Borç isteyen reel faizden kaçamaz!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Herkesin tasarruf etme amacı farklı. Kimi ev, araba almak için birikim yapmaya çalışır, kimi tatile çıkmak için, kimi de eskilerin deyimiyle "kefen parası" için… Kimimiz de "olur ya yarın işimizi gücümüz kaybederiz; aç ve açıkta kalmayalım" diye…

Bu parayı yastık altında tutacak değiliz ya; götürüp bankaya yatıracağız. Ya TL olarak, ya döviz olarak… Veya altın gibi araçlara yatırım yapacağız.

Dövizi ve altını bir yana bırakalım. Konumuz TL çünkü. Ülkede bir enflasyon var mı; var. Dolayısıyla bankaya yatırdığımız paranın en az enflasyon kadar faiz getirisi olmasını, hatta enflasyonun bir miktar üstünde faiz getirmesini bekleriz, beklememiz de gerekir. Tasarruf etmenin bir ödülü olmalı değil mi, bu da faiz…

Paranızı götürüp bankaya yatırdınız, emanet ettiniz; "alın bu sizde dursun" dediniz… Banka aracı; sizin emanetiniz olan parayı alacak ve ihtiyacı olanlara satacak, yani kredi açacak. Banka size ödeyeceği faize bir miktar ekleyecek ki, hem kendi masraflarını çıkarsın, hem de bir miktar kar etsin.

Şimdi yeni bir moda kavram var; sıfır reel faiz… Yani, enflasyonla nominal faizi eşitlemek. Olamaz mı, elbette olur. Ama bu eşitleme, borç veren açısından mı olacak, borç alan açısından mı?

Borç veren, yani tasarruf eden ve bu tasarrufunu bankaya emanet eden biri, 100 lirası karşılığında yüzde 10 enflasyon yaşanan bir yılın sonunda 110 lira alacak. Bir başka ifadeyle bugünün 100 lirası ile bir yıl sonrasının 110 lirası birbirine eşit durumda. Ne bir kuruşluk kazanç var, ne de kayıp!

İnsanlar reel olarak hiç kazanç sağlayamayacaklarını bilseler de tasarruf etmekten geri durmayabilirler. Ya o an para harcamak istemiyorlardır; ya fiyatların gerileyeceği beklentisi içindedirler, bu yüzden de reel kazanç yoksa bile paralarını bankada tutmayı tercih edebilirler.

Aslında umutları enflasyonun üstünde az da olsa bir kazanç sağlamaktır tabii ki. Hele hele enflasyonun, faizi, yani kazancı aşmasını ve bunun sonucunda anaparadan yemeyi hiç mi hiç istemezler. Ama kimi zaman evdeki hesabın çarşıya uymaması gibi, nominal faiz de enflasyona uymaz ve bir yıl sonra reel kayba uğramak da söz konusu olabilir.

-Peki kastedilen "reel faizi sıfırlama", tasarruf eden vatandaşa, "sana enflasyonun üstünde faiz vermeyeceğim, enflasyon kadar bir faize razı ol" demek değil midir?

-Kastedilen buysa, vatandaşa bir anlamda "para biriktirme, ne diye tasarruf etmekle uğraşacaksın, harca gitsin" denmiş de olmuyor mu?

-Vatandaş, çok açık değilse bile satır aralarına gizlenmiş bu öneriyi dinler ve tasarruftan vazgeçerek parasını harcamaya başlarsa talep artışı fiyatların yükselmesine yol açmaz mı?

-Vatandaş bankadaki parasını çekmese bile, en azından bundan sonra fazla tasarrufta bulunmazsa, gerekli kredi için nereden kaynak bulmak mümkün olacak?

Yoksa kastedilen mevduatın reel faizini değil de, kredinin reel faizini sıfırlamak mı? Böyle bir şey olabilir mi?

Olamaz tabii ki. Örneğin bir vatandaş bankaya 100 lira yatıracak ve banka bir yıllık dönemdeki yüzde 10 enflasyon ve 1 puanlık reel getiriyle birlikte vatandaşa bir yıl sonra "anapara+enflasyon+reel faiz" olarak 111 lira ödemeyi garanti edecek. Ama kredide reel faizi sıfırlanacağı için (varsayalım öyle) banka bir yıl sonra 11 lira faiz ödeyeceği bu parayı, 10 lira faiz geliri (enflasyon kadar) elde edecek şekilde krediye dönüştürecek.

Neyse ki bunda herkes anlaşıyordur; sıfır reel faiz öngörüsü krediye ilişkin değil… Kastedilen mevduat ya da daha genel söylersek borç verenlerle ilgili. Gerçekte kastedilenin bankada mevduat tutan tasarruf sahipleri olduğunu da pek sanmıyoruz. Herhalde burada hedef kitle, devletten faiz alanlar… Yani, devlet iç borçlanma senetlerinin alıcıları ya da bir başka ifadeyle bu senetlere ödenen reel faiz.

Bu borçlanma olmasaydı…

Herhangi bir şeye talepte bulunuyorsanız, teorik olarak şunu söylemek mümkün; demek ki talep ettiğiniz şey sizde yok. Dolayısıyla onun bedelini ödeyeceksiniz, bu kaçınılmaz. Talep ettiğiniz para ise, onun bedelini de ödemek zorundasınız.

Kamunun ödediği reel faizi doğuran Hazine'nin borçlanma gereği. Hazine'nin 2003 yılı başından bu yılın mart ayı sonuna kadar olan dönemdeki borçlanma ve borç ödeme rakamlarına bakalım:

Sekiz yıl üç aylık bu dönemde Hazine iç borç anaparası olarak tam 988 milyar lira ödemiş. Faiz ödemesinin tutarı 367 milyar lira. Yani anapara ve faiz olarak gerçekleştirilen toplam ödeme 1 trilyon 355 milyar lirayı bulmuş.

Bu dönemdeki borçlanma ise 1 trilyon 198 milyar lira düzeyinde. Toplam borçlanma ile anapara ödemesinin farkından oluşan 210 milyar lira net borçlanma. Böylece, 2002 yılı sonunda 150 milyar lira olan iç borç stoku da net borçlanmadaki 210 milyar liralık artışla, bu yılın mart ayı sonunda 360 milyar liraya ulaşmış.

Yıl ortalaması bazında 145 milyar lira borçlanmışız. Basit bir soru; borçlanma rakamı 145 değil de 100 milyar, 50 milyar olsaydı, faize bu kadar takılmış olur muyduk?

Tüm yazılarını göster