Bu getiriye bu kadar tasarruf çok bile

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Türkiye, tasarruf oranının düşük olduğundan ve bir türlü artırılamamasından rahatsız. Bu konuyu son olarak 2015-2017 dönemi orta vadeli programını açıklarken Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da dile getirdi. Orta vadeli programda bu konuya değinilirken, “2013 yılında yüzde 9.9’a kadar gerileyen özel kesim tasarruf oranının, özel tüketimdeki yavaşlama nedeniyle 2014 yılında 1.8 puan yükselmesi beklenmektedir. Kamu kesimi tasarruf oranının ise, 2014 yılında kamu harcanabilir gelirindeki reel artışın büyüme hızının altında kalmasının etkisiyle 0.2 puan gerilemesi öngörülmektedir. Böylece, toplam yurtiçi tasarruf oranının bir önceki yıla göre 1.5 puan artarak 2014 yılında yüzde 14.9 olacağı tahmin edilmektedir” denildi. 

Tasarruf oranını artırmanın yolu yordamı belli ve çok kolay da, bunu gerçekleştirebilmek pek öyle bugünden yarına mümkün olamıyor. 

Tasarrufu artırmak için, önce geliri artıracaksınız. Sonra harcamayı kısacaksınız. Hem zaten gelir 100 lirayken harcama 80 liraysa ve 20 lira tasarruf ediliyorsa, gelir 200 liraya çıktığında harcama 80’den 160’a fırlamaz, bir miktar artabilir, belki 120’ye, 130’a çıkar, ama sonuçta tasarrufa ayrılan tutar yükselir. Yani gelire oranla harcama kısılmış olur sonuçta. 

Geliri artırmadan harcamayı kısmanın da yolları var elbette. Bizde son yıllarda çok hızlanan ve frenlenmeye çalışılan borçlanarak gerçekleştirilen harcama gibi. Kredi kartı kullanımına dayalı tüketimi kısarak harcamayı aşağı çekmek mümkün olabilir. Bu da ister istemez tasarrufun artması demektir. 

Bir diğer seçenek de kuşkusuz para harcamamayı, yani tasarrufu özendirmektir. 

Şimdi, basit bir soru soralım; vatandaş cebindeki parayı niye harcar? 

Birincisi, zorunlu ihtiyaçları vardır, onları karşılamak için harcama yapar. Gıda gibi, giyim gibi, eğitim ve sağlık harcamaları gibi. 

İkincisi, zorunlu olmamakla birlikte daha iyi yaşamak, kendini daha iyi hissetmek için harcama yapar. Daha iyi bir ev için, daha yeni model bir otomobil almak için yapılan harcamalar gibi. 

Üçüncüsü, cebindeki paranın enflasyon karşısında yenik düştüğünü görür ve bu yüzden harcama yapmaya yönelir. Cebindeki dediysek, yastık altı tasarruftan söz etmiyoruz tabii ki. Vatandaş, zorunlu harcaması dışında kalan parayı bankaya da yatırsa, diğer yatırım araçlarında değerlendirmeye de niyetlense reel bir getiri elde edemiyorsa, doğal olarak “Eriyeceğine harcarım” düşüncesiyle hareket edecektir. 

İşte bizde olan da biraz budur. Çünkü hemen hemen hiçbir finansal yatırım aracında, reel getiri söz konusu olamamaktadır. 

Hep zarar, hep zarar 

TÜİK’in dün açıkladığı finansal yatırım araçlarının eylül ayı gerçekleşmesi, bu yatırım araçlarında kısa dönemde çok küçük karlar oluşsa bile, bir yıl gibi bir vade için karın neredeyse hiç olmadığını gösteriyor. Örneğin eylül ayında TÜFE’den arındırılarak reele getirilmiş haliyle mevduatta yüzde 0.27, dolarda yüzde 2.15, devlet iç borçlanma senedinde yüzde 0.56 kar var. Ama hemen belirtelim, mevduattaki getiri brüt faiz üzerinden, stopaj kesintisinden sonra bu getiri de sıfırlanıyor olabilir. “Olabilir” diyoruz, çünkü mevduatta vadeye göre farklı stopaj oranları uygulanıyor ve TÜİK’in açıkladığı oran bir ortalamayı gösteriyor. 

Kısa dönemdeki, yani bir ya da üç aydaki kar ya da zarar pek de önemli değil. Biraz ortaya vadeye bakmak gerek. Örneğin son bir yılda ne olmuş, o önemli. 

Altı finansal yatırım aracından bir yıl içinde reel kazanç sağlayan yalnızca dolar. Dolardaki getiri de yalnızca yüzde 0.59 düzeyinde. Bir yıllık dönemdeki zararda külçe altın yüzde 7.67 ile başı çekiyor. En büyük tasarruf alanı olan mevduattaki reel kayıp yüzde 3.48’i bulmuş. Bir yılda euro yüzde 2.73 kaybettirmiş, borsadaki kayıp yüzde 1.07 düzeyinde oluşmuş, birikimini devlet iç borçlanma senedinde değerlendirmek isteyenler ise yüzde 0.23 kayba uğramış. 

Ortada reel bir getiri yok ama vatandaştan daha fazla tasarruf etmesi isteniyor. Hem gelir düzeyi düşük, vatandaş zorunlu ihtiyaçlarını karşılamada zorluk çekiyor, hem elinde üç kuruşu olana “Niye tasarruf edeyim ki” dedirtecek getiriler söz konusu. 

Siz de bu tablo karşısında tasarruf oranımızın artması için daha çok uzun yıllar geçmesi gerektiğini düşünmüyor musunuz...

Tüm yazılarını göster