Bu 3 puan ilaç mı?

Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Beşiktaş, UEFA Kupası'nda yaşadığı şokun ardından İnönü Stadı'nda Hacettepe'yi ağırladı. Maç 2-1 de olsa kazanıldı, ama alınan 3 puanın Beşiktaş'ın yarasına merhem olup olmayacağı tartışılır. Türk futbolunun lokomotifi saydığımız büyük kulüpler; her sezona yurtdışı kamplarıyla, bomba (!) transferlerle ve günde 3 idmanla başlayıp "3 kupa" hedefini gayet rahat telaffuz edebiliyorlar. Oysa 50 yıllık profesyonel lig tarihinde bu sadece bir kez başarılabildi. Tekerrürü ne zaman olur tahmin etmek bile zor.

Siyah-beyazlı taraftarın önüne 3 kupa hedefini koyan, dahası "Kadıköy'de final" diyerek Edirne'den ötesine geniş bir projeksiyon yapanlar Kharkov'da buz tutan umutları görmezden gelemediler ama harekete geçmeye de cesaret edemediler. Maç sonrası kaleme aldığımız "Umutlandırıp utandırdılar" başlıklı yazıda çıkan faturayı birilerinin ödemesi gerektiğinden bahsetmiştik. Bu yazının yazıldığı dakikaya kadar tüm ilgililer kulağının üzerine yatmış havayı koklamakla meşguldüler. Yaralı Kartal'ı Hacettepe Acil'e kaldırıp pansuman yapmakla taraftarın içindeki sancının dineceğini mi sanıyorlardı yoksa? Hani başlıkta soruyoruz ya "Bu 3 puan ilaç mı?" diye bu üç puandan olsa olsa Aspirin olur. UEFA'da yaşanan hayal kırıklığı bir anda hem Beşiktaş camiasının hem de futbol kamuoyunun hareketlenmesini sağladı. Başkan Yıldırım Demirören'in Mircea Lucescu'yu ikna turlarına başladığı yönündeki haberler de tüm spor basınını olayın içine soktu. Kısa zamanda papatya falına dönen "Lucescu meselesi" yazının yazıldığı an itibariyle olumsuza dönmüş ve "ancak kasım ayında gerçekleşebilecek bir rüya" halini almıştı. "Lucescu seçimi doğru mu?" sorusunun cevabını yazının ilerleyen bölümlerine bırakarak çok ilginç başka bir meseleye dikkat çekmek istiyorum. Rumen hocanın ismi geçmeye başladığından beri medya yoğun bir şekilde Beşiktaş'a teknik direktör aramakla meşgul. Takım yazarı tanımlamasından hoşlanmasam da Beşiktaş'lıları uyandırabilmek adına yazının bu bölümünde kullanacağım. Sizin de dikkatinizi çekti mi bilmem, takım yazarları arasında sanki bilinçli (!) bir kamplaşma olmuş gibi. Beşiktaş yazarlarının söylediğinin tam tersi Galatasaray ve Fenerbahçe yazarları tarafından dile getiriliyor. Maç günü iki ayrı programda iki uzman konuk dinledim. Bunlardan Türkiye'nin önde gelen gazetelerinden birinde spor müdürü olan, "Lucescu Beşiktaş'ı seviyor, Galatasaray'a saygı duyuyor ama onun gönlündeki takım Fenerbahçe. Türkiye'de Fenerbahçe'den başka takım çalıştıracağını zannetmiyorum" derken başka bir TV kanalının spor müdürü ekranlardan "Lucescu 11 puan geriden şampiyonluğu verdi ama Ertuğrul Sağlam böyle bir hata yapmadı. Beşiktaş evladına sahip çıkmalı" diye öğüt veriyordu. Buna mukabil Beşiktaş yazarlarının sanki ağız birliği etmişcesine "Söz konusu olan Beşiktaş'ın menfaatleriyse Sağlam ile nazikçe yolları ayırmak lazım" demeleri sizce de ilginç değil mi? Manipülasyon diyeceğim ama söylemeye dilim, yazmaya elim varmıyor.

Gelelim, Lucescu konusuna. Bazı antrenörler kafasındaki gerçeklere, bazıları ise takımın gerçeklerine göre hareket ederler. Birinci kapsamdakiler kafalarındaki şablona uygun kadrolar bulunca başarılı olurken, ikinci kapsamdakiler neredeyse her gittikleri takımda başarıya ulaşmalarıyla ünlüdürler. "Doğrucu Davut" gömleğini giyip bir tespit yapmak gerekirse Ertuğrul Sağlam birinci tanıma, Lucescu ise ikinci tanıma uyan teknik adamlardır. Hatta ikinci tanıma uyan bir başka örnek olarak Daum'u da saymak mümkün. Galatasaray'ın, Beşiktaş'ın ve Shaktar'ın başına geçtikten sonra bu takımlara sınıf atlatan Lucescu örneği ortadayken "İkinci evlilikler hoş bitmiyor" türündeki abuk genellemeler yapmak tıbba inanmayıp koca karı ilaçlarıyla deva aramaktır. Lucescu Beşiktaş'ın başına geçer ya da geçmez. Ama Sezar'ın hakkını Sezar'a vermektir bizce yapılması gereken.

Hacettepe maçından sonra Beşiktaş'ın önündeki fikstürü değerlendirdiğimizde 13. haftaya kadar siyah-beyazlıların; Sivas, Kayseri, Bursa ve Fenerbahçe ile oynayacaklarını görüyoruz. Bu ciddi rakipler karşısında (özellikle Hacettepe maçındaki futbolu izledikten sonra) Beşiktaş'ın puan/lar kaybetmesi olası. Bu da mevcut güven bunalımıyla birlikte değerlendirildiğinde bugün yaşananların tekrar tekrar gündeme gelmesi tehlikesini doğuruyor. Yaşanabilecek karışıklıkların önüne geçebilmek amacıyla yönetimin tez elden hoca konusunu bir sonuca bağlaması şart. Öte yandan bahsettiğimiz maçlar öncesi hoca değişikliğine gitmek de ciddi bir sorumluluğun altına girmek demek.

Biz Türkler duygusal insanlarız. Elbette ki, Beşiktaş taraftarı da öyle. Hacettepe maçında Ertuğrul Sağlam'ın demoralize görüntüsü eminim ki birçok Beşiktaş sevdalısını ikilemde bıraktı. Bugün bir anket yapılsa "İstifa etmesin" diyenler ağırlık kazanmış dahi olabilir. Ancak futbolda duygusallığa yer yok. Benim şahsi fikrim, Sağlam'ın Beşiktaş'ın başında kaldığı müddetçe hem kendisini, hem de takımı yıpratacağı yönündedir. Yerine kim gelir orası yönetimin bileceği iş. Yıldırım Demirören eğer ki Lucescu'yu getirebilirse, belki de yönetimi süresince verdiği en faydalı kararın altına imza atmış olur.

(NOT: Bu yazı Ertuğrul Sağlam'ın basın toplantısından önce yazılmıştır.)

Tüm yazılarını göster