Bir kaşık suda fırtına mı koparıldı?

Kamuoyunda bir hayli tartı­şılan vergi kanunlarında de­ğişiklik yapan Kanun 2 Ağustos Cuma günkü Resmi Gazete’de ya­yınlanarak yürürlüğe girdi. Kanu­nunda en az tartışılan konulardan biri; kayıt dışı hasılatın gizlenme­sinin engellenmesine yönelik dü­zenlemeye ilişkindi.

Osman ARIOĞLU BENİM PENCEREMDEN osman.arioglu@dunya.com

Kamuoyunda bir hayli tartı­şılan vergi kanunlarında de­ğişiklik yapan Kanun 2 Ağustos Cuma günkü Resmi Gazete’de ya­yınlanarak yürürlüğe girdi. Kanu­nunda en az tartışılan konulardan biri; kayıt dışı hasılatın gizlenme­sinin engellenmesine yönelik dü­zenlemeye ilişkindi.

Bu hüküm ge­rek Plan ve Bütçe Komisyonu ge­rekse Genel Kurul aşamasında ve daha önce de kamuoyuna yansı­yan haliyle çok fazla tartışılan bir madde değildi. İdarenin bu mad­dedeki amacının kayıt dışı hasılat elde edilmesini engellemek oldu­ğu değerlendiriliyor ve bu nedenle de maddeye herhangi bir karşı du­ruş söz konusu olmuyordu.

Rutin işlemler durma noktasına geldi

Kanun, Resmi Gazetede yayın­landıktan sonra adeta kıyamet kop­tu. Ticari hayatın rutini olan bazı işlemler neredeyse durma nokta­sına geldi. Bunda, konunun birçok uzmanının kendi mükelleflerini farklı şekillerde yönlendirmesi et­kili oldu. Doğal olarak iş dünyası yapılan bu tartışmalara çok anlam veremedi. İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekip Avdagiç Salı günü kendi Twitter hesabından bir açık­lama yaparak konuya ilişkin Ti­caret Bakanı ve Maliye Bakanı ile görüştüklerini belirti.

Bayi-alt ba­yi ilişkisi ve benzeri ilişki kapsa­mında gerek kendisine tahsis edi­len POS cihazını kullandıran ge­rekse bu cihazlar vasıtasıyla teslim ettikleri mal ve hizmetlere ilişkin tahsilatlarını yapan mükelleflerin ve dolayısıyla normal ticari haya­tın işleyişini engelleyen durumla­rın bu maddenin amacı olmadığı bilgisini aldıklarını, konuya ilişkin olarak da Gelir İdaresinin bir açık­lama ile bu endişeleri giderdiğini ifade etti.

Bu defa da yine konunun uzmanı bazıları tarafından yapılan bu açıklamayla kayıt dışı faaliyet­lere yönelik düzenlemenin askıya alınmış olduğu gibi bize göre son derece garip, ne amaca hizmet etti­ği belli olmayan yorumlar da görül­meye başlandı.

3’üncü madde imdada yetişiyor

Konuyu bütün tartışmalarıyla beraber bu köşede özet­lemek suretiyle, aslında hem başlangıçta hem de tartışmaların sonrasın­da Gelir İdaresinden ya­pılan açıklamada olduğu gibi bir kısım faaliyetle­rini kayıt dışı yapmak is­teyen mükelleflerin bu faaliyetlerini engelleme amacına yönelik olduğu­nu vurgulamak istedik.

Düzenleme kayıt dışı hasılat el­de edilmesine yönelik faaliyetleri caydırma amacına dönüktür. Za­ten aksi düşünülemez. Çünkü Ver­gi Usul Kanunu‘nun üçüncü mad­desi bu tür durumlarda her zaman için imdada yetişen bir anayasa durumundadır.

Maddede vergile­menin temel prensibi belirlenmiş­tir. Kanun maddelerinde tereddüt­lü bir durum sözkonusu olduğun­da bu maddedeki temel felsefeye göre değerlendirme yapılması ge­rekir. Vergileme düzenlemeleri ti­cari hayatın normal işleyişini en­gellemek amacına dönük olmaz. Tam aksine ticari hayatın işle­yişinde vergilemeye yönelik du­rumlar kavranmaya çalışılır.

Bu düzenleme de, özellikle farklı he­saplar kullanılmak suretiyle hası­latın gizlenmesinin engellenmesi amacı taşımaktaydı. Düzenleme­nin işletmeye alınan bir ürün be­delinin örneğin işletme sahibinin şahsi kartından ödenmesinin en­gellenmesini değil, işletmelerin bazı satışlarını başkalarının he­sapları gibi yollarla tahsil etmek suretiyle hasılatlarının gizlenme­sinin engellenmesi amacına dö­nüktür. Birinci durumda alışın iş­le ilgili olması, faturanın işletme adına düzenlenmesi ve her şeyin de kayıtlarda açık bir şekilde gös­terilmesi durumunda, madde kap­samında kavranmaya çalışılan bir durum olmayacağı doğaldır.

Cezalar tek başına yeterli değil

Sonuçta, bu tür tartışmaların başlangıçta yapılması bize gö­re yararlı oldu. Konunun uzmanı birçok kişi tarafından farklı yo­rumlar ve farklı yönlendirmeler yapılabildiğine göre, ileride in­celeme elemanları tarafından da çok farklı sonuçlar doğurabile­cek ve gerçekten maddenin ama­cı dışında sonuçlara neden ola­bilecek uygulamalar olabilirdi. Bu tür tartışmaların başlangıç­ta yapılması ve buna ilişkin ama­cın net olarak ortaya konulması yararlı sonuç doğuracaktır.

Bi­ze göre ceza tutarındaki değişik­lik dışında Gelir İdaresinin ulaş­tığı teknolojik altyapı dikkate alındığında bu tür düzenlemele­re zaten gerek yoktu. Mevcut dü­zenlemelerle bu maddede kaste­dilen hususları engellemek veya cezalandırmak zaten mümkün­dü. Maddeyle İdare belki konuyu biraz daha öne çıkarmak suretiy­le caydırıcılık etkisini kullanarak bu yollara tevessül edilmesini en­gelleme amacı taşınmış olabilir.

Esasen bu tür açıkları tıkamaya yönelik özel düzenlemeler yapıl­maya çalışılması Vergi Usul Ka­nunun 3’üncü maddesinde belir­tilen temel felsefeye göre, hukuki ve teknik icapları aykırı olan du­rumda ispat yükümlülüğü iddia eden tarafa ait olduğu hükmü çer­çevesinde çok da gerekli değildi. Bu tür muameleler ile kayıt dışılı­ğa yönelenler için mevcut mevzu­at çerçevesinde özel usulsüzlük cezası ve de vergi ziyaı söz konu­su olduğunda vergi ziya cezası uy­gulanması söz konusuydu.

Değişiklikler ile usulsüzlük, özel usulsüzlük ve vergi ziyaı ce­zalarının biraz artırılması temel amaç gibi görülmektedir. Cezala­rın artırılası tek başına kayıt dı­şılıkla mücadele için yeterli ol­mayıp, aksına değişen ekonomik koşullar nedeniyle sıkça çıkarı­lan vergi affı düzenlemelerine ge­rekçe olabildiği, bunun da vergi ödevlerini düzenli yerine getiren mükellefler bakımından haksız rekabete neden olduğu unutul­mamalıdır.

Tüm yazılarını göster