Bize bir şey olmaz demeden önce bir düşünün

Prof. Dr. Çisil SOHODOL cisil.sohodol@dunya.com

Kriz yönetimi artık sadece kurumsal iletişimcilerin alanı değildir ve gü­nümüz şartları, tüm işletmenin bir dayanıklılık kültürü yaratma taahhüdünü gerektirmektedir!

Edelman’ın Connected Crisis: In Search of Stability Amidst Chaos raporunda Edel­man Global Crisis Chair’i Hugh Taggart’ın söylediği bu sözleri özümsemek gerekiyor.

Söz konusu rapor, dünya çapında 6 farklı pazarda CMO’lar (En üst düzey pazarlama yöneticisi), CCO’lar (En üst düzey iletişim yöneticisi) ve binlerce tüketici nezdinde yapılan araştırmanın sonuçlarını içeriyor.

Araştırma dikkat çekici sonuçlar barındırıyor

Araştırmada ilk cümledeki sözlerin ne­den özümsenmesi gerektiğini anlamamıza yardımcı olacak dikkat çekici sonuçlar var: CMO/CCO’ların;

-Yüzde 46’sı dijital nedenler ve sosyal medya

-Yüzde 31 tedarik zinciri sorunları veya aksaması (Ürün hataları dahil)

-Yüzde 24’ü çeşitlik ve kapsayıcılık

-Yüzde 21 iklim ve çevresel sürdürüle­bilirlik

-Yüzde18’i aktivizm kaynaklı neden­lerle şirket(marka) krizi yaşadıklarını ifa­de etmişler. Üstelik bu kadar çok krizi geç­tiğimiz üç yıl içerisinde yaşamak zorunda kalmışlar.

Önümüzdeki dönemde beklenen riskler şirketleri zorlayabilir

Ve önümüzdeki zamanlarda aşağıdaki konuların/sorunların her birinin marka­ları veya şirketleri üzerindeki etkisinden endişe duyan ve bu başlıklara ilişkin kriz beklentisi olan CMO’ların/CCO’ların işa­ret ettikleri kriz riskleri ise şöyle:

-Çalışanlarla ilişkili sorunlar (Yete­nekli çalışan bulma- çalışan aktivizmi-g­revler vb.) - Yüzde 86

-Siber güvenlik sorunları - Yüzde 83

-Tedarik zinciri sorunları veya aksa­ması (Ürün hataları dahil) - Yüzde 78

-Aktivizm - Yüzde 76

-Kapsayıcılık ve çeşitlilik - Yüzde 76

-Kasıtlı ve/veya kasıtsız olarak yayılan asılsız bilgi - Yüzde 63

Tehlike sinyalinin ciddi boyutta olduğu da ortaya çıkıyor
Açıkça görülebileceği gibi son 3 yılda ya­şanan kriz konuları da önümüzdeki yıllar­da beklenen kriz ihtimalleri de geniş bir yelpazeye yayılıyor.

Bu geniş yelpazeli kriz ihtimallerini, “CMO’ların/CCO’ların yüzde 60’ının iş­letmelerinin karşı karşıya kalabileceği so­runları ve krizleri yönetmek için şirket ça­lışanlarının doğru becerilere sahip olmadı­ğını” ifade etmeleri ile birleştirince tehlike sinyalinin ciddi boyutta olduğu da ortaya çıkıyor.

Krizlerle ilgili eylem bekleniyor

Dikkat çeken diğer sonuçlardan bir di­ğeri ise CMO’ların/CCO’ların yüzde 72’si­nin, paydaşların konu ve krizler hakkında giderek daha fazla eylem beklediğini ifade etmeleri.

Ve o paydaşlardan spesifik olarak tüke­ticilere ilişkin sonuçlar da tüketicilerin yüzde 54’ünün markaların güncel toplum­sal sorunlar hakkında iletişim kurmasını beklediklerini gösteriyor ve bunun yapıl­maması olası bir kriz nedeni olarak işaret ediliyor.

Markaların iletişim kurması beklenen güncel toplumsal sorunlar ise artan yaşam maliyetleri, ekonomik durgunluk iklim ve enerji krizi, ırk ve cinsiyet eşitliği, gıda kri­zi, akıl sağlığı gibi çok sayıda başlığı kapsı­yor.

Sorunlar proaktif olarak ele alınmalı

Elbette şirketlerin her konuda tavır al­ması beklenemez. Ancak her şirketin, bu sorunları/konuları kendine özgü bağla­mında dikkatli bir şekilde değerlendirme­si ve proaktif olarak ele alması gerektiği de yadsınamaz durumda.

Bu nedenlerle de “bize bir şey olmaz” anlayışından uzaklaşmak, krize duyar­lı ve dayanıklı kültür yaratmak için sade­ce iletişim uzmanlarının değil çalışanla­rın da krizleri öngörme, önleme ve yönet­meye ilişkin becerilerini geliştirmek artık lüks değil acil bir ihtiyaç diye düşünüyo­rum. Aksi bir durum felaket getirebilir aman dikkat.

Tüm yazılarını göster