Bir şirket nasıl hasta olur: Parkinson Kanunu

Dünyanın en büyük medya organı Twitter Ekim 2022’de el değiştirdi. Başarılı girişimci Elon Musk tarafından satın alındı. Satın alındığı günden bu yana aldığı kararlar çok tartışıldı.

Ömer EKİNCİ Dönüşüm Rotası omer.ekinci@desnet.com.tr

Dünyanın en büyük medya organı Twitter Ekim 2022’de el değiştirdi. Başarılı girişimci Elon Musk tarafından satın alındı. Satın alındığı günden bu yana aldığı kararlar çok tartışıldı.

“Yapamaz” denilen neredeyse her şeyi yaptı. Mavi tiki parayla satması bunların başında geliyor. Şirketi satın aldığı günden bugüne Elon Musk, 6.500 çalışanının işine son vermiş.

Kesin bir bilgi olmamakla birlikte eski bir Twitter çalışanına göre şu anda Twitter’da 2 tasarımcı, 6 iOS geliştiricisi, 20 web geliştiricisi ve yaklaşık 1.400 satış ve operasyon personeli çalışıyor. Yanlış okumadınız, 2 tasarımcı, 6 iOS geliştiricisi, 20 web geliştiricisi.

Twitter’da çalışan Android geliştirici şu anda bulunmuyor. Peki nasıl oluyor da hala bu dev yapı bir şekilde yaşamını sürdürüyor? Belki de soruyu tersten sormalıydık, bir sosyal medya sitesinde nasıl oluyordu da 8.000 civarı insan çalışabiliyordu?

Benzerini bazen Ankara’da her bir kamu kurumunun onlarca katlı binasını görünce kendime soruyorum. Devletin tek bir kurumunun bu koca gökdeleni dolduracak kadar çalışanı neden var? Özel sektör de artık devletle yarışıyor.

Özel sektör ya da kamu, bu hantallık çoğunlukla Parkinson Kanununa dayanıyor.. Parkinson yasası, bürokrasiyi artıran, iç iletişimi gitgide daha katmanlılaştıran, işletmeleri yavaş yavaş yiyip bitiren, onları zamanla daha az verimli ve daha az yenilikçi hale getiren bir iş tenyası.

Parkinson Yasasının temeli de şu; işin genel olarak kendisine ayrılan zaman, bütçe ve kişi sayısına göre genişleyeceği ve siz ona kaç kişi ayırırsanız ayırın, o insanların kendilerini meşgul hissedeceklerine dayalı bir yanlış algıdır.

Kendilerini meşgul hissedecekler çünkü sistemdeki fazla zaman/boşluk nedeniyle giderek daha az önemli görevlere odaklanmaya başlayacaklar. Kişisel olarak nasıl tezahür ettiğini de şöyle anlatabiliriz: Diyelim ki bir hafta içinde teslim edilmesi gereken bir raporunuz var. Gerçekten konsantre olursanız ve etkin, verimli şekilde çalışırsanız, raporu tamamlamanız sadece beş saatinizi alacağını düşünelim.

Fakat bu işi yapmak için bir haftanız olduğunu bildiğinizde kendinizi bunun için gerekenden çok daha fazla zaman harcarken bulacaksınız. Dikkatiniz dağılmaya daha müsait olacak, daha uzun molalar vereceksiniz veya belki de daha fazla ayrıntı, tablo, grafik vb. eklemeye karar vereceksiniz.

İşin bir de kurumlar yönü var. Kurumlarda nasıl işliyor bu Parkinson Yasası? Büyük bir teknoloji şirketi düşünelim. Birçok farklı departmana sahip bir sosyal medya şirketi. Her departmanın, şirketin toplam üretkenliğine katkı için tamamlaması gereken görevleri var. Şimdi, her departmana bir yıl boyunca görevlerini tamamlamaları için bir bütçe ve belirli bir süre verildiğini varsayalım.

Parkinson Yasasına göre, görevler daha verimli bir şekilde tamamlanabilse bile, her departman bütçesinin tamamını ve ayrılan sürenin tamamını kullanacaktır. Bunun nedeni, kaynaklar ve zaman arttıkça departmanların daha karmaşık ve daha az verimli olma eğiliminde olması. Örneğin, bir departman prosedürlerine daha fazla adım ekleyerek daha fazla onay gerektirebilir ve daha fazla evrak işi oluşturarak süreci yavaşlatabilir.

Ya da bütçenin tamamını üretkenliği artırmayan ek personel veya ekipman için kullanabilir. Birçok kuruluşta bütçeler genellikle önceki yılın harcamalarına göre belirlendiğinden, departman gelecek yıl için aynı veya daha büyük bütçeyi gerekçelendirmek için tüm bütçeyi kullanabilir. Bu, "bütçe doldurma" veya "harca ya da kaybet" zihniyeti olarak zaten hepimizin bildiği bir olgu.

Bir kurumsal körlük adeta. Personel tahsisinde de verimsizlikler gelişebilir. Bir departman genişlerse, kesinlikle gerekli olmayan yönetici pozisyonları eklenecektir. Yeni yöneticiler, yeni yönetici yardımcıları, yeni asistanlar. Yönetmek için daha fazla çalışan işe alınır, bu da üretkenliğe katkıda bulunması zor ve hatta karar vermeyi yavaşlatabilecek bürokrasi katmanları yaratır.

Türkiye’nin en büyük eticaret şirketlerinden birini anımsadım bu noktada. Adını anmayayım ama hepiniz biliyorsunuz. Batışının hemen öncesinde asistanın asistanı gibi pozisyonlar türetilmişti. Akıllı ve akılcı yönetimlerle yönetilen şirketlere ekonomimizin ihtiyacı var. Hantal, zombileşmiş şirketler ise ülke ekonomimizi bir hastalık gibi sarıyor. Şirketlerimizi bu hastalıklardan koruyalım.

Tüm yazılarını göster