Bir fenerin büyülü dünyasında...

Faruk ŞÜYÜN ODAK kitap@dunya.com

ODAK'tan / Faruk Şüyün sanat@dunya.com Jules Verne'in "Dünyanın Ucundaki Fener"ini okuduğum gün müdür onlara ilgi duymaya başladığım an, doğrusu anımsayamıyorum. Dünya'nın güney ucunda ıssız bir adadaki fenerin çevresinde gelişen olayları anlatılır o kitapta. Fenere üç bekçi bırakılmıştır kendilerini bekleyen tehlikelerden habersiz. Korsanların, batan gemilerin, azgın denizin dev dalgalarının, fırtınaların kahramanları arasında bulunduğu kitap, o uçsuz bucaksız macera dünyası beni Jules Verne'in diğer romanları gibi büyülemişti. Nerede bir fener görsem, dakikalarca onu seyretmekten kendimi alamadığım zamanlar başlamıştı ardından. Karaburun Deniz Feneri'ni işte böyle duygularla yaşayacaktım geçtiğimiz günlerde. Fenerin dünyanın en büyük üçüncü feneri olduğuna dair bilgilerim vardı henüz doğrulatamadığım. 1855 yılında İngiliz ve Fransızlar tarafından yapılmış, güçlü aydınlatma sağlaması amacıyla 3 ton kristal kullanılmış böylelikle ışığının 20 mil uzaklıktan görülebilmesi sağlanmıştı. 110 kilogram civa üzerinde dönüyor, gerektiğinde saat zembereği gibi kurularak da çalıştırılabiliyordu. Karaburun'da, sevgili dostum Ufuk (Saka) ile kalkan yemek umuduyla gittiğimiz lokantanın önündeki tente olmasa, oturduğumuz yerden seyredebilecektik hayallerimizi de aydınlatan bu görkemli ışığı. Ama ben, soğuk gecenin içinde yürümek, bahçeye çıkmak zorundaydım fenerin bir pervane denli keyfini yaşayabilmek için. Yılda beş ton kalkan satan, bu nedenle de kalkan kesme makinesi icat eden, ızgarasını hızlı biçimde servis yapmak için projeler peşinde olan bu mekânda ne yazık ki o gün tekir ve hamsi yemekle yetinmemiz bile mutluluğumu bozamayacaktı. Daha mevsimin başlamamış olmasına yoracaktım bu durumu ışığın büyüsüne kapılmış bir halde. İstanbul'a, Kilyos'tan sonra en yakın Karadeniz sahili olan Karaburun, kışın tenha hüznünü yaşayan uçsuz bucaksız kumsalı, salınan tekneleri, bir resim gibi duran balıkçı barınağı ve tabii ki feneri ile beni içine alıvermişti. Karaburun'un yamaç paraşütüne, sörf ve kano sporlarına uygun olan coğrafyasının ve iklimini duyan yabancı turistlerin burayı çoktan keşfettiklerini söylüyordu lokantanın işletmecisi Sami Eti. İstanbul'a 50 kilometre uzaklıktaki bu kasaba, ulaşım zorlukları, deniz mevsiminin kısa olması nedeniyle henüz yerli turistlerce keşfedilmemiş, bakirliğini korumuştu. Gaziosmanpaşa ilçesine çok yakın olduğundan, orada yaşayanlar, günübirlik denize girmek için yararlanıyorlardı Karaburun'un kumsalından. Belediye'nin başlattığı 'Karadeniz Rivierası' projesinin bitmesiyle birlikte Karadeniz'in Cannes'ı olacağı söyleniyordu. Hemen yanındaki Durusu'ya (eski adıyla Terkos) doğru bazı yerlerin Karayipleri andırdığı söylemine de bahara doğru bir daha gelip gözlerimizle tanık olmayıp planlayacaktık. Durusu deyince, buradaki Park'tan söz etmeden olmaz. Bizanslılar zamanında at çiftliği olarak kullanılmış, Osmanlılara geçtikten sonra devletin ileri gelenleri dinlenme yeri, av partileri ve at biniciliği için yararlanmışlardı. Avrupa'dan Asya'ya uzanan İpek Yolu'nun konaklama mekânlarından biri olduğu da söyleniyordu. Cumhuriyet'ten sonra burayı satın alan Deli Yunus adlı şahıs, parkın olduğu yeri tekrar at çiftliği olarak kullanmıştı. Yöre halkı bu kişiden dolayı buraya Deli Yunus Parkı da diyordu. Park içinde bugün at çiftliği, doldurulmuş hayvan müzesi, otel, Bizanslılar döneminden kalan bir kilise bulunuyordu. Arazinin 300 metre kadar batısında, Mimar Sinan'ın eseri olarak bilinen köprüden geriye kalanları da görmek mümkündü. İki bin dört yüz yıldır yörede yaşandığı tespit edilmişti. Ve tabii ki yazılacak, anlatılacak çok şey vardı. Hem Çatalca'nın tarihi enteresandı, hem de İstanbul'a yıllardır su sağlayan tek kaynak, bugün inşa edilen barajlar nedeniyle gözden düşmesine rağmen, kentte bugün de suyun adı olan Terkos, yeni adıyla Durusu. Oradaki su tevzii fabrikası; fabrikanın getirdiği olanaklarla yıllar yıllar önce beldenin en gelişmiş yerlerden birisi olması, bugünkü durumu mutlaka yazılmalıydı... Bugün, fenerin büyüsünde yerimiz bu kadar, diğerleri de önümüzdeki aylardaki yazılara...

Tüm yazılarını göster