Brzezinski'ye göre ABD Türkiye'yi dinlemeli, İran macerasına g

Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN gungoruras@superonline.com




Bu yıl Washington'da Sakıp Sabancı Konferansı'nda konuşma yapacak olan ünlü politika danışmanı Brzezinski'nin yayınladığı her kitap yankılar uyandırıyor.

Genel inanış bu kitaplardaki görüşlerin ABD'nin dış politika stratejilerini büyük ölçüde etkilediğidir.
Brzezinski yeni kitabı olan "Stratejik Bakış: Küresel Gücün Krizi"nde (Strategic Vision, 2012) ABD'nin zayıflamasının dünya düzeninde ne gibi değişime yol açacağını anlatıyor. ABD'nin Batılı ülkeleri bir araya getirerek daha büyük Batı inşa ederek Çin'i dengeleyebileceğini belirtiyor. İlginç olan da şu: Brzezinski'ye göre "Daha büyük Batı ancak ABD'nin Rusya ve Türkiye ile yakın bir şekilde çalışması ile mümkün olabilir."

Yeni kitabında Türkiye'ye geniş bir yer veren Brzezinski, Batı'nın dünyadaki politik dinamiklerini belirleme rolünün son birkaç on yıl içinde giderek düşüşe geçtiğini vurgularken küresel gücün batıdan doğuya geçmesi halinde ortaya çıkabilecek olasılıkları sıralıyor. ABD'nin küresel imajının neden zayıfladığını sorguluyor.

Kitapta yer alan görüşler ile ilgili olarak Nur Özkan Erbay'ın Bzezinski ile yaptığı söyleşide, Türkiye konusundaki değerlemeleri ilgi çekiyor.

Brzezinski diyor ki, "Müzakereler her ne kadar yavaş ilerlese de Türkiye, Avrupa Birliği ile müzakerelerini sürdürüyor.

Türkiye neredeyse son yüzyılda kendisini Avrupa modeli üzerinde modernize etme ve demokratikleştirme anlamında ispatlamış bir ülkedir. Bu yüzden Avrupa-Atlantik ittifakına dâhil edilmesi için ortada güçlü bir nedeni vardır.

Türkiye'nin Avrupa Birliği'nin üyesi olup olmaması gerektiğini tartışmıyorum. Bu tamamen Avrupa Birliği ve Türkiye'nin kendi kararına bağlıdır ancak Avrupa-Atlantik ittifakı genişlemiş bir AB'nin içinde ya da dışında Türkiye'yi bu ittifaka dahil edebilir. Türkiye zaten NATO üyesidir. Bu yüzden zaten Avrupa-Atlantik ittifakına girmede yolu yarılamış durumdadır. Böylelikle Türkiye bir taraftan Batı'ya hayati bir önem katacağı gibi kendi güvenliğini de daha da sağlamlaştırmış ve küresel bir oyuncu olarak kendisini daha iyi pozisyonlandırmış bir ülke olacaktır.

Rusya'da durum daha karmaşıktır çünkü henüz bir demokrasi değildir. Türkiye toplumsal dönüşümde Rusya'dan çok daha ileridedir. Türklerin birçoğunun da bildiği gibi Türkiye'nin dönüşümü Rusya'daki dönüşümlerden, komünistlerden sadece birkaç sene sonra başlamıştır. Aradaki fark, Atatürk'ün Lenin ve Stalin'den çok daha başarılı olmuş olmasıdır. Bu nedenle Türkiye ileridedir. Ben yine de Putin'den sonraki dönem ve hatta belki de Putin'in dönemine ilişkin iyimserim. Tabii ki, Putin eski imparatorluğa olan nostaljiyi azaltıp biraz daha realist olabilir, Rusya'da halihazırda, orta sınıfın doğması olarak adlandırılan sürecin gelişmesi ve değişmesinin Rusya'nın çıkarına olduğu fark edildiğinde gelişme hızlanacaktır.

Batı'da demokratik istek ve taleplerin arttığı bir bakış açısı yükseliyor. Bu nedenle nispeten inanıyorum ki, he ne kadar Türkiye'ninki kadar hızlı olmasa da önümüzdeki on yıllık süre ya da ötesinde Rusya, Avrupa-Atlantik ittifakı ile ilişkilere hazır olacaktır.

Şayet akıllıca dizayn edilmiş bir dış politikanın peşinden gidilirse ABD mevcut pozisyonunu sürdürecektir. Bu anlamda Obama'nın kendisinden önceki ikinci George Bush'a göre çok büyük gelişme kaydettiğini, içerideki sorunlara ciddi bir biçimde cevap verebilmesi halinde de bu pozisyonunu sürdüreceğini söyleyebilirim.

Şu anki tek sorun İran'la savaşa gitmeye zorlanıyor olması ki bu bölge için çok yıkıcı sonuçları da beraberinde getirecektir. Bu sonuçlar bölge sathında ve daha da geniş anlamıyla uluslararası ölçekte yıkıcı siyasi ve ekonomik sonuçlar doğuracaktır. Başkan Obama'nın Avrupalı ve NATO müttefiki dostları ile ki, Türkiye her iki kategoriye de dahildir-istişare etmesi önem arz etmektedir. Bu anlamda korku ve nefrete dayalı olmayan histeriden ziyade aklıselim politikalar üretilmelidir.
 

Tüm yazılarını göster