu yastık altında tuttuğu altınla yapan bir vatandaşı o altını bankaya götürmesi için ikna edebilmek çok ama çok zor. Ya da bu ikna çok ciddi bir ekonomik avantajla sağlanabilir. Peki, o zaman bu ekonomik avantajın yaratacağı maliyeti kim ödeyecek?
Hem Türk insanı klasik bakış açısıyla varlığı yanında olsun, elinin altında olsun ister. O altına dokunmak, o sıcaklığı hissetmek ister. Dolayısıyla "yastık altındaki altının yüzde şu kadarını ekonomiye kazandırsak" türü söylemler bir iyi dilek ifadesi olmaktan, yaratıcı politikacılığın bir göstergesi olmaktan öteye gidemez.
                                                 ***
Bir açıklama: Gazeteniz DÜNYA'da son birkaç yıldır haftada beş gün olmak üzere altı yıldan beri yazıyorum. Bu dönem boyunca izinler dışındaki günlerde yazımın yayımlanmadığı gün olmamıştı. İlk kez dün yazım çıkmadı. Çünkü Türkiye'nin başkentinde hala elektrikler kesilebiliyor, hala yazı yazmak mümkün olamayabiliyor, yazı yazılsa bile internet bağlantısı kurulamadığı için yazı gazeteye gönderilemeyebiliyor. Tıpkı benim önceki gün yaşadığım gibi...

Tüm yazılarını göster