Bir havuz problemi(*)

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Bu havuz başka havuz; lise döneminde öğrencileri çileden çıkaran türden değil. Bizim havuzumuz temel olarak birbirine bağlı iki havuzdan, her havuz da dört bölümden oluşuyor. Bölümler, bir şekilde birbirine bağlı. Ayrıca, havuzumuzun zemin rengi klasik renk, yani mavi değil, dolar yeşili.

Türk ihracatçısı, turizmcisi, müteahhidi kazandıklarını ana havuzun döviz kısmına boşaltıyor, sonra hemen yan tarafa uzanıp bu dövizin karşılığı olan TL'yi alıyor. Havuzun döviz bölümü yavaş yavaş doluyor. Bu bölüm, karşı taraftaki bölüme alttan bağlı. Kazanılan döviz, karşı tarafta beklemekte olan ithalatçılar, faiz ödeyecekler, turizm için yurt dışına gidecekler tarafından toplanıyor. Bu dövizleri alanlar da karşılığı TL'yi kendi taraflarındaki TL bölümüne koyuyor.

Ana havuzun döviz kısmı bir yandan doluyor, bir yandan boşalıyor. Ama öyle anlaşılıyor ki, havuza giren döviz, çıkan dövizi karşılamayacak, bir süre sonra havuz kuruyacak.

İkinci havuzla bağlantı kapakları açılıyor. Bu havuzun başında ellerinde deste deste dövizle bekleyen yabancılar var; kapakların açıldığını görünce ellerindeki paraları havuzun döviz giriş bölümüne boca edip, koşar adım TL'lerini alıyorlar. İkinci havuza doldurulan döviz, hızla ana havuza akıyor, alttaki bağlantıyla da karşı bölüme geçiyor ve orada özellikle ithalatçılar tarafından kapışılıyor. Bu döviz sıcacık, taze, çok olduğu için genellikle öyle ucuz ki…

Bazen, ikinci havuza döviz boşaltanların canı sıkılıyor; "emaneten verdikleri dövizi" alıp gitmek istiyorlar. Döviz onların değil mi, giderler giderler. O zaman ellerindeki TL'yi ilgili bölüme koyuyor, hemen ikinci havuzun bu kez gidiş bölümünde sıraya giriyor ve başlıyorlar dövizleri toplayıp Türkiye'ye el sallamaya…

Her ödemeler dengesi verisi açıklandığında, finansman sorunu konusu gündeme getirilmeye devam ediliyor. Öyle anlaşılıyor ki, biz bu havuz yazısını rutine bindirip, her ay bir kez tekrarlamak durumunda kalacağız; ta ki birileri bu tür tuhaf değerlendirmelerden uzaklaşana dek.

Diyelim ikinci havuz hiç yok. Birinci havuzda açık verilir mi… Ancak kazandığınız döviz kadar harcarsınız. Tek havuzda fazla verebilirsiniz, ama açık verme riskiniz sıfırdır, çünkü olmayan parayı harcayamazsınız.

İkinci havuz var; ama iki havuz arasındaki kapak kapalı. Oradan birinci havuza döviz akmıyor; ilk durumdan farkı var mı, yok; yine açık veremezsiniz.

Bu konuyu, üniversite öğrencilerine bir panelde anlatmış ve verdiğim örneği de Dünya'da yazmıştım:

"Vitrinde güzel bir kazak gördünüz ve mutlaka almak istiyorsunuz. Nasıl alırsınız?

Cebinizde paranız var, bastırırsınız parayı alırsınız, yani rezervinizi kullanırsınız. Paranız yok, annenizi arar harçlığınız dışında para kopartırsınız, yani hibe alırsınız. Oda arkadaşınızdan yardım istersiniz, yani borç alırsınız. Kredi kartınız var, onu kullanırsınız, yani bankaya borçlanırsınız. Mağaza sahibini tanıyorsunuz, taksitle ödemek üzere alırsınız, yani mağaza sahibine borçlanmış olursunuz. Güzel gümüş bir kolyeniz var, siz pek sevmiyorsunuz, oysa oda arkadaşınız bayılıyor, ona satar kaynak elde edersiniz.

Yani önce kaynak bulur, sonra harcama yaparsınız ya da ikisi eşzamanlı gerçekleşir."

"Açığın finansmanında sorun olmaz" diyenlerin önce şunu anlaması gerekmiyor mu; "açığın finansmanı" gibi bir kavram olur mu? Etmeyin, eylemeyin; açığı vermişsek zaten onu finanse etmişiz demektir. Ana havuza, diğer havuzdan döviz akmamış olsa, kazandığımızdan daha fazla harcamayı nasıl yapacaktık? Önce döviz aktı ki, harcadık. Döviz akmazsa harcama yapılabilir mi, harcama yapılamazsa açık verilir mi; para bulunmadan ya da borç sağlanmadan o kazak alınabilir mi?

 ***

"Bayram değil seyran değil, cari açığın finansmanı konusu nereden çıktı" diye düşünen okuyucularımız olabilir. Biz finansman sağlanmadan açık verilemeyeceği görüşünü ısrarla dile getirince, aslında bu görüşü kulağını tersten göstererek savunan, ama başka türlü ifade edenler ortaya çıkıyor. Ve bu kişiler, hafiften hafiften hakaret cümleleri kurmaktan da geri durmuyor.

Bu kişiler, artan riskler yüzünden yeni borçlanmalar gerçekleşemezse açık verilemeyeceğini ve ekonominin büyük darbe alacağını belirtiliyor. Bunun, bizim dile getirdiğimizden farkı ne ki? Biz de zaten borçlanmanın bıçak gibi kesileceğini söylemiyoruz. Ama azalan ya da sona eren borçlanma olanağının, cari açığı ister istemez aşağı çekeceğini vurguluyoruz. 

(*) Bu yazı, (son bölüm hariç tabii ki) bu köşede, 13 Mart 2007 tarihinde yer almıştı. Dört yılda bir arpa boyu yol gidememişiz!

Tüm yazılarını göster