Birkaç bankayı batırıp bir rahatlayabilseydik... (*)

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Başbakan Erdoğan belli ki özel bankalardan pek hazzetmiyor. Başbakan'ın önceki gün yaptığı açıklamada bu yaklaşım açıkça gösteriyor kendini. İsmini açıklamayacağı bir özel bankaya vatandaşın kredi kartları için ödediği paranın yıllık 600 trilyonu (600 milyonu) bulduğunu söyleyen Başbakan Erdoğan, buna karşılık Ziraat, Vakıfbank ve Halkbank'ın toplam gelirinin de aynı tutarda olduğunu söylüyor. Bu durum, adı geçen üç kamu bankasının "insaflı" olduğunu mu, yoksa kamu bankası "ağırlığı" ile çalıştıklarını mı gösteriyor, tartışılır elbette.

Vatandaş, kullandığı her kredi kartıyla gönüllü vergi denetmeni görevi yerine getirmiş oluyor. Bankalar, vergi toplanmasında Maliye'nin birer vergi dairesi gibi çalışıyor. Yine bankalar her işlem kayıt altında olduğu için kuruş kaçıramadan takır takır vergilerini ödüyor.

Ama bankalar, ne yaparlarsa yapsınlar hükümete de yaranamıyorlar, vatandaşa da.

Bundan yaklaşık beş ay önce 8 Şubat'ta bu köşede bankalara yönelik eleştirilerin yoğunlaştığı bir dönemde yer alan bir yazımız vardı. Küçük rötuşlarla bu yazıyı yeniden yayımlamak istedik. Başlığı da "Birkaç bankayı batırıp bir rahatlayabilseydik" diye atmıştık.

İşte o yazı:

***

Elinizde DÜNYA Gazetesi... Bu satırları okurken oturduğunuz koltuğu üreten fabrika batarsa bir şey olmaz. O fabrikanın alacaklıları ve çalışanları zarar görür, hepsi hepsi o.

Oturduğunuz koltuğu ya da gazetenizi yaydığınız masayı üreten fabrika sapasağlam dururken, paranızı emanet ettiğiniz banka batarsa siz de büyük ölçüde batarsınız.

Yıllardan beri anlamadığımız ve özellikle son dönemlerde giderek anlayamaz hale geldiğimiz fark bu. Reel kesimdeki bir firmanın zora girmesi ve batması ile bir bankanın zora girmesi ve batması arasında kıyaslanmayacak kadar fark vardır.

Mal veya hizmet üreten herhangi bir işletmenin yaratacağı boşluk er ya da geç bir şekilde doldurulur. Bundan kimsenin kuşkusu yok zaten. Ama ya bir banka tökezleme eğilimi içine girerse, sonrasında iflas bayrağını çekme durumuna gelirse... İsterse en küçük, en önemsizi olsun. Seyreyleyin gümbürtüyü!

Sanırsınız ki bankalarla ilgili bir sıkıntıyı hiç yaşamadık, hafızamızda böylesine bir sorun da bu yüzden yok. Daha şunun şurasında kaç yıl geçti bankacılık krizini yaşayalı, sayısını unuttuğumuz kaç bankanın kapısına kilit vuralı.

Bankalar eleştiriliyor. Temel eleştiri konusu da kredi kartı aidatları, kredilerden alınan dosya masrafları. Kredi kartı aidatı konusuna artık fazla değinmek istemiyoruz. Asıl sorunun kart aidatı olmadığını, faize bakmak gerektiğini kaç kez vurguladık. Aidattan kurtulmak isteyenlere de seçenek yok değil, yeni müşteri kapmak isteyen bazı bankalar aidat almadan da kart veriyor zaten.

Sütten çıkmış ak kaşık değiller!

Bu söylediklerimizden bankaların safında yer alıyormuşuz gibi bir anlam çıkarılmayacağını umuyoruz. Çünkü bankalar da sütten çıkmış ak kaşık değil ki!

Bazı ücretleri anlamak ve izah etmek pek kolay değil. Örneğin ATM’lerden para çekildiğinde para alınması, örneğin hesap işletim ücreti adı altında para alınması. Bankaların bu konularda da savunması var; ama pek "sağlam" değil. Bankalar diyor ki, "ATM’de para bulundurmak, üstelik her zaman şehir merkezinde de değil; bu bir maliyet getiriyor". Doğru, bu bir maliyet getiriyor. Ama tutulmakta olan paranın da bir getirisi var, değil mi?  

Ya hesap işletim ücreti adı altında alınan paralar... O hesaptaki paranın getirisi ne oluyor? Bu para vadeli bile tutuluyor olsa banka bu paradan kazanç sağlamıyor mu? Hem, "Getir paranı bana yatır" diye reklam üstüne reklam yapacaksın, sonra da "Ben senin paranı saklıyorum, muhafaza ediyorum, bunun için de şu kadar masraf alıyorum" diyeceksin. Olmuyor...

Banka boykotu!

Tüketici Hakları Derneği, 15 Mart’ın Dünya Tüketici Hakları Günü olması dolayısıyla bir etkinliğe imza atmaya hazırlanıyor. Dernekten yapılan açıklamada, "Toplumu adeta ipotek altına alan bankaları protesto etme kararı aldık" denilerek şöyle devam ediliyor:

"Verilmiş mahkeme kararlarını uygulamayan, yasaları hiçe sayan bankalara 14-15 Mart günlerinde gitmeyeceğiz. Ayrıca bu 2 gün boyunca bankaların kredi kartlarıyla alışveriş yapmayacağız ve hiçbir bankadan para çekmeyeceğiz, hiçbir bankaya para yatırmayacağız. 365 gün boyunca tüketici avlayan bankalara biz de bu eylemimizle 2 gün sinek avlatacağız.”

Tamam, kredi kartı kullanmayın, kredi almayın, iyi de niye para çekmiyorsunuz ki. O para zaten sizin...

Bankaları zora sokmak mı istiyorsunuz, ki istiyorsunuz, bunun yolu para çekmemek değil, tam tersine ne kadar para varsa çekmektir çünkü.(...) Kaldı ki, ayın 15’i devlet memurlarının maaş günü. Bunu da mı düşünmediniz bankalardan para çekmeme kararı alırken...

***

Bugünden geriye dönüp bir ek yapalım. Bankalar "boykot" yapılan ve "sinek avlatılan" o günlerde epeyce gülmüşlerdir herhalde.

Ve yine bir ek daha yapalım. Başbakan'ın bu çağrısı üzerine bankalar deseler ki, "Sayın Başbakanım, biz sizden erken davranıyor ve tüm kredi kartlarımızı piyasadan çekiyoruz"; acaba ne olur?          

-----

(*) 8 Şubat 2013 tarihli yazımızın başlığı

Tüm yazılarını göster